Birleşmiş Milletler, 2010 yılında su ve sanitasyona erişimin bir insan hakkı olduğunu ilan etti. Tıpkı beslenme hakkı, işkence ya da ırkçı ayrımcılığa uğramadan yaşama hakkı gibi... O dönemde karar tasarısını gündeme getiren Bolivya’nın BM nezdindeki Büyükelçisi Pablo Solon, bu kararın sebebini şöyle açıklamıştı; “İnsan vücudunun büyük bir kısmı sudan oluşuyor. Vücudumuzun yaklaşık 3'te ikisi ve beynimizin yüzde 75’i sudan oluşuyor. Haftalarca yemek yemeden hayatta kalmak mümkün. Ancak susuz birkaç gün bile hayatta kalınamaz.”
Ancak, insan hayatta kalabilmek için suya bu denli bağımlıyken, BM çevre programının verileri vahim bir tablo sergiliyor. Araştırmaya göre yeryüzünde yaklaşık 884 milyon insanın temiz ve içilebilir suya erişimi bulunmuyor. 2 milyar 700 milyon insan tuvalet ve diğer sıhhî şartlardan uzak yaşıyor. BM’ye göre “İçme suyu eksikliği ve sıhhi olmayan koşulların neden olduğu hastalıklar, savaşlarda olduğundan daha fazla insan kaybına sebep oluyor. İshal, beş yaşın altındaki çocuklar arasında ikinci büyük ölüm sebebi. İçme suyu kıtlığı, AIDS, sıtma ve kızamıktan daha fazla çocuk ölümlerine yol açıyor. Her yıl 2 milyonun üzerinde insan, içme suyu kıtlığı ya da kirli suyun neden olduğu hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. Su kıtlığı ve tarım arazilerinin kuraklık nedeniyle çölleşmesi, daha önceleri özellikle Afrika ve Asya’nın sorunuyken, bugün tüm dünyayı etkiliyor.
Özellikle COVID-19 sırasında virüsün yayılmasını önleme adımlarının üç temel unsura bağlı olduğunu fark ettik: Musluktan akan temiz su; sıvı sabun ve tek kullanımlık kağıt havlular. Su, sağlıkla ilgili tüm sorunları etkileyebilecek bir güce sahip. Yani kutsal ve yaşam için vazgeçilmez. Fakat, insanlar, kendi acılarının çevreyle nasıl bağlantılı olduğunun farkında değiller: Suya ulaşmak için uzun yolculuklar yaptıklarının, ya da ağaçsız sokaklarda nefes alacak tek bir gölge bile olmadığının…
Sürdürülebilir kalkınma politikalarında önemli yere sahip
Her sene 22 Mart’ta kutlanan Dünya Su Günü’nün bu seneki teması “yer altı suları”. Bu tema, saklı su kaynaklarına dikkat çekerken, bu saklı suların sürdürülebilir kalkınma politikaları için ne derece önemli olduğunun altını çizmeyi amaçlıyor. Bu yılki tema “Yer altı suyu – Görünmeyeni görünür kılmak” başlığı altında, yeraltı suyunun; su ve sanitasyon sistemleri, tarım, sanayi, ekosistemler ve iklim değişikliğine uyumdaki hayati rolünü ortaya koyacak.
Temel amaç ise, yer altı suyunun keşfedilmesi, korunması ve sürdürülebilir şekilde kullanılmasının, hayatta kalmak, iklim değişikliğine uyum sağlamak ve artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için merkezi bir role sahip olduğunu hatırlatmak.
TÜRKİYE’NİN YER ALTI SULARI CİDDİ DERECEDE DÜŞÜK SEVİYELERDE
NASA geçtiğimiz yıl Türkiye’nin yer altı sularının durumunu ortaya koyan bir harita paylaştı. Türkiye’deki kuralık tehdidine dikkat çeken harita, ülkenin büyük bir bölümünde yer altı sularının ciddi derecede düşük seviyelerde olduğunu gösteriyor. Yer altı sularının yenilenmesi için yağışların düzenli ve sürekli bir şekilde de gerçekleşmesi gerekiyor. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası tarafından yayınlanan “Boşa Akmasın” isimli rapor ise şu tavsiyelerde bulunuyor:
“14 milyar m3 olarak belirlenen yenilenebilir yer altı suyu potansiyeli ile birlikte ülkemizin tüketilebilir yer üstü ve yer altı suyu potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar m3 boyutunda. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarımız yaklaşık 1 500 m3 civarı ile ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke konumunda.
2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1.000 m3 /yıl civarında olacağı ve Avrupa Çevre Ajansı‘nın hazırladığı raporda da 2030 yılında Türkiye‘nin pek çok bölgesinde orta ve yüksek seviyelerde su sıkıntısı yaşanacağına dikkat çekiliyor. Kentleşme, sanayileşme ve tarım politikaları yeniden gözden geçirilerek yüzey ve yeraltı suyu kirliliğine neden olan unsurlar önlenmeli, yer altı suyu akiferleri ve beslenme havzalarının üzerinde veya kenarında yer alan yerleşim birimlerinin planlanması süreçlerinde bu akiferlerin korunmasına özel önem verilmeli, bu alanlar planlama süreçlerinin dışına çıkarılmalı.
Yer altı suları rezervini doğru ve sağlıklı olarak belirleyebilmek için ülke çapında yer altı suyu havzalarının hidrojelojik çalışmaları hızlı bir şekilde yapılmalı, havzaların yer altı suyu potansiyeli belirlenmeli, yapılan yer altı suyu tahsisleri izleme sistemi kurularak takip edilmeli.
Batı Anadolu ve Akdeniz bölgesinde doğrudan denize boşalan yer altı suları araştırılmalı, bu bölgelerde her geçen gün artan talep de dikkate alınarak bu sular kullanılabilir hale getirilmeli.”