Ülkemizde yaşanan yüksek enflasyon ortamı en çok dar gelirliyi etkilemektedir. Yemek hizmetleri grubunda yaşanan enflasyon genel TÜFE artışının çok üzerindedir. Örneğin, Haziran 2023- Haziran 2024 dönemindeki bir yıllık sürede TÜFE artışı yüzde 71,6 iken yemek hizmetlerindeki artış oranı yüzde 95,1 olmuştur. Yılbaşından Haziran sonuna kadarki dönemde genel TÜFE yüzde 24,7 artarken yemek hizmetlerinde fiyat artışı ortalama yüzde 41,5 olarak gerçekleşmiştir. Bu durum çalışanların yemek hizmetlerine erişimini daha pahalı ve güç hale getirmiştir.
Yemek istisnasının mevzuattan kaynaklı olarak yıllardır yeniden değerleme oranının altında artırılmasının yanı sıra yemek hizmetlerinde genel enflasyonun da üzerinde yaşanan fiyat artışları dikkate alınarak çalışanın yemek bedeli istisnasının güncellenmesi gerektiği sonucuna varmaktayız.
İçinde bulunduğumuz koşullarda yemek bedeli istisnasının güncellenmesini yalnızca çalışanlar ya da küçük esnaf değil işverenler de beklemeli. Hatta kamu kesimi de beklemeli. Neden olduğunu birazdan yazacağım.
Yemek bedeli istisnası neydi, hatırlayalım...
Yemek bedeli istisnası, işverenler tarafından çalışanlara yapılan yemek yardımlarının günlük olarak ne kadarlık bir tutarının gelir vergisinden istisna edileceğini ifade eden bir kavramdır. İstisna tutarı, hem işverenler için hem de çalışanlar için son derece önemlidir. Çünkü bir işverenin çalışanına vereceği yemek yardımı tutarını belirlerken yaptığı ilk iş, muhasebecisine ya da insan kaynakları yöneticisine gidip günlük yemek bedeli istisnasının ne kadar olduğunu sormaktır.
İşveren, çalışanına vereceği yemek yardımı tutarını da üç aşağı beş yukarı söz konusu birimlerden aldığı cevaba göre yani istisna tutarına göre belirler.
Şu an günlük yemek bedeli istisnası 170 TL + KDV olduğu için birçok çalışan bu civarda yemek yardımı alabiliyor. Sınırlı sayıdaki kurumsal işverenin çalışanları ise istisna tutarından daha yüksek alabiliyor.
Ama yemek yardımı bir sosyal hak olduğuna göre zaten amaç ezici çoğunluğu oluşturan çalışan kesimlerinin beslenme ihtiyacını karşılamak olmalıdır değil mi?
Bu soruya normalde evet cevabının verilmesini beklersiniz fakat cevap hayır.
Yemek istisna bedeli, mevzuatta yer alan “yüzde 5’lik kesirler dikkate alınmaz” düzenlemesi nedeniyle yıllardır yeniden değerleme oranının da altında artırıldı ve bu tutar zaman içerisinde satın alma gücü eriyerek çalışanların sağlıklı ve yeterli beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilmekten uzak kaldı. Bu konu hakkında birçok yazı yazdım, dileyen eski yazılarımı bulup okuyabilir.
Günde 170 TL + KDV ile ne yapılabilir?
Emin olun yemek bedeli istisnası 2024 yılı başında 170 TL + KDV değil de 200 TL + KDV olarak belirlenseydi, birçok çalışan daha o dönemde günlük 200 TL + KDV civarında yemek yardımı alıyor olurdu.
Güncel olarak baktığımızda ortalama bir çalışan kendisine verilen günlük 170 TL + KDV yemek yardımı tutarıyla ayda 22 gün çalışması durumunda 3740 TL civarında yemek yardımı almaktadır. Büyükşehirlerde ortalama bir yemeğin tutarının 250 TL + KDV olduğu düşünülürse aylık 3 bin 740 TL’lik bu tutar bir çalışanın bir ay içerisinde yalnızca 15 iş günü beslenme ihtiyacını karşılayabilir.
Özellikle İstanbul ya da Ankara gibi büyükşehirlerden birinin iş merkezlerine yakın bir bölgesinde çalışıyorsa gün sayısı 10 iş gününe kadar düşebilir.
Çalışana, kalan günlerde ekonomi yapıp kendi cebinden harcayarak sağlıksız yiyecekler tüketmek ile yemek yemeden çalışmak zorunda kalmaktan başka bir tercih kalmıyor! Oysa yemek istisnası uygulamasının temel nedeni, çalışanın sağlıklı ve yeterli beslenmesine katkı yapmaktır.
Çalışanın cebine ve sağlığına zarar, işverenin de işine zarar!
Günlük yemek bedelinde yarıyıl düzenlemesinin önemi
Temmuz ayını bitirmek üzere olduğumuz bu günlerde bazı şanslı çalışanların yemek yardımı tutarları gıda enflasyonu oranında güncellenecek ama bazı çalışanlar için hiç artış olmayacak.
