Dubai’deki COP toplantısı tartışmalı bir şekilde sona erdi. İklim değişikliği aktivistleri, çıkan sonuçlardan pek tatmin olmadı. Aktivistlere göre petrol ve doğalgaz gibi hidrokarbon yakıtların kullanımına son verilmesine dair daha somut sonuçlar çıkmalıydı. Birleşik Arap Emirlikleri petrol şirketinin de başkanı olan COP28 Konferans Başkanı Sultan el Cabir’e göre ise ortada şikyaet edecek bir durum yok. Zira, ilk kez bu yakıtların kullanılmamasından söz edilen bir bildirge ortaya çıktı ve bunun için şükretmek lâzım. Bu gerginlik aslında yeşil dönüşümle ilgili idealizm ile gerçeklerin nasıl çatıştığının küçük bir örneği. Oysa, su yüzüne çıkmayan, politik doğruculuk yüzünden konuşulmayan daha birçok başka çatışma var. Yeşil dönüşüm, tabiatı gereği acılı ve yükleri eşit dağılmayan bir süreç. Gelin bu konuyu yakından inceleyelim.
Öncelikle şu tespiti başlayalım: İnsan nesli birçok küresel ısınma ve soğuma sürecini atlatmayı başarmış. İklim değişikliğinden korkumuz ise temelde ekonomik ve yaşam konforumuzun azalmasıyla ilgili. Peki, bizi neler bekliyor? Önümüzdeki dönemde küresel ısınma nedeniyle ziraat zorlaşacağı için gıda fiyatları artacak. Meteorolojik afetler ve artan orman yangınları sebebiyle de düzenimiz bozulacak. Kaliforniya’da sigortacılar orman yangını sigortası yapmaktan vazgeçti bile. Bunların ötesinde belki de en önemli risk ise iklim değişikliğinin yaşanmaz hale getirdiği Güney Asya ve Afrika’dan serin yerlere göç hareketlerinin hızlanması. Bu göç de Türkiye üzerinden geçecek. Hatta, bu süreç çoktan başladı bile.
Tüm bu nedenlerle zengin ülkeler, iklim değişikliğini frenleyecek yeşil dönüşüm tedbirleri almak için bir küresel gündem oluşturdular. COP toplantılarında da bu gündem tartışılıyor. Peki, yeşil dönüşümün maliyetleri neler? Kasım ayında Fransa’da devletin isteği ile ünlü ekonomist Jean Pisani-Ferry bu konuda bağımsız rapor yayınladı. Pisani-Ferry raporda özet olarak şunları diyor: Birincisi, yeşil dönüşüm, ekonomik büyümenin ana motoru olan verimlilik artışlarını orta vadede azaltacak. Çünkü mevcut üretim kapasitesinde verimliliği artıracak yatırımlar yerine, yatırım bütçeleri daha çok yeşil teknolojilerde kullanılacak. Yani eski enerji santralini yeşil enerji santrali ile, kömür kazanını elektrikli kazanla değiştirmeye para harcanacak. Pisani-Ferry, verimlilik artışındaki azalmayı bugünden 2030’a kadar geçecek sürede her yıl için %0,25 olarak tahmin etmiş. İkincisi, bu harcamaların çoğu kamu kaynaklarından finanse edileceği için kamu borcu artacak. Bu artışın ise 2030’a kadar %25 seviyesinde olacağı öngörülüyor. Dünyada borçluluğun tarihi rekor seviyesinde olduğu bir dönemden geçtiğimizi düşünürsek bu tahmin daha da sıkıntılı bir duruma işaret ediyor. Üçüncüsü, arz daha pahalı hale geleceği için enflasyon yükselecek.
Tüm bunlar olurken yeşil dönüşümün olumsuz etkilerini kimler hissedecek? Öncelikle, orta sınıf bu süreçten zenginlere nazaran daha fazla etkilenecek. Zaten enflasyonun sonucu hep bu değil midir? İkincisi, yaşlıların siniri gençlerden daha çok bozulacak. Çünkü 40 yaşın üzerindeki kişilerin ömürleri muhtemelen iklim değişikliğinin en olumsuz etkilerini görmeye yetmeyecek. Buna rağmen toplumun bu kesiminden yeşil dönüşümün maliyetlerine katlanmalarını bekliyoruz. “Çernobil” dizisini izlediyseniz, nükleer santral havaya uçtuktan sonra askerlerin santralin yanındaki köyü boşaltırken bir ninenin evine gittikleri sahneyi hatırlayın. Bu sahnede nine, “Evladım, ben Stalin zamanındaki açlıktan kurtuldum, Nazilerden kurtuldum, bu görünmeyen radyasyondan kaçmak için bu yaştan sonra evimi barkımı bırakamam.” diyordu. Benzer hikayeleri ülkemizde yaş ortalaması yüksek yerlerde kentsel dönüşüm konulu apartman toplantılarında da duymuşsunuzdur. Üçüncü olarak, gelişmekte olan ülkeler de bu süreçten etkilenecek. Onlar da “Neden Batılıların başlattığı iklim değişikliğini durdurma masraflarına biz katlanmak zorundayız?” diyecek. Bu sesleri gittikçe daha çok duyacağız.
İşte bu nedenle, tüm dönüşüm programlarında olduğu gibi, yeşil dönüşüm sürecinden olumsuz etkilenecek kesimlerin sesinin duyulması ve bu kimseleri tatmin edecek sistemlerin kurulması önemli. Bu açıdan King’s College’dan Diane Bolet’in yaptığı yeni bir araştırma oldukça dikkat çekici. Bu araştırmaya göre İspanya’da iktidar partisinin yeşil dönüşüm maliyetlerini tazmin etmeye yönelik yerel topluluklarla anlaşmaya vardığı yerlerde, partinin son seçimdeki oyları yükselmiş. Yani konuya sadece idealizm gözlüğü ile değil, politik ekonomi gözlüğü ile de bakmak gerekli. Bunu başarabilen ülkelerden biri olan İspanya, bu seneki COP toplantısında önemli arabulucu ülkeler arasındaydı. Ne yazık ki, Türkiye’de henüz yeşil dönüşüm konusunda abeceyi geçip de bu ikilemleri tartışmaya başlayamadık. Eğer hızla başlamazsak, yeşil dönüşümün maliyetlerine gerçekten katlanma zamanı geldiğinde duvara toslayacağız.