5 mm ya da 6 mm şiş ile örülecek sevdiğiniz renklerde bir yün iple 46 ilmek atarak başlıyoruz: İlk iki sıra ters örgü, sonraki iki sıra iki ters iki düz olarak devam ediyoruz. Yani; 1. sıra ters, 2. sıra ters, 3. sıra 2 ters 2 düz 2 ters 2 düz, 4. sıra 2 ters 2 düz 2 ters 2 düz… Böyle devam ediyor kışın soğuğundan koruyacak atkımız…
Unutmuşum örgüyü… Benim için, satın aldığım bir atkıya, bir kazağa dönüşmüş. Geçtiğimiz günlerde “Eşkıya” filmini bir nedenle yeniden seyrederken Kâmran Usluer (Berfo) anımsattı yeniden. Tabii ki filmde örgü ile ilgili bir şey yoktu; ancak, benim için örgü ile Kâmran Usluer özdeşleşmişti çok uzun yıllar önce. Nasıl mı? Bakın şöyle gelişmişti olaylar:
Daha onu geniş kitlelere tanıtan filmlerden “Eşkiya”nın, “Salkım Hanım’ın Taneleri”nin (Halit Bey) hayal bile olmadığı yıllarda, sesini radyodan tanıdığım Kâmran Usluer’in örgü ördüğünü duymuştum… Ve ben de merak sarmıştım o iki şiş ve bir yumağa…
Yün çilesini, çileli bir şekilde açıp sararak yumak haline getirdikten sonra yapacaklarımı, örneğin yukarıdaki atkıyı örme biçimini tasvir eden cümleleri, tabii ki Usluer’in hayran olduğum sesinden asla duymamıştım; Çünkü, söylediğim gibi onu, ilerleyen yıllarda İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen oyunlardan, televizyon dublajlarındaki sesinden tanıyacaktım. Bu ses beni epey etkilemiş olmalı ki, daha radyo yıllarında yüzünü görmeden örgüye dahi heveslenmişim!
Annemin şişleriyle başladığım bu uğraş, uzun sürmemişti. Öğrendiklerimi de çoktan unuttum, gitti… 2004’te, ölüm haberini aldığımda bir anımsadım örgü örmeyi; sonra da 15 yılın ardından bugün…
Edebiyata, tiyatroya meraklı genç Faruk’un hiç tanışmadığı bir insanın sesine duyduğu güven miydi sadece merakın kaynağı. Bu sesin sıcaklığı ile bir yumak yünün yumuşaklığı, dokundukça artan ısısı nasıl bir araya gelmişti de örgüye özendirmişti beni. O yıllarda attığım ilmiklerdi belki de yıllardır sözcüklerimi de birbiri ardına bağlamamı sağlayan…
Sinema ve dizi oyuncusu Kâmran Usluer anlatılmıştı ölümünün ardından çıkan haberlerde tıpkı son yıllarda aramızdan ayrılan dev aktörlerin, aktristlerin yalnızca popüler rolleriyle konuşulması gibi… O da bütün tiyatro yaşamıyla değil, rol aldığı son birkaç film ve TV dizisiyle anımsanmıştı…
Küçük, kısa şöyle bir haber çıkmıştı gazetelerde usta sanatçı için:
“Tiyatro sanatçısı Kâmran Usluer, bir süredir tedavi gördüğü Bakırköy Acıbadem Hastanesi Yoğun Bakım Servisi'nde, dün akşam saatlerinde hayatını kaybetti.
İzmir'de 1937 yılında doğan Kamran Usluer, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda çeşitli oyunlarda önemli roller üstlendi.
Şehir Tiyatroları'ndan 2002 yılında emekli olan Usluer, aralarında ‘Eşkiya’, ‘Gelin’, ‘Salkım Hanımın Taneleri’ ve ‘Kanal’ın da bulunduğu çok sayıda filmde rol aldı.
Usluer, 1973 yılında 5. Adana Altın Koza Film Şenliği'nde ‘Gelin’ filmindeki rolü ile ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’, 2000 yılında da 12. Ankara Film Festivali'nde ‘Salkım Hanımın Taneleri’ filmindeki rolüyle ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödüllerinin sahibi olmuştu.”
Halbu ki, Ankara Sanat Tiyatrosu’nda (AST) 60’lı yılların ortalarında sahne almaya başlamıştı. Ben, onu İstanbul’da “Kral Lear”da, “Kral Oidipus”ta, “Huzur”da, “Meraki”de, “Vanya Dayı”da ve daha birçok oyunda seyretmiştim… Hani Kemal Sunal’ın “En Büyük Şaban” filmindeki Şaban’ın 2 kere intihardan vazgeçirdiği sarhoş milyoner iş insanı Faik Bey rolüne de karşı değildim…
Edebiyatın, sanatın birçok usta ismi o yıllarda daha hayattaydı: Bari onlara ertelemeden hak ettikleri değeri verelim. Bunun için bir şeylere sığınacak mazeretimiz yok, demiş, 15 yıl önce Ustalara Saygı etkinliklerini başlatmıştım. Birkaç yıl öncesine kadar sürmüştü bu gayretim, 160 ustayı konuk etmiştim… Medyada oldukça geniş bir biçimde yer almıştı her etkinlik…
Önemli olan yaşamı sabırla ilmek ilmek örmek… Ustalar hep bunu yaptılar- yapıyorlar… Bir iki ilmek de biz atabilirsek ne mutlu…