2004 yılında üç kişi ve üç bilgisayarla kurulan Etiya, bugün bin 200’den fazla çalışanı, Amsterdam, Silikon Vadisi, İstanbul, Lviv, Singapur, Dubai ve Montreal ofisleriyle Türkiye’nin en büyük kurumsal yazılım şirketi.
Kendi geliştirdiği yapay zeka destekli ürün portfolyosu ile müşteri deneyimini temel alan dijital dönüşüm çözümleri sunan Etiya’nın Kurucu Ortağı ve CEO’su Aslan Doğan, “Yazılımın asıl katma değeri AR-GE’ye yatırım yapan ürün şirketleri. Bizim yazılımın katma değerine odaklanıp, teşvik mekanizmalarını herkese değil, fakat ürün odaklı büyüyen ihracat yapan şirketlere yöneltmemiz gerekiyor” diyor. Aslan Doğan ile dijitalleşmeyi, genç iş gücünü ve sektörün sorunlarını konuştuk.
Son dönemde Türkiye’nin yazdığı bütün hikâyeler teknoloji ekseninde gelişti “Yıllardır Türkiye’nin 3T ile kalkınacağını dile getiriyorum. Bu 3T; tarım, turizm ve teknoloji. Teknoloji, uluslararası arenaya en hızlı marka çıkarabileceğimiz, en hızlı katma değer üretebileceğimiz bir alan ve inanılmaz sayıda genç nüfusumuz var. İnsanlar teknoloji kullanmaya hızlı bir şekilde adapte olabilirler, ama teknoloji üretme, yazılım öğrenme, genç nesille ilgili. Burada inanılmaz potansiyelimiz olduğunu düşünüyorum. Son zamanlarda unicorn sayısı artıyor. Son yıllara baktığımızda, Türkiye’nin yazdığı bütün hikâyeler teknoloji ekseninde gelişti. Getir bunlardan bir tanesi. Oyun sektörü çok önemli işlerin yapıldığı bir alan. Akıllı telefonlarla inanılmaz devrim oluştu. Bugün 5G konuşuyoruz. Türkiye ülke olarak biz bu dönüşümü doğru değerlendirmeliyiz. Bu tren şu anda binebileceğimiz tek tren. O yüzden yazılım sektörü kritik bir rol üstleniyor ve ülke olarak çıkışı burada görüyorum.”
“Geçen yıla baktığımızda, Türkiye’de yazılım sektörü yüzde 22 büyüdü; ama dolar karşısında baktığımızda yüzde 1.5 küçülmüş durumda. Her sektör küçülürken yüzde 22’lik büyüme gerçekten çok büyük bir büyüme. Geçen yıl pandeminin etkisiyle iletişim araçlarını kullanmaya başladık. Online görüşmeler oldu, eğitim online’a geçti, ticaret online’a geçti ve biz yazılım sektörü, bilişim sektörü büyüdü yanılgısına kapıldık. Aslında sektörde geçen yıl itibarıyla bir büyüme yok. Türkiye’de de, dünyada da böyle. Sektör geçen yıl büyümedi tam tersine yüzde iki-üç oranında bir daralma var. Bu noktada dijitalleşme konseptini doğru anlamak gerekiyor. Burada en değerli konu iş modelinin dönüştürülmesi. Getir bunun en güzel örneği; çünkü bütün dünyayı pazar haline getirip fırsatlar sunmayı başardı. 2020’de daha çok verimlilik odaklı dönüşümler sağlandı. Oysa 2022’den itibaren dünyada büyük dijital dönüşümlerin olacağı, kurumların iş modellerini dijitale dönüştürecekleri bir süreç başlıyor. Türkiye olarak 2022’den daha ümitliyiz. Sektörde dönüşüm daha hızlanacak, ama şu anda yarışın sonlarındayız. Türkiye’nin olması gerektiği yere gelebilmiş değiliz.”
“Teknoloji artık her işin hammaddesi. O hammaddeyi yetişmiş iş gücü sağlıyor. Bu işgücünü bulamazsanız ya da onu dışarıdan temin edemezseniz o hammaddeyi sağlayamamış olursunuz. Teknoloji sektöründe çalışanları evrensel iş gücü olarak tanımlıyorum. Pandemi ile birlikte iş gücü tanımı da değişti. Bugün tüm dünyada bilişim sektörü çalışanlarına inanılmaz bir talep var. Demokratik, sosyal ve ekonomik koşulları sağlayanlar ülke olarak daha avantajlı noktaya geliyor. Türkiye’de bilişim sektöründe yetişmiş iş gücü 140 bin civarında. Bu nüfusa oranladığımızda yüzde birin altında, hatta binde üç oranına geliyor. Almanya’ya baktığınızda yüzde birin üzerinde. Hollanda’da yüzde ikinin üzerinde. Bizim yetişmiş insan kaynağına ihtiyacımız var. Nüfusun yüzde birini esas alsak, Türkiye’de neredeyse 700 bin yetişmiş iş gücü eksikliği var. Bir diğer sorun ise, yetişmiş iş gücünü elimizde tutmak ve ülkemize çekmek. Yani, bir yandan çuvalın altı delik bir yandan insan yetiştirmeye çalışıyoruz ve yetiştirdiğimiz insanlar da yurt dışına gidiyor.”
