“Yaşlılara Saygı Haftası”

Bugünlerde yaşlılık çok konuşuyor, ama olağandışı koşullar nedeniyle olsa gerek “Yaşlılara Saygı Haftası” (18-24 Mart) sessiz sedasız geçti… Yaşlılık, doğal olarak edebiyata da yansıyor ve aklıma hemen iki şiir geliyor: Birisi, Attilâ İlhan’ın “İhtiyarlar Balladı,” diğeri Yahya Kemal Beyatlı’nın “Eylül Sonu.”

Onları mutlaka bir yerlerde okumuş veya duymuşsunuzdur, ama ezberimdeki dizelerinden birkaçını yazmak istiyorum:

“onlara ün mü gelir bazı bir ses mi duyarlar / yumuşak bir kedere ufalır bakışları / idam mahkûmlarıdır aslında ihtiyarlar / ölüme koşullanmış bütün davranışları / yorgun öksürükleri oturup kalkışları / yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar / her gece artık gitmek vaktidir sanırlar / geçmiş günlerinden bir destek aranırlar / uysal bir gülümseme tek sızlanışları / idam mahkûmlarıdır aslında ihtiyarlar / ölüme koşullanmış bütün davranışları” diyor Attilâ İlhan.

Yahya Kemal ise bir semtten, Kanlıca’dan yola çıkarak anlatıyor yaşlıları:
“Günler kısaldı... Kanlıca'nın ihtiyarları / Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları. / Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa... / Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa...”

Belleğime kazınmış dizeler harika; ne zaman düşünsem yüreğimin, beynimin bir yerlerini sızlatıyor, ama yazıldığı yıllardan bu yana iyi ki ne kadar çok şey değişti! Çağımızda ölüme değil, yaşama koşullanıyor yaşlılar; uzun ve sağlıklı bir yaşama…

Eski çağlarda 25-30 yaşına bile gelmek mucizeyken bugün insan ömrünün ortalaması 75’in üstüne çıktı ve bu rakam, her geçen sene yükseliyor...

Tıbbi ve toplumsal gelişmeler, yaşlılığın sınırını sürekli olarak yukarı çekiyor. Günümüzde her bireyde biyolojik, psikolojik, sosyal yaşantıların yanı sıra farklı genetik ve sosyokültürel gruplarda bulunması nedeniyle normal yaşlanma özellikleri değişebiliyor.

Binlerce yıl önce çivi yazısıyla kil tabletlere yazılan Gılgamış Destanı’ndaki Mezopotamyalı kralın ebediyen genç kalabilme rüyası, ölümsüzlük arayışı ise hiçbir zaman azalmadı. Biyolojik açıdan bir gerçek olan yaşlanmayı durdurma, en azından görünüşe yansıtmama çabaları da sürüyor; ruhsal gençlik gayreti ise her daim baki: Yaşlanmak veya yaş almak…

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 65 ve daha yukarı yaştaki nüfusumuz, 2019 yılında 7 milyon 550 bin 727 kişi oldu. Bu kesimin toplam nüfus içindeki oranı ise yüzde 9,1. Aynı rakam, 2014 yılında yüzde 8 idi. 5 yılda yüzde 22 artış söz konusu. Bu nüfusun yüzde 44’ünü erkekler, yüzde 56’sını kadınlar oluşturuyor. Dünyada ise yaşlı nüfusun 1 milyarı aştığı ve bunun 700 milyondan fazlasının, gelişmekte olan ülkelerde yaşadığı tahmin ediliyor.

Bilimsel bir gerçek, yaşlanılıyor; ama unutmamak gerekiyor ki yaşlanmadan bilgeleşmek mümkün değil. Bilgelik ise, paha biçilemeyecek bir değer.

Asırlar boyunca bu durumun farkında olanlar, yaşlılıkla ilgili birçok özlü söz söylemişler. İşte hemen aklıma geliveren birkaç örnek:

Aiskhulos (MÖ 525 – 456): Yaşlılık, gençlikten daha adildir.

Marie Ebner von Eschenbach (1830-1916): İnsan gençliğinde öğrenir, yaşlılığında anlar.

Cenap Şahabettin (1870-1934): Akıl yaşta değil baştadır; fakat aklı başa yaş getirir.

André Maurois (1885-1967): Yaşlılık kötü bir alışkanlıktır, çalışkan bir insan böyle bir huy edinmeye vakit bulamaz.

Jean Anouilh (1910-1987): İnsan, yaşlı olmaya karar verdiği gün yaşlanır.

Bir Kızılderili Atasözü: Gençleri övün; fakat yaşlılara güvenin.

Yaşlılara güvenmek, bilgi ve birikimlerinden istifade etmek gerek. Aslında günümüzde “yeni dünya”nın yeni kavramları arasında yaşlılık da yok, “üçüncü yaş”tan söz ediliyor… İnsanın aktif iş yaşamından ayrıldıktan sonraki ömür dilimini içeriyordu bu kavram. “Üçüncü yaş” grubu, seyahat ve turizm pazarlarını önemli derecede etkileyecek bir nüfus trendine de sahip. Bu nedenle turizmciler, her şey yoluna girdikten sonra onların dünyanın dört bucağına yapacağı seyahatleri dört gözle bekliyorlar…

Bu zor günler de geçecek. Yarınlara eksilmeyen umutla geçmiş Yaşlılara Saygı Haftası kutlu olsun.

Tüm yazılarını göster