Mayıs ayını geride bırakıyoruz. Pandeminin ölümlü yüzüyle Mart ayı başında yüzleştiğimizi düşünecek olursak dolu dolu 3’üncü ayı alışık olmadığımız gerçekler ve ruh haliyle kapadığımızı söyleyebiliriz. Son 100 günün sizin için ne ifade ettiğini düşüne durun, ben de ekonominin yollarını döşeyen üst düzey yöneticilerin ne hissettiğini anlatıp, ardından gelecek senaryolarıyla buluşturmak istiyorum sizi.
Çok yeni bir küresel araştırmanın sonuçlarına göre dünya genelinde 2 bin 79 tepe yöneticisi, pandemi sonrası hayatlarını “cehennem” diye özetlemiş. Yüzde 36, “kaybolan cennet”in arkasından ağlaşmış, yüzde 29 Siyah Kuğu Teorisine gönderme yaparak “Siyah Kuğu’lardan Siyah Kuğu” beğenmekle 100 günü geçirdiklerini ifade etmişler. Genelleme yapacak olursam üst düzey yönetim belirsizliği ekonomik canlanma açısından “toxic” yani zehirli bulduğunu söylemiş… Görüşlerine başvurulanların topu topu yüzde 26’sı, “o kadar da kötü değil, moral bozmayalım” demiş.
Anlaşılan o ki, yapılan bunca eğitim, her fırsatta konuşmalarına konu ettikleri, örneğin; hazırlıklı olmak -yaratıcı olmak-ezber bozmak- zor zamanlarda başarılı olmak… gibi konularda yöneticiler başarılı değil. Bu nedenle de ne kadar zamanda normalleşme bekledikleri sorulduğunda aylar – yıllar demeye çekinmemişler. Oysa bazı araştırmalar tam da tersine işaret ediyor. Bardağın dolu tarafından bakan bir çalışmayı dikkatinize sunmak istiyorum.
Bardak dolu, ama nasıl?
Ahmet Yalçın, bir Teknoloji Stratejisti. Dünyanın önde gelen hizmet firmalarından Accenture’da uzun yıllar üst düzey pozisyonlarda görev yapınca kişinin DNA’sına yönetim danışmanlığı kodlanıyor olsa gerek. Bilgisayar mühendisliği eğitimini akademide bilişsel nöroloji alanında laboratuvar çalışmalarına kadar uzatıp ticari ve profesyonel ilgisini de Silikon Vadisi-Berlin-Türkiye hattında teknolojide risk sermayesi yatırımcısı kimliğine dönüştürmüş biri. Yalçın, kar amacı gütmeyen düşünce kuruluşu Helix Foundation’ın da ortaklarından.
Bu yazının ana fikrini Almanya merkezli Helix Vakfı’nın “Vironomics; Technology and Business in Pandemic Times” (Pandemi Döneminde Teknoloji ve İş Hayatı) başlıklı raporu üzerine kurdum. Yalçın’ın da aralarında bulunduğu araştırmacı ekip pandemi sonrasında yaşamı, farklı olasılıklar üzerine senaryolaştırmış. Grup bulgularını, Nisan ikinci yarısında açıkladı. Aradan geçen bir buçuk ay içinde öngörülerini sınama şansı yakaladılar. Ben de fırsatı yakalayınca kaçırmak istemedim. Çalışmanın ilginç tarafı, çok uzak bir gelecekten değil elle tutulur yarından söz ediyor olması. Yalçın, araştırma notunu anlaşılır bir dile deşifre etmeme ve yorumlamama yardımcı oldu. Aşağıda “yarın”dan yakın bugün nasıl bir güne uyandığımızı anlatmaya çalışacağım.
V-U-L-W senaryoları
Malum… senaryolar belirsizliklerde devreye giriyor. Bu çalışmaları, geleceği belli parametreler ve bilgi üzerinden tahmine yeltenmek diye tanımlayabiliriz. Mart ayındaki aktif sinyalleri 5 hafta içinde senaryolara dönüştüren grup, aralarında Oxford McKinsey ortak çalışma bulgularının da yer aldığı küresel çapta araştırma sonuç ve yöntemlerini cesurca içselleştirmiş. Metodolojiyi kabaca özetleyecek olursam; ekonomi ve sağlık olmak üzere iki boyutta, “iyi” “orta” ve “kötü” kategorilerinde, 9 senaryo çalışılmış. Uçlarda dolaşan örneklemleri eleyerek sayıyı önce 4’e indirmişler. Ortaya V U L W harfleriyle sembolleşecek gelecek öngörüleri çıkmış. V, Sert düşüş müthiş çıkış; U sert düşüş törpülü çıkış, L ve W sert ve kötü senaryoları simgeliyor. Ortak kararla bir senaryoyu daha ihtimal dışı bırakarak 3 senaryo üzerinden öngörülerini noktalamışlar.
