Duyusal pazarlama, 5 duyumuzdan hareketle karar ve davranışlarımızın nasıl etkileneceği üzerine odaklanmıştır; görme, duyma, koklama, tatma ve dokunma. Tat duygusu en belirgin duygusal duyudur. Bir şeyi uzaktan tatmak mümkün olmadığı için tat duyusuna “en içten duyu” denir. Tat duyusu parmak izimiz gibi kişiye özel bir duyudur; hepimiz aynı şeyi koklar, aynı şeyi görür, aynı şeyi işitir fakat aynı tadı almayız.
Şehirlerin markalaşmasında “damak tadı” önemli rol oynamaktadır. Ağzının tadını bilenler için “yemek” bir yeri ziyaret ederken mutlaka gündeme gelir; ”buranın nesi meşhur”? Şehirler bu sorunun cevabı için hazırlık yapmalıdır. Ağzının tadını bilen ziyaretçiler aşağıdaki şekilde sınıflandırılmaktadır:
Sosyalleşenler: Seyahati biraz daha keyifli kılmak isteyenler
Maceracılar: Yerel tatları mutlaka denemek isteyenler
Gastronomlar: Yemek tutkunları, “bir tabak yemek” ötesini arayanlar
Gurmeler: En iyisinin peşinde koşanlar; en iyi restoranlar, en ünlü şefler
Görüldüğü gibi, ağzının tadını bilen ziyaretçilerin farklı istek ve ilgi alanları vardır. Şehir yönetimi bu gruplardan hangisini hedef seçeceğine karar vermeli, onları yakından tanımalı, ne tür bilgiye ihtiyaçları olduğunu anlamalı ve çabalarını o alanda yoğunlaştırmalıdır.
Unutulmamalıdır ki seyahat edenlerin çoğu gastronom ya da gurme değildir. Benim gibi, seyahatini biraz daha keyifli kılmak, yediğinden içtiğinden tat almak isteyenlerdir. Bunlar için şehrin spesiyalitesi, “buranın meşhur şeysi” çekici olacaktır. Şehirler önce bu alanda kendilerini geliştirmelidir.
Türkiye’de bu tarih itibarıyla 100 adet coğrafi işaret tescilli, 77 adet de başvuru aşamasında yemek vardır; Adana Kebabı, Kayseri Mantısı gibi. Önemli ve öncelikli olan ağzının tadını bilen ve seyahatine keyif katmak isteyen yabancı ziyaretçileri bu yemeklerle tanıştırmak, buluşturmak olmalıdır. Örneğin, çok sayıda yabancı ziyaretçi çeken Antalya’nın tescilli tek bir yemeği vardır; Antalya Piyazı. Daha fazla yabancı ziyaretçi peşinde koşan İzmir’in adını taşıyan yemeği İzmir Köftesi ise ne tescil edilmiş ne de başvurusu yapılmıştır. Her şehrimizde, hatta her ilçemizde bir gastronomi heyecanı, tutkusu var. Bu heyecanı anlarım, ancak birinci sınıfın derslerinde başarılı olmadan ikinci sınıfa geçemeyiz. Basamakları teker-teker, sindirerek çıkamazsak sahip olduğumuz bu çok önemli mutfak üstünlüğünü yeterince etkin kullanamayacağız demektir. Sosyalleşenler ve maceracılar için şehirlerimize özgün yemekleri öne çıkarmalı, internet ve sosyal medyadan yararlanarak etkin biçimde iletişimini yapmalıyız; bu yemeklere hak ettikleri önemi vermeliyiz. Özellikle de şehrin adını taşıyan yemeklere. Nerede Marmaris’in, Bodrum’un tescilli yemekleri?
Bu yemeklerin yapımında kullanılan yöreye özgü coğrafi işaretli gıda ürünlerine de altını çizerek iletişimde yer vermeliyiz. Yemeği tarif ederken “üç orta boy patates” der geçersek hiç büyüsü kalmayacaktır: “…. yaylasının geçirgen kumlu toprağında yetişen ve doğal ortamında olgunlaşan, ince kabuklu, tat dokusu yoğun, içi dışı sarı renkte ….. Patatesi”!
Önce coğrafi işaretli gıda ürünleri ve yemekler, sonra yemek sanatı ve yemek bilimi!
Haftanın Yeri: GRYTHYTTAN, İSVEÇ
Bir zamanlar 1,200 kişinin yaşadığı bu madenci kasabası maden kapanıp da tam bir yalnızlığa terk edilmişken 1972 yılında bir yemek ve şarap uzmanı, bir yemek sanatı profesörü olan Carl Jan Granqvist’in harap vaziyette bir hanı alıp, burayı İsveç’in en ünlü restoranına dönüştürmesi ile tamamen değişmiş ve gelişmiştir.
Komşu Orebro Üniversitesi ile birlikte bir Mutfak Sanatları ve Yemek Bilimi Okulu kurulmuş, o günden bugüne geçen zaman içerisinde, en eskisi 1480 yılından kalma, yeme-içme üzerine yazılmış yaklaşık 2,000 kitabın yer aldığı dünyanın en büyük yemek tarifleri kütüphanesi oluşturulmuştur. Mutfak sanatları ve yemek bilimi alanında yetişmek ve deneyim kazanmak isteyenlerin merkezi haline gelen Grythyttan İsveç’in bu alanda ilerlemesine de öncülük etmiştir. Bugün İsveç, yetiştirdiği ve dünyaya ihraç ettiği ünlü şefleri ile Fransa ile yarışır hale gelmiştir.