Eylül kelimesi bize dört bin yıl önce yaşayan Akadlılar’ın hasat festivali olan Elūlu’den miras. Bağbozumu ayının ilk yazısında, iş hayatında zaman, para ve enerji harcarken bunların hasatını düşünmenin önemini ve yöntemlerini konuşalım.
Yirmi küsur yıl önce iş hayatına atıldığımda Türkiye’de şirketini satmak neredeyse ayıptı. ‘Şirketini satmış’ kısık sesle ve adeta bir başarısızlıktan bahsediyor gibi söylenirdi. ABD’de çalışmaya başladığımda henüz yatırımın başında ‘çıkış stratejisi’nin konuşulması bu açıdan ilginç gelmişti. Nitekim girişim sermayesi fonlarının oluşması, erken aşama teknoloji şirketlerinin artması ve çeşitli başarı hikayelerinin ortaya çıkmasıyla, ülkemizde de şirketini satmak nispeten pozitif bir anlama kavuştu.
Bir yatırım fonu iseniz, yatırım yaptığınız şirketi kimin satın alacağı aklınızdaki temel sorulardan biri olmak mecburiyetinde. Zira o iştiraki on yıllarca elinizde tutmanız mümkün değil. Bu, erken aşama girişimcilerin çoğu için de geçerli (bazı aksi yönde örnekler de var). Ancak zaman, para ve enerji yatırımınızı ne zaman ve nasıl hasat edeceğimizi düşünmek daha geniş bir kitleyi ilgilendiriyor.
Örneğin bir okula ya da kursa yazıldınız. Bunun getirisini düşünmemek mümkün mü?
Örneğin şirketiniz ek kapasite yatırımı yapacak. Bu harcama kendini nasıl amorti edecek?
Örneğin birikimlerinizi bir yatırım aracında değerlendirdiniz. Getiriyi ne olursa, ne zaman ve nasıl realize edeceksiniz?
Basit gibi görünen bu yaklaşım, ciddi bir zihni disiplin getirmesi açısından önemli: Kaç senelik ufkum var? Oraya varmak için hangi performans kriterlerini tutturmalıyım? Elimdeki varlık hakikaten zannettiğim/ uğruna uğraştığım kadar değerli mi? Maçın bitiş düdüğünün bir noktada çalacağını kabullenmek, skorun önemini de beraberinde getiriyor. Aksi takdirde, ‘yaparız’, ‘bakarız’, ‘o iş tam öyle değil’ gibi laflara alan açılıyor ve işler laçkalaşıyor.
Elbette aklınızdaki kurguya harfi harfine uymanız mümkün olmayabilir. Ancak, eski ABD Başkanı General Eisenhower’ın dediği gibi ‘planlar hiçbir şeydir, planlama her şeydir’.
Hasat yapmanın elbette tek bir yolu yok. İlk aklıma gelen birkaç örnek şöyle:
İlki, satış. Şirketin tamamını veya bir kısmını, tek bir tarafa ya da halka arz yöntemiyle satmak. Buradan gelecek nakitle, şirketin performansına olan bağımlılığınızı, yani riskinizi azaltmak.
Bir diğeri süregelen nakit akımı oluşturmak. Temettü dağıtmak, bazı marka ve patent haklarını farklı coğrafyalar için devir (örneğin franchising), atıl varlıkları kiralamak gibi yöntemler.
Bir başkası, yatırım hasadını gayrı-nakdi olarak yapmak. Kişisel seviyede, imkanlarınız arttıkça daha az çalışmak veya maddi paketi daha düşük ama daha çok sevdiğiniz bir işe geçmek. Kurumsal anlamda daha az kaynakla (ofis binası, kişi) benzer çıktı sağlamak.
Bir çiftçi tarlayı sürerken, tohumu atarken, toprağı sularken nasıl hasat vaktini düşünüyorsa, hepimizin zaman, para ve enerji harcarken bunların geri dönüşünü düşünmemizde yarar var.