Hangi senaryo elendi?
Pandemiden ısrarla tahmin edildiği gibi ölümcül sonuçlar çıkmayacağını öngörüyorlar. Pandeminin yarattığı yenilik ve avantajların etik çerçevede ele alınması halinde daha iyi bir dünya olasılığını gerçekçi bir senaryo olarak değerlendiriyorlar. Yalçın, “Senaryo çalışması kumar değil, ama bulgulardan yola çıkarak birinin üzerine oynayacaksak, virüsün kontrol altına alındığı senaryoya yaşam şansı verdik” dedi.
“Zaman içinde yanıldığınızı düşündüğünüz gelişmeler oldu mu?” diye sordum. Dünya genelinde büyük kurumların başında yer alan binlerce yönetici arasında yapılan araştırmadan, kötümser senaryo çıkmasına şaşırmışlar. CEO’ların 3’te 2’si gelecek konusunda karamsar. Yalçın, bu kişilerin şirket performanslarına bakarak oylarını kötümser senaryoda değerlendirdiklerini düşünüyor.
CEO’lar neden karamsar?
CEO’ların yanıldıklarını çok kere peşlerine takıldıkları modalardan gözlemleme şansı yaşadığımızı hatırlatmak isterim. İyi günde de kötü günde de yöneticilerin çoğu genel resmi ve perspektifi görmekten uzak, kendi kulelerinde ve borsa endeksinde yaşıyor olabilirler mi?… Bu noktada S&P’de yaşanan artış ile Biotech ağırlıklı şirket borsa performanslarını mukayese etmenizi önermek isterim. Bu bize geçmiş ile gelecek arasındaki anlayış farkını da gösteriyor olabilir mi?...
Yalçın bir zamanların “too big to fail” mottosunun “too many to fail”e evrildiğini söylüyor. Bilimsel olduğunu ifade ettiği tahmin çalışmalarına göre yaz ortasında virüsle başa çıkabilmeyi başaracağız, bununla birlikte sevinmek için erken; birkaç ay içinde yeniden gelecek ve bizi 3-4 aylık ikinci bir kaosla baş başa bırakacak.
Neden daha kötü olsun?
Ekonomik olarak durum iç açıcı değil, hepimiz biliyor ve hissediyoruz. Vironomics öngörüsü optimist; 15 aydan biraz fazla bir sürede çıkış yaşanacak… karşıtların dünyaya 3-5 yıldan daha kısa zamanda güneşli gün gelmeyeceğini düşünüyor. Gözden kaçırmamak gereken şu detayı anımsatarak gelecek tarifine geçmek isterim; iyileşme vadeleri ile ekonomi değerlendirmelerinde tarafların bazılarının birey ve işsizlik üzerinden bazılarının da kurumsal performanslar üzerinden yürüdüğünü unutmayalım. Bu iki eksen aynı resme bakmıyor. Vironomics kurumsal bakış açısını kullanmış. Halen piyasalara 20-50 trilyon USD enjekte edildiği düşünülecek olursa daha kötü olması için siz bir sebep görebiliyor musunuz? diye soran Yalçın; “Bundan sonra tüm moleküllerden korkarak mı yaşayacağız” diyerek nokta koyuyor.
En güçlü dönüştürücü
Yüzbinlerin ölümüne sebep olan koronavirüs ve sebep olduğu pandemiden olumlu sonuç çıkarmak ilk bakışta mümkün görünmese de yüzbinleri öldüren virüs geleceğe dair güçlü pozitif işaretler veriyor. Pozitifin tanımını, tersine trafik diye özetleyebilirim.
