Yerel kabiliyet olmadan asla…

Şeref OĞUZ ÖNERİ - YORUM

Başlıktaki bu kavram, yörenin, kentin; tarih sahnesinde var kalabilmesinin en kritik faktörü… Diğer ikisi, tarihi kültürel miras ve doğal kaynaklardır. Fakat bu ikisini zamanın ruhuyla yoğuran ve zenginliğe çeviren, ancak ve ancak yerel kabiliyettir. Tarih, doğal kaynak olsa da, yerel kabiliyet şart…

O kentin aklı, eşrafı, yöneticisi, lideri, insan kaynağı ve tabii ki bunları yetiştiren kurumları, okulları, üniversiteleri… Kalkınma öykümüzde “deneme yanılma” dışında yöntem kullanmadığımızdan bu modern anlayış düzlemine ulaşmamız zaman aldı. Kısaca yerel kabiliyetleri fazlaca küçümsedik.

KABİLİYET YERİNE AĞALARI DESTEKLEDİK

Önce, her kenti eşit kalkındırma sevdasıyla, yöresel kalkınma planları yaptık. İlhamımız, Sovyetler ve onların meşhur “büyük planı” idi. Tutmadı, zaten kıt olan kaynakları heba ettik, kalkınmış yöre yerine, kalkınmış ağalar yarattık. Kabiliyeti desteklemedik, feodal düzen artıklarından medet umduk.

Sonra akıllandık, gördük ki her yörenin imkânı da kabiliyeti de farklı… Muş ile İzmir’i aynı dinamiklerle geliştirmek mümkün değil. Ancak her iki kenti de kendi gelişim DNA’sıyla kalkındırabilmek mümkün… Fakat kolay değil. Zira veri, akademik bilgi, değerli gayret gerekiyor.

İKİ SORU İKİ CEVAP / Yerel kabiliyete dair…

Üniversitelerin işlevi nedir?

Her kentte üniversite var ya… Artık bunların yerel kabiliyet eğitmeye odaklanması gerekiyor. Harran’da ziraat fakültesi varsa ziraatın ülkedeki en iyisi olsun.  Doğu’yu tekstil üssü yapacak isek okullarımızı da ona göre tasarlayalım. Gapar’da petrol varsa Şırnak Üniversitesi enerji ihtisasında yoğunlaşsın.

Teşvikin bu işte rolü?

Büyük şehirde kalifiye eleman bulamayan hazır giyimciler çareyi Doğu’da bulduysa, teşvikin de yardımıyla yörede bu insan kaynağını üretecek eğitim kurumlarını geliştirsinler ki, kalkınmaları sürdürülebilir olsun. Yerelin kendi kabiliyet alanlarına uygun teşvikler üretilsin, kaynak heba olmasın.

not/ KARS ÜNİVERSİTESİ'NDE PEYNİR ÜZERİNE DOKTORA YAPAN KAÇ ÖĞRENCİ VAR?

Elbette yok. Zira peynir gibi hafif(!) konularla hangi bilim insanı ilgilenir ki? Oysa kazın ayağı hiç de öyle değil. De Gaulle; “180 çeşit peyniri olan bir ülkeyi yönetmek kolay mı?” diye sitemler yağdırıyordu muhaliflerine… Bizde ise 400’e yakın peynir çeşidi var ama envanterimiz dahi yok.

Aynı soruyu Rize’de çay için kabiliyet arayışına dair sorabilirim. Ya da Giresun’da fındık, Trabzon’da balıkçılık, Malatya’da kayısı, Aydın’da ceviz için… Liste uzar, gider. Yerel kabiliyetlerini araştırmaz, dikkate almaz, eğitim süreçlerinin bir parçası haline getirmez isen, ziyan olmaktan kurtulamazlar.

Ülkede 50 ziraat fakültesi olmasına rağmen, faunamızın, floramızın, endemikimizin bilgisini İsrail ve ABD’den ithal ediyorsak, kendi hazinesi üzerinde dilenen oluruz. Öyle de olduk. Gittiğim yer yerde yerel kabiliyetlere dair sayısız ipucu görüyorum ama bilgi bulamıyorum. Sizce tuhaf değil mi?

ABD’de pek çok üniversite, Avrupa’da pek çok okul, Çin’de 2 farklı Türkiye Çalışmaları Enstitüsü, ülkemizin yerel kabiliyetlerini inceliyor, araştırıyor. Biz de kendi kabiliyet havuzumuzu, onlardan sızdırabildiğimiz bilgilerle kavrayabiliyoruz. Hani biz büyük bir ulus idik ve küresel güç idik?

Darı ambarı üzerinde yayılan inekler olmayı bırakalım da kabiliyetlerimizi bilelim. Yerel kabiliyet, bizi hayata bağlayan en hayati bağdır ve onu geliştirmedikçe zenginliğimiz kalıcı olmayacaktır.

Tüm yazılarını göster