Bu adaletsizliği düzeltmek ve çalışanlara destek olmak Cumhurbaşkanlığı’nın inisiyatifindedir. Bunun örneğini daha önce gördük. Nitekim, 2022 Temmuz ayında Sayın Cumhurbaşkanı yemek bedeli istisnasını yüzde 50 oranında artırmıştı. Bu konuda ihtiyaç ortada ve bu yönde bir düzenleme yine yapılabilir.
Peki, 2022’deki bu karardan sonra ne oldu?
Vergi politikaları sadece Hazine’ye gelir yaratma amacıyla yapılmaz. Sağlanan istisna ve indirimlerin, Hazine’ye gelir etkisinin yanında, sosyal etkilerinin, ekonomik çıktılarının da dikkate alınması gerekir.
Örneğin, 2022 Temmuz döneminde yemek istisna bedelinin artırılmasının çok yönlü etkisi olmuştur. Hazine gelir kaybı yerine ilave gelir elde etmiş, aynı zamanda sosyal ve ekonomik faydalar da elde edilmiştir. Açıklayayım:
Takip eden ay içerisinde çalışanlara yapılan yemek yardımı tutarları yüzde 25 ile yüzde 55 arasında değişen oranlarda artırıldı. Çalışan yeterli ve sağlıklı beslenme imkânına kavuştu.
Hazine, artan harcamalardan elde edilen vergi gelirleri sayesinde daha fazla gelir elde etti, uygulamadan fiskal anlamda da fayda gördü.
Bu tutarların kullanıldığı restoran sahibi küçük esnafın da yüzü güldü, işleri ve cirosu arttı, yeni istihdam imkânı elde etti.
Benzer olumlu ortamın bugün de oluşmaması için hiçbir sebep yok.
Meseleyi, yemek kartı sistemi üzerinden gidersek daha iyi anlatabiliriz. Çünkü yemek yardımları, yemek kartları gibi araçlarla verildiği zaman tamamıyla kayıt altında oldukları için kamu kesimine önemli vergi gelirleri üretebilmektedir.
Ülkemizde 5 milyon çalışanın yemek kartı kullandığını ve bunların ortalama olarak 170 TL + KDV yemek yardımı aldığını düşünelim.
Cumhurbaşkanlığı tarafından önümüzdeki günlerde yemek bedeli istisnasının 250 TL + KDV’ye çıkarıldığı ve aylık iş günü sayısının 22 iş günü olduğu bir senaryoda bu çalışanların yalnızca yüzde 25’i 250 TL + KDV yemek yardımı almaya başlasa dahi 2024 yılı sonuna kadar kamu maliyesine 1 milyar 250 milyon TL civarında ek KDV geliri sağlanabilir.
Bu tutar yemek kartı kullanıcılarının yüzde 50’sinin 250 TL + KDV almaya başladığı başka bir senaryoda 2 milyar 500 milyon TL civarına; tamamının aldığı senaryoda ise 5 milyar TL civarına kadar çıkabilir.
Yani son açıklanan kamunun tamamına yönelik tasarruf tedbirleri ile elde edilmek istenilen toplam tutarın yüzde 5’ine varan bir tutar yalnızca yemek kartı sistemi aracılığıyla üretilen KDV gelirleri sayesinde elde edilebilecektir.
Bu tutarlara işletmelerden alınacak kurumlar vergisi ve gelir vergisi gibi diğer vergi gelirleri ise dahil değildir.
Kısacası yemek bedeli istisnasının artırılmasının vergi kaybına yol açacağı söylemi doğru bir söylem değildir. Yemek bedeli istisna uygulaması sayesinde hem kayıt dışılık azaltılıp hem de vergi gelirlerinin artırılması söz konusu olmaktadır.
Peki, vergi kayıp kaçağına yol açan nedir?
Esas olarak hangi uygulamanın büyük vergi kayıp kaçağına yol açtığına gelirsek de nakit olarak verilen yemek yardımlarına gelir vergisi istisnası getirilmesinin ardından yaşanan suistimaller sebebiyle restoran sektöründe kayıtdışı ekonominin patladığını ve kamu maliyesinin milyarlarca TL vergi kaybına uğradığını belirtmek zorundayız.
Maliye bürokrasisi şu an sahada vergi denetimleriyle sorunu çözmeye çalışıyor ama yetmez, sorunun kaynağı çözülmeli. Nakit olarak verilen yemek yardımlarıyla ilgili suistimaller önlenmeli.
Nakit ekonomisi teşvik edilmekten vazgeçilip kayıtdışı ekonomiyle gerçek anlamda mücadele edilmeli. Çözümün anahtarı Hazine ve Maliye Bakanlığımızda. Önümüzdeki sonbahar Meclise sunulması planlanan vergi düzenlemeleriyle ilgili yeni torba kanun da bu çözümün aracı olabilir.
Sonuç olarak, yemek istisna bedeli ve diğer düzenlemelerde konuya çok boyutlu bakma ihtiyacı vardır. Düzenleyici etki analizlerinin, fiskal boyutun yanında, sosyal ve ekonomik etkileri üzerinde de durmasında fayda vardır. Bizim gözlemlerimiz, iyi kurgulanmış yemek istisna bedeli uygulamasının Hazine, işveren, çalışan ve yemek sektörünün tümü için çok ciddi olumlu çıktılara yol açacağı yönündedir.