Sağladığı nitelikli fon kaynaklarını Türk iş dünyasının yatırımları ile buluşturan Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB), önemli uluslar üstü finans kurumları ve küresel piyasaların lider oyuncuları ile dinamik bir işbirliği ağına sahip. Nisan 2022’den bu yana Türkiye Sınai ve Kalkınma Bankası’nın Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü olan Murat Bilgiç, sahip oldukları güçlü finans ağı ve sürdürülebilir bankacılık modeli ile sektörde uluslararası ölçekte ayrışan bir kurum olduklarını ifade ediyor.
1990’lardan bu yana faaliyetlerini yakından izlediğim, enerji sektöründeki dönüşüme katkılarını bildiğim TSKB’nin enerjideki varlığını ve finansman yaklaşımını, bankanın 72. yılında, Genel Müdürü Murat Bilgiç ile ENERJİ İNOVASYON için odağımıza alıyoruz.
Enerjide yeni finansman enstrümanları ve yatırımları ile dikkat çeken TSKB, Türk enerji sektörünün dönüşümü için ‘sürdürülebilirlik’ kavramını ekonomik, çevresel ve sosyal eksenlerde benimseyip ön plana çıkarıyor. Birleşmiş Milletler (BM) Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını merkeze alan kapsayıcı, düşük karbonlu, iklim ve çevre dostu üretim anlayışını vurguluyor.
Günümüzde popüler olan enerji krizi ve emtia fiyatlarındaki yükseliş iklim krizi ile mücadele edenler kadar bankacılık ve dünya merkez bankalarının da gündeminde. İklim politikaları ve ekonomi politikaları tasarlanırken, kesişen ve çelişen amaçların masaya yatırılması başarı için bir gereklilik olarak ön planda. Hatta bu kesişim kümesinde kalan oyuncuların başında merkez bankaları geliyor. Enerjide ‘siyah kuğu’ kavramından hareketle, iklim kriziyle bağlantılı, olasılığı düşük ama yıkıcılığı yüksek risklere ‘yeşil kuğu’ adı verildiğini hatırlayalım ve ‘karbon nötr’ bankamız TSKB ile enerjideki bu büyük dönüşümü konuşalım. Genel Müdür Bilgiç, bu kararları sadece kendi tercihleri ile değil, fon kaynaklarının karar ve kriterleri doğrultusunda aldıklarını da önemle vurguluyor.
Bankacılık sektöründe; TSKB, enerjide bir ‘dönüşüm’ yolculuğu başlattı. 2002 yılında yenilenebilir enerjide ilk proje finansmanını gerçekleştirdiğinizi hatırlıyorum. Ne oldu bütün bu yatırımlara?
Enerji sektöründe sizlerle başladığımız ilk serüvenlerde, 2000’li yılların başında, 1 megavatlık bir santrali 3 milyon dolara mal ediyorduk, hatırlarsınız. Şimdi ise 500-600 bin dolara mal oluyor. Teknoloji daha hızlı geliştiği için finansman daha az gerekiyor; öncelikle verimliliğimiz arttı. Enerji talebinde bir daralma yok, bunlar hâlâ kârlı ve önü açık yatırımlar. Kaynaklarımız kıt ve çok doğru alanlara yönlendirmemiz gerekiyor. Kârlı gibi görünen ama sürdürülebilirliği olmayan yatırımlar ileride karbon vergisi ile yük getireceğinden, tercih edilmiyor. Enerji sektöründe 2000’lerin başından bu yana yaptığımız yatırımların günümüz konjonktüründe daha değerli hale geldiklerini net olarak söyleyebilirim.
Peki, ne olacak bu dünyanın ekonomik ahvali?
Dünya ne yazık ki ürkütücü bir ekonomik tablo ile karşı karşıya… Pandemi sonrası beklendiği üzere, insanlar ortaya ciddi tüketim talepleriyle çıktılar ve bu da emtia fiyatlarını hızla yükseltti. Ardından Ukrayna’daki savaş buna eklenince, gıda ve enerjide bütün beklentilerimiz darmadağın oldu.