Önce, görünmeyen ve henüz elle tutulamayanları sıralamak isterim; Otokratik yapıdan ademi merkeziyetçi yapıya dönüşüm, tersine iç göç (kentten kırsala), özgür modern küresel dünyalarımızdan küçük mütevazı eve dönüş, “laciler”in hegemonyasındaki ofis çalışmasından home office konseptine geçiş, eğitimle orantısız kazançtan ücret eşitsizliğini yumuşatabilecek dengeli çalışma kazanç yapısına geçiş, dünyaya aç doğup aç ölmek kaderine başkaldıran evrensel temel gelir hayaline yaklaşmak…
Bir küçük RNA
Görünebilen somut ve olumlu gelişmelere bakacak olursak, RNA dediğimiz bir molekülün, tanıdığınız tanımadığınız tüm “celebrity”ler-dünya liderlerinin neredeyse hepsi-aktivistlerin tamamından daha başarılı çıktığı ortada. Çevre koruması, karbondioksit emisyonunda tahmin edilemeyecek başarılar yakalandı. Demek olabiliyormuş! Kaç milyar dolar, kaç on yıl gerektiği bilinmeyen aşının 12-18 ay içinde piyasaya çıkabiliyor olması yeterince olumlu bir gelişme değil mi?
Corona gelmiş geçmiş en güçlü değişim motoru. Etkileri, teknoloji okur-yazarı olmayanların bile teknolojiyi kullandığı, kendimizi yeniden tanımladığımız, güvendiğimiz kaynakları sorguladığımız, güven konusunu tartışmaya açtığımız bir dönemdeyiz. Tüketici olarak alışkanlıklarımızda sorumlu alışverişin ivme kazanacağına şüphe yok.
Devletin rolü
Birey - şirket - devlet üçgeninden şimdilik avantajlı çıkan oyuncu devlet. Devlet refleks olarak diğer krizlerden öğrendikleriyle hareket etmeyi tercih etti. Diğerleri şokun etkisiyle düşünürken, reflekslerini gelecek seçimlerin korkusuyla harekete geçirmek zorunda kaldı. Unutmayalım, devlet refleksleri dünün kodlarıyla işliyor, yaratıcı olduklarını söylemek mümkün değil. Ekonomiyi canlandırmak adına, iflasların ve işsizliğin önüne geçecek maddi paketleri birbiri ardına açıklayan devletleri birbirinden ayıran fark, rezerv imkanları. Kimi olmayan parayı dağıttı, hatta para toplayıp onları dağıttı, kötü gün akçesi tutanlar daha cömert ve büyük paketler açıkladı. Ve fakat ne kadar büyük ya da küçük olursa olsun, konu para dağıtmak olunca inovasyondan uzaklaşıyor. Bugüne kadar küresel düzeyde 50 trilyona dolara yaklaşan canlandırma operasyonunun klişeden öteye geçemediğini görüyoruz.
Ne kadar sürecek?
Vironomics, bireylerin çaresizlik ve otorite karşısında kabullenme refleksiyle kendi rızalarıyla devlet liderliğini kabullendiğine dikkat çekiyor. Bununla birlikte güçlü devlet rolüne geçici süreyle şans tanıyor. Devletlerin bir yandan otoritesini pekiştirirken diğer yandan pandemi dışında kalan sorunları halı altına süpürdüğünü, kısa zaman içinde bireysel düzeyde tek tek sorgulanacağını öngörüyor.
Fanatik milliyetçilik
Hiçbirimiz için sürpriz değil. Milliyetçilk, popülizm artıyor. İşin ürkütücü yanı henüz tavan yapmadığı düşünülebilir. “Aşı milliyetçiliğe” uzanacak kadar güçlü akımların yaratılabileceği öngörülüyor. O zaman daha farklı bir dünya görebiliriz…
Pandemiye karşın, sahada savaşların devam ediyor olması dikkatlerimizi dağıtıyor. Savaşın topla tüfekle yapılmayan boyutundan alıkoyuyor bizi çünkü gözümüz Suriye, Afganistan, Libya’da yaşanan savaşları seçmeye alışık. Farklı türleri teşhis edemiyoruz; örneğin ABD – Almanya arasında adı konmamış savaş gibi! Güney Kore’den Almanya’ya gitmek üzere yola çıkan 2 buçuk milyon maskeye el koyan ABD, yine Almanya’da aşı araştırmasında somut başarıya yaklaşan şirketin AR-GE merkezini ABD’ye taşımaya zorlayacak düşmanca adımlar atmaktan çekinmedi. Ezberimizi bozacak örnekler değiller mi...
