İnsan kaynaklı sera gazı salımlarının neden olduğu küresel sıcaklık artışını uzun vadede, sanayileşme öncesi döneme kıyasla 2 derecenin altıyla sınırlamayı hedefleyen Paris Anlaşması, COP 21’in küresel ölçekteki taahhüdü ve son olarak da Yeşil Mutabakat Çağrısı ile çocuklarımıza daha “solunabilir” bir hava ve daha “yaşanabilir” çevre bırakmak için uğraşılıyor.
Özellikle 2050 yılına kadar Avrupa kıtasını iklim nötr hale getirmek konusunda AB Komisyonu, hem aşırı zorlamalar hem de teşviklerle tüm endüstrileri “temiz” hale getirmeye çalışıyor.
COP 26 ile de Paris Anlaşması Çalışma Programı tamamlanmasıyla Türkiye de, 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefini ilan etmişti. Böylece, 2020 sonrası iklim rejimini düzenleyen Paris Anlaşması’na işlevsellik kazandırıldı. Ancak, otomotiv başlığına dönecek olursak, bu çerçevede içten yanmalı motorların yasaklanmasıyla elektrikli ve emisyon yaratmayan yenilenebilir sentetik yakıtlarla otomobillerin baştan aşağı değişmesi gerektiğini de yıllardır anlatıyoruz. Fakat, temiz teknolojilerin fosil yakıtlardan çok daha fazla mineral gerektirdiği de unutulmamalı!..
Bu konudaki değişimin büyüklüğüyle küresel maden, işleme ve lojistik yetersizlik ve sorunlarını da azami boyutlara taşıyor. O sebeple tedarik zincirlerinin kısaltılmasının ve lokalleştirilmesinin zorunluluğu da ortaya çıkıyor. Örneğin; lityum arzındaki küresel açıkların 2030 yılına kadar 60 kattan fazla artarak bir milyon tona ulaşacağı öngörülürken; madenciliğe, hammaddelerin işlenmesine ve temel kimyasalların üretimine lokal olarak yeniden başlamaya istekli olmadığı sürece, AB Komisyonunun çok iddialı elektrifikasyon planları başarısız kalabilir.
Lityum, bakır, nikel, kobalt, REE nadir elementleri, grafit ile temel ve gelişmiş batarya kimyasalları gibi elektrikli araçlarda ihtiyaç duyulan hammaddelere olan talebin önümüzdeki birkaç yıl içinde tavan yapacağı kesin. Ki, bugün bile kıtlık yaşanıyor… Avrupa İklim, Enerji ve Kaynak Güvenliği KEUCERS Araştırma Başkanı Dr. Frank Umbach’ın “İthalata bağımlılık, Avrupa'yı ekonomik ve jeopolitik şoklara ve rekabetlere karşı savunmasız hale getiriyor. Şu anda Çin, AB'nin nadir toprak elementleri arzının %98'ini sağlıyor. Geri dönüşüm ve ithalat çeşitlendirmesi gereklidir, ancak yalnızca sınırlı bir etkisi olabilir. Bu nedenle AB'nin yerel madencilik, işleme ve arıtma kapasitelerini desteklemesi gerekiyor.” değerlendirmesi çok doğru. İthalatı ve istenmeyen jeopolitik bağımlılıkları azaltmak ve küresel iklim emisyonlarını azaltmak için Avrupa'daki yerel madencilik, işleme ve rafine etme kapasitelerinin genişletilmesi artık planlanmaya başlıyor. Eski “kirlilik”in gelişmemiş ülkelere atıldığı “arka bahçemde değil” zihniyetinden de ayrılıyorlar!..
Tüm endüstrilerde ve yüksek teknoloji sektörlerinde gelecekteki elektrik talebinin verimliliğini artırmak ve tam elektrifikasyon isteniyorsa, çevre dostu madencilik ve işlemenin Asya’dan Latin Amerika’dan ya da Afrika’dan, yani uzaklardan değil, buralardan sağlanması art!..
Tüm bu yüzde -55 emisyon hedefleri ve 2030 yılına kadar karbondan arındırma gibi stratejik hedefl erin uygulanması ve gerçekleştirilmesi için, Avrupa gibi Türkiye’nin de “çevreci” madencilik projelerini derhal başlatıp, başta otomotiv olmak üzere tüm sektörlerin elektriklenmesini yerel kaynaklarla desteklemesi gerekiyor.
Sadece rüzgar, güneş ve hidroelektrik ile ekolojik ayak izi hesaplarını tutturmak mümkün değil!..
İthalata bağımlık yüzünden “EVrim”i kaçırmamalıyız!..