Türkiye bir zamanlar ekonomide “iyi örnekler” arasında gösterilirdi. Yükselen piyasa ekonomileri arasında adından söz ettirir, uluslararası toplantılarda ilgi odağı olurdu. Hatta Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika ile birlikte yatırım için adres arayan uluslararası sermayenin radarındaki ülkelerden biri olmuştu.
Sonra işler ters gitmeye başlayınca Türkiye de “kırılgan beşli” arasında yer almaya başladı; bir daha da bu kategoriden çıkamadı; sorunlu ekonomilerle birlikte anılmaya başlandı.
Geçen hafta Financial Times gazetesinde “Endişeli dünyanın yedi ekonomik mucizesi” başlıklı bir yazı vardı. Doğru politikalar uygulandığında neler olabileceğini anlatıyordu. Yazıyı okurken aklıma Türkiye’nin yolculuğu, atılan yanlış adımlar ve atılmayan doğru adımlar geldi.
Ruchir Sharma’nın yazısında 7 ülkeden bahsediyordu: Vietnam, Endonezya, Hindistan, Yunanistan, Portekiz, Suudi Arabistan ve Japonya. Bunların her biri farklı özelliklere sahip ekonomiler ama ortak noktaları nispeten güçlü büyüme ve daha ılımlı enflasyon oranlarına sahipler. Hisse senedi piyasaları da iyi getiriler sunuyor.
Listede ilk sırada Vietnam yer alıyor. Vietnam’dan bu köşede daha öncede bahsetmiştim. 16 Şubat 2021’deki “Vietnam’ın hikayesi diğer ülkelere örnek olmalı” başlıklı yazıda “Vietnam mucizesi sadece ekonomik başarıdan ibaret değil. Vietnam’ın dünyaya örnek olacak asıl hikâyesi ülkenin COVID-19 virüsü ile olan mücadelesiydi. Oysa Wuhan’da salgın başladığında, Çin’le 1,306 kilometrelik sınırı olması nedeniyle koronavirüsden en fazla etkilenecek ülkeler arasında gösterilmişti. Hem sınır komşusuydu, hem de Çin ile ticareti çok fazlaydı. Üstelik sağlık altyapısının yetersiz olduğu sanılıyordu. Ama Vietnam krizi o kadar başarılı yönetti ki, 100 milyonluk dev ülkedeki koronavirüs vaka ve ölüm sayısı çok çok düşük seviyelerde kaldı. Belki yakın geçmişteki SARS deneyimi de işe yaramıştır ama asıl neden başarılı liderlik ve kriz yönetimiydi” demiştik. Yıllık yüzde 7 büyüme oranı ile dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisine sahip olan Vietnam, altyapıya yaptığı yoğun yatırımlar ile güçlü bir ihracat ülkesi olma özelliğini koruyor. Daha da önemlisi batılı yatırımcılar açısından hem üretim üssü hem de tedarik kaynağı olarak Çin’in güçlü bir alternatifi haline geldi.”
İkinci sırada ise Endonezya var. Morgan Stanley’in cari açık ve enflasyonunun yüksekliği ve dış finansmana olan bağımlılığı nedeniyle bizimle birlikte “kırılgan beşli”ye koyduğu ülkelerden biriydi. Uluslararası emtia fiyatlarındaki artışın da etkisiyle durumunu düzeltti ama iyi yanı ihracata aşırı bağımlı olmaması. Ayrıca diğer gelişmekte olan ekonomilere göre borçluluk oranları daha düşük; parası da daha istikrarlı. Yüzde 5 civarında büyüyen ve enflasyonu yüzde 5’in altında seyreden bir ekonomi.
Hindistan ekonomisi de dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olmaya devam ediyor. Başarının sırrı geçmişte yapılan reformlar. Birçok ülke reformları ertelerken Hindistan gerekli reformları yaptı. Dijital alanda ve imalatta yeni yatırımlar gerçekleştirdi. Bu sayede küresel resesyondan ekonomisini uzak tutmayı başarabilecek.
Portekiz ve Yunanistan’ın hikayesi ise daha ilginç. Bir zamanlar Euro borç krizi sırasında Avrupa’nın hasta adamlarıydılar. İspanya ve İtalya ile birlikte PIGS kısaltması ile anılmaya başlanmışlardı. Bu dört ülkenin İngilizce isimlerin ilk harflerinden oluşan PIGS sorunlu ülkeler grubuydu. Sharma yazısında bu iki ülkenin kamu açıklarını yarı yarıya azalttıklarını ve diğer Avrupa ülkelerine göre gaz arzı şokuna daha maruz kaldıklarına dikkat çekiyor. Yunanistan yabancı yatırımlardaki ve turizmdeki canlanmanın da etkisiyle yıllık yüzde 4’lük bir büyüme yaşarken, enflasyonu ise düşük seyrediyor. Portekiz de aynı şekilde yatırım çekiyor. Ülkede enflasyon düşük ve büyüme makul seviyede.
Suudi Arabistan petrol fiyatları sayesinde rahatladı ama Sharma Suudilerin petrolün ötesine geçme çabalarına dikkat çekiyor. Petrol gelirlerini altyapıya kanalize etmeye başlayan Suudi Arabistan şu anda yılda yüzde 6 civarında büyüyor.
Japonya ise Sharma’nın listesindeki en sürpriz ülke. Büyüme “Japonya ölçeğinde” hız kazandı, enflasyonda arzulanan yüzde 2 dolayına nihayet ulaştı. İşin ilginç yanı iş gücü maliyetlerinin ucuzlaması. Yenin de zayıf seyretmesi ile bu durum Japon ihracatını desteklemeye devam ediyor.
Buraya kadar olan bir mevcut durum değerlendirmesiydi. Financial Times yazarı geleceğe dönük öngörüden çok mevcudun fotoğrafını çekmiş. Bu tablo her an değişebilir, kötüleşebilir. Özellikle küresel resesyon beklendiği 2023’de farklı şoklar bu ülkeleri etkileyebilir ama mevcut resim doğru adımlar atıldığında karşılığının olduğunu ve ekonomilere bir kalkan ya da emniyet yastığı sağladığını gösteriyor. Türkiye örneği ise atalete düşüldüğünde ya da doğru politikalardan uzaklaşıldığında kazanımların kaybolduğunu, resmin bozulduğunu anlatıyor.