Bütün ülkeler ciddi bir daralma sürecine giriyor; resesyon dünya gündeminde... Durağanlığa giden pek çok ülke daha görebileceğiz. Bunları her zaman resesyon kelimesinin altına almak doğru olmayacaktır... Gıda güvenliği ve enflasyonda korumacılık söz konusu… Bu korumacılığın bir kısmı da gıda güvenliğine karşı… Ülkeler bazında değişik sonuçları olacağı kesin. Bizim ülkemizde talep hâlâ canlı ancak ‘enerji’ başta olmak üzere dışa bağımlılıklarımız yüksek. Petrol ve doğalgaz ithalatçısı bir ülkeyiz. Bu da ciddi bir enflasyon ithalatı demek… Ekonomik gidişatın hiç bu kadar kötü olabileceğini öngörmemiştik…
Enerji yatırımlarının ne kadarını özel sektör gerçekleştirdi? Dezavantajlı durumda mıyız?
Enerjide dezavantajlı değiliz, çünkü 2000’lerin başından beri pek çok yatırım gerçekleştirdik.
Memnuniyetle izliyorum ki, sizlerin de bizlerin de bütün bu girişimlerde öncü katkıları olmuş ülkemize.
Kesinlikle… Türkiye’nin kurulu gücü 100.000 megavatı aştı ve tamamı özel sektör tarafından gerçekleşti. Bunların önemli bir bölümü yenilenebilir enerji kaynaklı... 54.000 megavatı... Söz konusu yatırımların tamamına yakın bölümü 2000’li yıllardan sonra yapıldı. Yeni yasalarla gelen yeni yatırımlar teşviklerle gerçek oldu.
Bankalar kredinin geri dönüşüne bakıyor tabii… Projenin piyasadaki karşılığı çok önemli… Alım ve fiyat garantileri var; çünkü teşvik edilen bir saha. Doğru zamanda sağlanan teşvikler sayesinde bugün rüzgâr, güneş ve hidroelektrikte önemli yenilenebilir enerji kaynakları yatırımlarının sahibiyiz. Türkiye’nin potansiyelinin büyük olduğunu düşünüyoruz. Doğru zamanda doğru teşvikler verilmesi güven verici oldu.
Tarihte ilk defa bir enerji krizinin içinden geçiyoruz. Kalan kaynaklarımız da daha çok ithal gaza ve kömüre dayanıyor. Enerjinin yüzde 60’ı hâlâ bu geleneksel kaynaklardan üretiliyor. Ne olacak?
Evet, kamu otoriteleri bunları hâlâ destekliyor. Kendi kaynaklarımıza dönmeliyiz tabii. Yenilenebilirde ise hammadde güneşten ama ekipmanlar ithal… Teşviklerin arttırılması gerekiyor. Toplam elektrik üretimimizin yüzde 36’sı yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edildi. Burada hem verimliliği arttırmamız hem daha çok kapasite yaratmamız gerekiyor. Ülkenin rüzgâr, güneş ve biokütle kapasitesi yüksek… Çöpü ham halden enerjiye dönüştürüyoruz. Potansiyelimize yakın büyümek zorundayız. Türkiye dinamik bir ülke; enerji de bunun motoru...
Avrupa ekonomileri daralıyor. Avrupa’nın geriye gelmesiyle biz ön plana çıkabilir miyiz?
Evet, ön plana çıkabiliriz. Bizim en önemli partnerimiz Avrupa. Avrupa’nın toparlanması ve işbirliğimiz bizim için kritik…
Rusya gazı keserse, Avrupa’nın ciddi bir enerji krizine girebilecek olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu durum Avrupa ekonomilerini çok olumsuz etkiler. Avrupa’ya ihracat yapıyoruz. Savaş yanında global bir ekonomik çatışma halindeyiz. Bu süreçten çıkılması çok önemli… Nereye gittiğimizi ve nasıl gideceğimizi bilmiyoruz. Çok bilinmeyenli bir denklemin içindeyiz.
