İki yaşından itibaren babasıyla dedesinin kurduğu dükkâna gidecekti her gün. Dede, verem hastasıydı onun rahatsızlığı babasının eğitimi olacaktı, çünkü işin başında bulunamadığından farklı şehirlerden ustalar gönderiyordu dükkâna. Daha ortaokuldayken, babası hocası ama aynı zamanda rakibiydi, çünkü onu geçmeye çalışıyordu. Ancak kanser olunca o da babası gibi tek başına büyük bir sorumluluk üstlenmek zorunda kalacaktı. Onunla büyüdüğü için babasının bütün hayallerini üstlenmek zorundaydı artık. En zor iş bugün oğlunun omuzlarındaydı: Dördüncü kuşak olarak ne yapacak, varsa hangi eksiklikleri tamamlayacaktı?
Çünkü o, dedesinin kurduğu, babasının sürdürdüğü mutfağı daha da ileriye götürmüş, abartmadan teknolojiyi sokmuş, mahzeni geliştirmiş, kendi çiftliklerini kurmuştu. Şimdi hedef eğitimdi, gastronomide eğitimin şart olduğunu düşünüyor bir fakülte için hazırlıklar sürüyordu. Bu arada bir kahve şirketi kurmuşlar, kendi ekmeklerini yaptıkları ufak bir fırın açmışlardı. Yani önceki kuşaklardan eksik gördüğü her şeyi günümüze uyarlayarak yapmaya çalışmıştı.
Türkiye’de yaratılan bir dünya markası olan 7 Mehmet’in başındaki Mehmet Akdağ’dan söz ediyorum… Anlattıklarıma imza atan o. Dededen bu yana kendilerini misafirlerini ağırlayan bir ev sahibi gibi görüyor, en iyi ürünleri sunmaya çalışıyorlar. Böylelikle ortaya 650’den fazla tabağın bulunduğu, Mehmet Akdağ’ın bizzat mutfakta çalıştığı bir 7 Mehmet Mutfağı çıkmış. Yemeklerin insanları değil, insanların yemekleri bekledikleri bir mutfak bu. Hedef, maksimum tazelik ve memnuniyet. “Bir tepsi baklava varsa göbeğini misafirimize sunarak kıymetli olduklarını göstermemiz lazım. O zaman kazanabiliyoruz, şehrimiz o zaman değerlenebiliyor, gelişiyor” diye anlatıyor Mehmet Şef.
Özbeöz Antalyalılar. 87 yıldır bu şehrin ekmeğini yiyorlar:
“Ben istiyorum ki benim şehrim kazanırsa ben de kazanırım diyen bize yakın mantalitede işletmeler olsun, çoğalsın” diyor ve devam ediyor Mehmet Akdağ:
“Antalya’da 500’den fazla tatil köyü ve beş yıldızlı otel bulunuyor. Sadece beş tanesinde Antalya mutfağı vardır, onlar da yarım yamalak. Bu sene 18,5 milyon turist bekleniyor, geçen sene 16,5 milyon geldi. Konuklarımız için ne yapıyoruz her şey dahilde; Çin mutfağı, Rus mutfağı, İtalyan mutfağı, Japon mutfağı, Türk mutfağı diyoruz… Antalya mutfağı neden koymuyoruz? 160’a yakın yemeğimiz var. Her gün birini yap, anlat, tanıt. Oysa biz, İtalya’nın en iyi yaptığı pizza ile çıkıyoruz karşılarına. Bunun tam tersi bir vizyon ve misyonla ilerlememiz lazım.”
87 yıldır bir çınar gibi kök salarak dibe doğru büyüyor Yedi Mehmet… Bu nedenle Türkiye’de yeni şubeler açmayı düşünmüyorlar. Belki, menülerindeki 650 ürün arasından 30 imza tabağın sunulacağı yurtdışında 7 Mehmet’ler olabilecek… Amaç dünyaya Türk mutfağını, Antalya mutfağını tanıtabilmek.
“Antalya mutfağının Ege’ye, Karadeniz’e, İç ve Doğu Anadolu’ya göre biraz daha farklı olduğunu düşünüyorum, çünkü bizim mutfağımızda oralarda olanlar da var. Bunların karışımı bir şeyler yaratabiliyoruz. Melez çok yemeklerimiz bulunuyor ve onların mutlaka bilinmesi, tadılması gerekiyor. Bizim de bunlara çok fazla imza dokunuşlarımız söz konusu” diyor Mehmet Akdağ.
Birçok etkinliğe sponsor oluyor, konukları kendi mekânlarında ağırlıyorlar. Yıllardır Antalya’ya gidiyorum, hiçbir yerde bu yapılan sponsorlukları tanıtan bayraklar astıklarını görmedim. Şehre borçlarını öderken mütevazılığı elden bırakmıyor, ellerinden geleni yapıyorlar…
Geçtiğimiz günlerde yaptığım Antalya yolculuğunda artık ritüele dönüşen 7 Mehmet ziyaretimde restorandan ayrılırken bunları düşünüyordum ve Mehmet Akdağ’ın vedalaşırken söyledikleri aklımdaydı:
“Dedemizin, babamızın adına alnımız ak dik duralım diye uğraşıyoruz. Biz, 87 yıllık bir işletmeyiz. Burası benim ekmek teknem. Ben, kazandığımı ekmeğime yatırmayı seviyorum benim derdim o. Evler, katlar, yatlar değil… Yatırım için en iyisi ekmek teknesidir. Böylelikle bir 87 yıl daha nasıl götürürüzün hesabını yapıyoruz.”