2023 yılı küresel finansal piyasalar açısından riskin, dolayısıyla hem getirinin hem de götürünün yüksek olduğu bir yıldı. Tarihi yüksek oranlara çıkan enflasyonla mücadele kapsamında küresel boyutta senkronize artırılan faiz oranları, birçok ülkede yine tarihi zirvelerini gördü. Gerek sıkılaşan finansal koşullar gerekse artan jeopolitik gerilimler nedeniyle kur ve emtia fiyatlarında yüksek zıplamalar ve sert geri çekilmeler görüldü. Birçok gelişmiş ülkedeki finansal piyasa getirileri, gelişmekte olan ülkelerde rastladığımız oranlara denk düştü. Benzer şekilde bu fiyatlarda sert dibe çakılmaları da yaşadık.
Dolayısıyla 2023 yılı, küresel finansal piyasalarda dalgalanmanın yüksek, küresel ticaret ve ekonomik aktivitenin ise zayıf gerçekleştiği bir yıl oldu.
2023 yılını kapadığımız bu haftalarda, şimdi gelin 2024 yılına bakalım, bizleri neler bekliyor değerlendirelim.
Finansal piyasaları şekillendiren en önemli ekonomi olan ABD’de işler nispeten iyi gidiyor. Amerikan Merkez Bankası Fed’in bu hafta yaptığı yılın son para politikası toplantısında aldığı kararlar da finansal piyasalar açısından umut verici idi. Öncelikle, bu karar ile Amerika’da faizlerin zirveye ulaştığını ve muhtemelen yaza doğru faiz indirimlerini konuşmaya başlayacağımızı öğrendik. Fed’deki 19 para politikası kurulu üyesinin 17’si 2024 sonunda faiz oranlarının bugünkü seviyesinden daha düşük olacağını öngörüyor. Bu üyelerin tahminlerine göre, 2024 yılında 75 baz puanlık bir indirim olabileceğini söyleyebiliriz. Bu, hem küresel finansal piyasalar hem de küresel ticaret için güzel bir sürpriz oldu.
Fed’in para politika kurulundan çıkan bir diğer olumlu haber de Amerikan ekonomisine ilişkin tahminlerinde baz senaryonun “yumuşak iniş” senaryosu olması oldu. Yumuşak iniş, tarihi yüksek düzeylere çıkan faiz oranlarına rağmen Fed’in, Amerikan ekonomisinde kalıcı bir tahribat, ekonomide sert bir daralma veya işsizlik oranında zıplama beklememesi anlamına geliyor. Bir başka deyişle, kemoterapiye benzeyen faiz artırım sürecinin vücutta sınırlı tahribata yol açarak, tedavinin başarıyla sonuçlanması anlamına geliyor.
Fed’in 2024 yılında Amerikan ekonomisine ilişkin tahminleri de şu şekilde:
- Enflasyon: %2,4 (hedef %2)
- İşsizlik oranı: %4,1 (2023 %3,7)
- Ekonomik büyüme: %1,4 (2023 %2,6)
Öte yandan, belirtmemiz gereken önemli konulardan biri de faiz oranlarının azalmakla beraber uzun bir süre yüksek seyredecek olmasıdır. 13 Aralık tarihinde Fed’in yayınladığı “Ekonomik Tahminler Özeti” raporunda, Fed yetkilileri, faiz oranlarını 2026 yılı sonuna kadar kademeli bir şekilde ve yavaş bir tempo ile azaltacağını söylüyor. Hatta makaledeki grafikte görüleceği üzere, orta vadede faiz oranlarının %3 civarında seyretmesi gerektiğini iletiyor. Bu da küresel finansal krizden COVID pandemisine kadar süregiden yaklaşık 15 yıllık ultra düşük faiz oranı penceresinin kapandığını gösteriyor.
Küresel finansal piyasaların dümeninde olan Amerikan ekonomisine ilişkin bu haberler gelişmekte olan ülkelere ilişkin bize nasıl bir resim sunuyor, gelin şimdi buna bakalım.
Öncelikle; küresel likidite bolluğunun bitmesi gelişmekte olan ülkeler adına finansmana erişimin daha zorlu olacağını gösteriyor. Birçok uluslararası finansal kuruluş 2024 yılı yatırım planında gelişmekte olan ülkelere yatırımlarda üç ana konunun öne çıkacağını iletiyor.
1- Reel getiri
2- Ekonomik istikrar
3- Yapısal reformlar
Reel getirinin yüksek olması demek gelişmekte olan ülkelerde yatırımların çok daha maliyetli olması anlamına geliyor. Bu da izleyen süreçlerde hem ekonomik aktivite hem potansiyel büyüme adına olumsuz bir durum. Bir başka ifadeyle, katma değerli üretim zincirinde geride, istihdam piyasası düşük nitelikli ve teknoloji yarışında küresel rekabetin gerisinde olan ülkelerin refah kaybına uğrama ihtimalini ortaya koyuyor.
Ekonomik istikrara gelince; uluslararası yatırımcıların parasını koyacağı ülkelerde fiyat ve kur istikrarı ile bütçe disiplinine daha öncelik vereceğini anlıyoruz. Makroekonomik istikrarın; uygulama ve düzenlemelerdeki öngörü ile hukuk sistemindeki işlevsellikle pekiştirilmesi, unutmayalım ki uluslararası yatırımcılar için bakılacak bir başka istikrar karinesidir.
Yapısal reformlar ise gelişmekte olan ülkelerde potansiyel büyümeyi artıran, yatırımcıları portföyden ziyade reel yatırımlara yönelten en önemli belirleyici unsurlar arasında yer alıyor.
Son olarak gelişmekte olan ülkelerden Türkiye özeline geçelim. Merkez Bankası tarafından yapılan faiz artırım süreçleri ile yüksek getiri koşulunu 2024 yılında sağlayacağımızı söyleyebiliriz. Bu da 2024 yılında tahvil yatırımlarında artış anlamına geliyor. Ancak ekonomik istikrar adına enflasyonun düşürülmesi, bütçe açığı ve borç stokunun konsolide edilmesi, rezervlerin daha da iyileştirilmesi 2025-26 yıllarını da kapsayacak uzun bir süreçtir.
Öte yandan 2020’li yıllarda Türkiye’de makul borçlanma oranlarıyla dış finansmana erişim, ekonomik kalkınma, refah ve gelir adaletini belirleyecek en önemli konu ise uygulanacak yapısal çerçeve olacaktır, unutmayalım.