Her ne kadar petrol ve doğalgaza bağımlıysak da rüzgârımız ve güneşimiz ne kadar umut?
Kesinlikle umutlu olabiliriz. Kendisini iyi yetiştirmiş müthiş girişimci iş insanlarımızın varlığı çok önemli. Bütün bunları ticari bir ürüne toplumca dönüştürebilirsek enerjide dışa bağımlılığımızı yenilenebilirle azaltabiliriz. Enerjide dışa bağımlılığı azaltacak politikalara ihtiyaç olduğu kesin. Teknoloji bize müthiş yardım edecektir.
Türkiye, Karadeniz’deki doğalgazı ticari bir ürüne dönüştürebilirse ülkemiz için olumlu olacaktır.
Kesinlikle.
Nükleer ve kömür konusundaki düşünceleriniz?
Türkiye’nin baz yük yatırımlarına önemle ihtiyacı var; nükleer de böyle bir alan. Akkuyu’daki santralin hızla tamamlanması önemli ama kömürden mutlaka çıkmamız gerekiyor. Büyük bir enerji krizinin içinden geçtiğimiz şu süreçte, baz yük yatırımlarının varlığını önemsiyoruz. Kömürden çıkış senaryoları sadece ötelendi. Nükleer, enerji güvenliği açısından kritik bir yatırım.
Yenilenebilir enerji potansiyelimizi nasıl kullanıyoruz?
Tek bildiğim, bu potansiyeli hoyratça kullanmamamız gerektiği. Gerek Enerji Bakanlığı gerek EPDK ve biz bankacılar son derece titiz çalışıyoruz; seçiciyiz. Yola vaktinde çıktığımız için ciddi bir bilgi altyapımız oluştu. Projelerin ticari olarak doğru olması yeterli değil; kârlı da olmalıdır ama aslolan yatırımın çevreye verdiği zararların nasıl yönetildiğidir… Sosyal boyutu, istihdam boyutu, sürdürülebilirlik boyutu önemli… Yeşil dönüşümde, TSKB öncü bir kuruluş olmaya önümüzdeki dönemde de devam edecek.
Yenilenebilir enerji yatırımları baz yük yatırımları değil?
Doğru, kaynağı bulabildiğiniz sürece üretebiliyorsunuz. Bu alanda kendine yeter hale gelmemiz gerekiyor. Teşviklerin yenilenebilirde azaldığını görüyoruz, çünkü teşvik verdiğinizde ithalatı da teşvik etmiş oluyorsunuz. Tribünler hep dışardan geliyor mesela; dışarıdaki üreticiyi teşvik etmiş oluyorsunuz. ‘Yerli üretimi teşvik edelim’ şeklinde bir teşvik getirilmesi yerinde olacaktır.
‘Karbon nötr’ teknolojisinden etkilenecek sektörlerin durumu nedir?
Döviz bu hale gelince bankalar artık finanse edemez hale geldiler süreci. Verimliliği arttırıcı teşvikler gerekiyor. ‘Karbon sıfır’ uygulamasından çok etkilenecek sektörler var. Demir çelik ihracatımız çok önemli. Karbon salınımının azaltılması gerekiyor. Ciddi yükler gelecek önlem alınmazsa… Farkındanlığı çok daha yüksek bir sanayici grubumuzun olması memnuniyet verici.
Türkiye uzun dönemli kontratların olmadığı bir ülke, enerji portföyünde bazı sıkıntılar var. YEKTEM mekanizması çok önemli bir rol oynayacak. Gelecekte de rüzgâr ve güneş yatırımları revaçta olacak. Rüzgâr santrallerinin ilave yatırım ihtiyaçları olacak. Reel sektörde hibrit yatırımların önü açıldı. İç tüketimde bu yatırımların önem kazanacağını düşünüyorum. Atık dönüşümde daha yolun başındayız ama ciddi bir potansiyel görüyoruz. GES yatırımlarının da revaçta olacağını düşünüyorum.