Bizi kim kurtaracak?
Viromics, şiddetleneceğini öngörülen popülist politikaların yaşam süresine 12-18 ay süre biçiyor. Tarih bugünleri, “rüya sandık, uyandığımızda her şey değişmişti” diye anacak. “Technophile”, teknoloji sevenler, teknoloji hayranlığı anlamına geliyor. Teknoloji sevenler, milliyetçilik altında yok olan küreselleşmenin, teknolojinin marifetiyle dönüş yapmasını kaçınılmaz buluyor. 12-18 aylık süreç kehaneti buradan kaynaklanıyor.
Peki, hangi teknolojiler bizi kurtaracak? Dijital para ipi ilk göğüsleyen olabilir. Arada banka sisteminin olmadığı, yetkinin merkezden dağıtıldığı, uçtan uca güvenli sistemin 1-2 yıl içinde milliyetçilik, korumacılık, popülizmi kıracağı düşünülüyor.
Klasik bir örnek olsa da anlamlandırmak adına Afrika kıtası çarpıcı; geleneksel finans sistemine ulaşamayan 1.1 milyar bireyin ekonominin bir parçası olabilmesini sağlayan teknoloji bir kıtayı dönüştürürken dünyanın diğer bölgelerini neden dönüştüremesin.
Parmak izi
Sağlık ve gıda ivme kazanacak alanlarda başı çekiyor. Tükettiğimiz gıdaların güvenliğini, nerede - ne zaman - hangi koşullarda üretildiği, hangi yollardan geçtiği detayına kadar sorgulamaya başladık. Bir RNA molekülünün yaptıklarını binlerce aktivist yapamamıştı derken boşuna değil. Artık o yediğiniz yiyecekte çocuk işçi, zararlı katkı maddesi, vergilendirilmemiş kazanç da takip konusu olabilecek. Gıdada parmak izi fantastik deyip kestirip atmayın.
Kripto para, bu devrimin yalnızca ödemeler kısmı. Technophille’ler gelişmelerden mutlu ve umutlu. M to M (Machine to Machine) dönemine girdiğimiz ifade ediliyor. M to M iş modellemesi farklı bir dünyanın kapısını çoktan araladı. Yalçın, teknolojinin hepimizin tahmininden daha hızlı ilerlediğini, 3-5 yıl içinde tabandaki blockchain sistemi Merkez Bankaları’nı da trene almış olacak.
Devlet neden gücünü devretsin?
Eski Yunan’da gelişen demokrasinin dar geldiği ya da demokrasinin iflas ettiğini söyleyenlerin sayısı artıyor. Peki, ne olacak? Bilgi işlem laboratuvarında kod diliyle yeniden demokrasi yazıldığında aklı mı uçacak. Akla gelen temel soru, devlet bu yapılanmanın doğmasına neden izin versin?
Akla yakın en iyi ihtimalle yanıtı, çaresizlik içinde “uzlaşma”. Bugün en önemli sorunumuz ölüm kalım olsa da onunla yarışan diğer sorunumuz kişisel güvenlik! Ölmemek için izlenmeye razı gelmek, fişlemek için otoritenden taviz vermek. Tam da bu! Yaşadığımız güvenlik krizini aşmanın yolu Blockchain. Hem kişisel verilerin gizliliğini sağlayacak hem de izlemeyi artıracak keşfedilmiş başka bir sistem yok.
Kimin vatandaşı?
George Orwell’in 1984’ünü okuyanlar gerçek mi oluyor diye düşünmüş olabilirler… Sağlıklı olduğunuzu kanıtlayamadan işe giremeyecek, okula gidemeyecek, seyahate çıkamayacaksınız.
Özgürlüğe kavuşmak için özgürlüğünüzü kısıtlamaya razı değil misiniz? Başka şansım var mı diye sormak için geç kalmadık mı?
Pasaportlarımız, hangi ülkenin vatandaşı olduğumuzu gösteriyor. Bu pasaport yakın zamanda hangi dev şirketin pasaportuna sahip olacağımızı gösterebilir mi? Kıyasıya devam eden Çin ABD savaşının özü bu değil mi? Huawei-Alibaba-Baidu vatandaşı olmak ya da Google-Amazon-Facebook-Apple vatandaşlığı...
Bu film Hollywood stüdyolarında değil, Pekin Washington hattında çekiliyor…