Yeni milli güvenlik sorunu: Çevre

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

İktidar cephesi, AK Parti ve MHP son birkaç seçimdir propagandalarını “bekâ” üzerine kurmuşlardı. Terörü bir “milli güvenlik” sorunu olarak niteleyip, seçmenlerin kendilerine oy vermemeleri halinde, Türkiye’nin “bekâsının tehlikeye gireceği” mesajlarını vermişlerdi.
2015 Kasım seçimlerinde çok tutan ve AK Parti’ye yüzde 50’ye yakın bir destekle seçim kazandıran bu “bekâ” anlayışı, giderek işlevini kaybetti. 2019 yerel seçim kampanyasında ise hiç işe yaramadı; Muhalefet cephesi pek çok büyükşehir belediye başkanlığını iktidardan devralmayı başardı. Şimdilerde “bekâ” deyince kimse, özellikle de genç nesiller terörü düşünmüyor. Çünkü Türkiye’nin önünde çok daha büyük bir milli güvenlik sorunu var; çevre.

Susuzluk…

Türkiye, küresel iklim değişikliğinin en çok vurduğu ülkelerden biri olmaya aday. Bu yıl yaşanan büyük kuraklık bunun ilk habercisi. Büyük sıkıntılarda önce en naifl er, en zayıfl ar kayıp gider ya; kuraklıkta da bu gerçek kendini ortaya koydu. Türkiye’de de ilk toplu ölüm, dünyanın en naif canlılarından fl amigo yavrularını vurdu tuz gölündeki susuzluk yüzünden.
Politik olarak cepheleşmiş Türkiye’de kuraklık konusu bir siyasi çekişme haline döndü hemen; muhalefet bunca yıldır önlem almamış iktidarı eleştirirken, AK Parti-MHP cephesi suçu daha sadece iki yıl önce muhalefe geçen Büyükşehir belediyelerine yüklemeye çalıştı.

Deniz kirliliği…

Ardından denizlerde “müsilaj” kendini gösterdi. Önce Marmara Denizi’nde kıyılarda, yüzeyde ortaya çıkan müsilaj, Çanakkale Boğazı’ndan Ege’ye, İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz’e aktı.
Ama bu konuda da hemen siyasi cepheleşme kendini gösterdi; muhalefet iktidarı, iktidar muhalif belediyeleri suçlu ilan ediverdi.

Kıyılardaki müsilaj o kadar görünür haldeydi ki, hükümet alarma geçer gibi yaptı, temizleme faaliyeti başladı. Yüzey bir ölçüde yapılan çalışmalar, bir ölçüde rüzgar ve akıntı yardımı ile temizlenir gibi oldu.

Denizi kirleten birkaç işletmeye göstermelik birkaç ceza yazıldı. Sonra kıyılardaki müsilaj görünmez olunca, her şey unutuldu. Oysa çevreciler haykırıyor; denizin görünmeyen yeri, dibi müsilajla kaplı. Ama AK Parti hükümeti “göz önünde olmayan sorun, sorun değildir” düsturundan hareketle, deniz dibinde müsilaj yokmuş gibi davranıyor bugünlerde.

Vahşi madencilik ve yangınlar, çöpler…

Dereler, göller yok olur, Türkiye’nin kıyıları yavaş yavaş ölürken, toprak üstü ve altının da bu durumdan nasibini almaması imkansız elbette; Toprak altı, bir yandan AK Parti iktidarının gelişmiş ülkelerin çöpünü Türkiye’ye kabul etmesi, bir yandan vahşi madencilik faaliyetleriyle zehirleniyor.

Toprak üstünde durum daha görünür olduğundan, tablo da daha vahim; Kaz Dağları, Karadeniz, Doğu Anadolu’daki yeşil madencilik adı altında yok ediliyor. Kalan birkaç ağaç da yaz aylarında yangınlarla ortadan kalkıyor.

Yanan ormanlık alanların kıyıya denk gelen bölümlerinin ne olacağı geçmiş uygulamalardan malum; Turizme ya da yerleşime açılarak betonlaştırılacak. Nitekim daha Türkiye’nin dört bir yanında yangınlar kontrol altına bile alınamamışken Cumhurbaşkanı Erdoğan imzasıyla yayınlanan kararnamedeki ormanların turizm alanına dönüştürülmesine imkan veren düzenleme yapılacakların işaret fişeği niteliğinde. Ormanlar yanar da, bundan siyasi tartışma çıkmaz mı? Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli’nin “yangınların çıktığı bölgede sorumluluğun yerel yönetimlerde” olduğu açıklaması, “Türkiye’de ormanlar olmasaydı, ne güzel yönetilirdi
Orman Bakanlığı” mesajının kaba bir versiyonu gibi; İktidarın artık klasikleşen suçu muhalefete yıkma politikasının da son örneği.

Tüm bu karşılıklı siyasi suçlamaların havada uçuştuğu ortamda, iş çevre için gerçekten adım atmaya gelince somut bir tavır ise ortaya çıkmıyor ne yazık ki; O kadar ki, Türkiye’de parti programını çevre üzerine kuran Yeşiller Partisi bile kurulamıyor. Siyasi Parti kurma dilekçesini 21 Eylül’de İçişleri Bakanlığı’na sunan Yeşiller Partisi, üzerinden 9 ay geçmiş olmasına rağmen hala resmen kurulamadı. Bunun gerekçesi bir bürokratik engel; Türkiye’de bir siyasi partinin resmen faaliyete başlayabilmesi için kuruluş belgelerini İçişleri Bakanlığı’na sunması ve bir “alındı belgesi” edinmesi gerekiyor. İçişleri Bakanlığı bu “alındı belgesini” Yeşiller Partisi’ne –nedendir bilinmez- vermediği için, çevre savunma amacıyla parti bile kurulamıyor.

Tüm bunlara bir de Türkiye’nin hala Paris İklim Anlaşmasını onaylamamış olmasını da eklemek gerek.

Çevre felaketi, artık Türkiye’nin en acil bekâ sorunu haline gelmiş durumda. Siyasi çekişmeyi bir tarafa bırakıp, Türkiye’nin bu gerçek beka sorununa eğilme zamanı geldi de geçiyor bile…

Tüm yazılarını göster