Kömür yatırımlarını finanse ediyor musunuz?
TSKB’nin hiçbir şekilde kömür yatırımlarını finanse etmeyeceği şeklinde bir taahhüdü var. Sanayi kuruluşlarının enerji verimliliğini arttırmaya yönelik yatırım planları var. Bankaların da bunları finanse etmek için ilgi ve kapasiteleri… Diğer bankalar da sürdürülebilirliğe bakıyor bizim gibi. Çünkü kredi kaynak kuruluşlarının yönlendirmeleri bu yönde… Yeşil mutabakat kapsamında, özellikle demir çelik, enerji, çimento ve alüminyum gibi sektörlerin ciddi maliyet artışlarıyla karşı karşıya olacaklarını görüyoruz. Bu sektörlerin dönüşümlerini de finanse edeceğiz. Güneş, rüzgâr ve biokütle yatırımlarının önü açık…
• 2000’lerin başından bu yana gerçekleştirdiğimiz yatırımlar tuttu. Bu yatırımlar, günümüz konjonktüründe daha değerli hale geldiler. Bugün bu sayede Türkiye enerjide dezavantajlı durumda değil.
• Ekonomik gidişatın hiç bu kadar kötü olabileceğini öngörmemiştik… Pandemi savaşla birleşince, çok bilinmeyenli bir denkleme dönüştü.
• Doğru zamanda sağlanan teşvikler sayesinde rüzgâr, güneş ve hidroelektrikte önemli üstünlükler elde ettik.
• Türkiye’nin rüzgâr, güneş ve biokütle kapasitesi yüksek…
• Türkiye dinamik bir ülke; enerji de bunun motoru...
• Avrupa’nın geriye gelmesiyle Türkiye ön plana çıkabilir.
• TSKB olarak, önümüzdeki dönemde ‘sürdürülebilirlik’ bağlamında, gelecek 10 yıl için 5 milyar dolarlık ilave bir kaynak planlıyoruz.
• Enerjide dışa bağımlılığı azaltacak politikalara ihtiyaç var.
• Türkiye, Karadeniz’deki doğalgazı ticari bir ürüne dönüştürebilirse, ülkemiz için büyük bir artı değer oluşacaktır.
• Türkiye’nin baz yük yatırımlarına ihtiyacı var.
• Nükleer, ‘enerji güvenliği’ açısından kritik bir önemde…
• Kömürden mutlaka çıkmamız gerekiyor; sürdürülebilirlik anlamında sıkıntılı, geleceği yok.
• Yeşil dönüşümde, TSKB öncü bir kuruluş olmaya devam edecek.
• Türkiye genelinde yeşil ekonomiyi destekleyen teknoloji ve hizmetlere finansman sağlıyoruz.
• Teşviklerin yenilenebilirde azaldığını görüyoruz, çünkü teşvik verdiğinizde ithalatı da teşvik etmiş oluyorsunuz.
• ‘Yerli üretimi teşvik edelim’ şeklinde bir teşvik getirilmesi yerinde olacaktır.
• Artık farkındanlığı daha yüksek bir sanayici grubumuz var. Bu büyük bir avantaj!
• Reel sektörde hibrit yatırımların önü açıldı.
• Sanayi kuruluşlarının enerji verimliliğini arttırmaya yönelik yatırım planları var. Bankaların da bunları finanse etmek için ilgi ve kapasitesi…
• Atık dönüşümde yolun başındayız; GES yatırımlarının önü açık…
• TSKB’nin hiçbir kömür yatırımını artık finanse etmeyeceği şeklinde bir taahhüdü var.
• Yeşil mutabakat kapsamında, demir çelik, enerji, çimento ve alüminyum gibi sektörlerin ciddi maliyet artışlarıyla karşı karşıya kalmalarını bekliyoruz. Bu sektörlerin dönüşümlerini finanse edeceğiz.