''Uzaktan çalışma, hibrit çalışma modelleri ile ilgili dünyanın birçok yerinde tartışmalar yapıldı ve şirketler bunlara imkan tanıyıp bir altyapı oluşturdu. Türkiye’de şu an teknoparklar AR-GE mevzuatını Türkiye’de en çok belirleyen kurumların başında geliyor. Şu anda 80 üstünde teknopark var şirketlerin birçoğu teknoparka bağlı. Bizim teknopark mevzuatımız uzaktan çalışma ya da hibrit çalışma modelini iki yıldan bu yana bir mevzuata kavuşturmuş değil. Biz dijitalleşelim diyoruz, ama teknopark hala dijital teknoparka geçmiş değil. Bizim en büyük taleplerimizden biri, hibrit çalışmanın yüzde 60 oranında serbest bırakılması. Altyapıyı buna göre revize etmemiz lazım. Ülke olarak bir diğer sorunumuz yetişmiş iş gücü ile ilgili. Hub olma potansiyeline sahip bir ülke olarak, demokrasi, ekonomi standartları ve üretim potansiyeli açısından Avrupa ile entegre olmamız, bizi evrensel iş gücü için bir cazibe merkezi haline dönüştürülebilir. Örneğin yurt dışından iyi bir yazılım mühendisi aldığınızda mevcut AR-GE mevzuatı bunu kabul etmiyor. AR-GE teşviklerinden faydalanamıyorsunuz. Eskiden futbolcular, ‘toprak sahada oynamak istemiyoruz biz de çim sahada oynamak istiyoruz’ derlerdi. Biz de çim sahada oynamak istiyoruz. Regülasyon olarak bunun altyapısının sağlanması lazım ki biz aynı oyunu oynayabilelim.”
“Yazılımın asıl katma değeri AR-GE’ye yatırım yapan ürün şirketleri. Bizim yazılımın katma değerine odaklanıp, teşvik mekanizmalarını herkese değil, fakat ürün odaklı büyüyen ihracat yapan şirketlere yöneltmemiz gerekiyor. Bu şirketlerin büyümesi için ayrı bir lige alıp öyle değerlendirmemiz gerekiyor. Oysa, bizim teşvik mekanizması çimleri suluyor, fidanları sulamıyor. Fidanları büyütmemiz, ürün şirketlerini ön plana çıkarmamız gerek. Yazılımı çok konuşuyoruz hep yazılımdan bahsediyoruz ama eylem yok. Yazılım sektörünün stratejik bir sektör olarak tanımlanması, uçtan uca yönetilmesi lazım. Ürün AR-GE’sine bakıldığında teşvik ve mevzuatların uygun şekillenmesi şart. Biz oyunu dünya ile eşit şartlarda oynamak istiyoruz.”
“Yeni iş modellerinin bir değer önermesi gerekiyor. Şirketlerin aldıkları inisiyatifler, dünyanın sorunlarına bakışları çok önem taşıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği, iklim değişikliği bunlardan bazıları. Örneğin Etiya’da kadın çalışan oranı şu anda yüzde 37. Karar verme posizyonlarında kadın oranı yüzde 30. Hayallerimden bir tanesi bir gün bir kadın CEO olması. Toplumsal olarak kadının olmadığı bir iş modeli aslında biraz değnekle yürümek gibi. Yeni nesil şirketler, aslında birer aktivist gibi davranıyor. Her kurumun bir STK gibi davranması gerektiğini düşünüyorum. Aslında daha iyi bir dünya için sunduğunuz değerler ve iyi bir teknoloji sizi çok iyi noktalara taşıyabilir.”
“Biz en başında şöyle dedik: ‘İyi bir şey yaparsanız, o dünyanın her tarafından fark edilir.’ Yeni teknolojileri hızlı adapte edebilirsek, onu bir değere dönüştürebilirsek ancak fark yaratabiliriz. Geldiğimiz nokta itibariyle gelirlerimizin yüzde 50’den çoğunu ihracattan sağlayan, ürün ihracat eden bir şirketiz. Kurumla müşteri arasındaki tüm katmanı, deneyimi esas alarak yapay zeka ile dijital olarak dönüştürüyoruz. Beş yıl sonra hedefimiz, en iyi müşteri deneyimi sunan tamamen SAS tabanlı çalışan bir şirkete dönmek. 25’inci yılımızda, kendi alanımızda müşteri deneyiminin dijitalleştirilmesi anlamında dünyadaki üç şirketten biri olmayı amaçlıyoruz.”