Fütürist Alvin Toffler’ın şu sözünü çok beğenirim: "Yarının cahilleri, okuyup yazamayanlar değil; öğrenemeyen, öğrendiğini unutamayan ve yeniden öğrenemeyenler olacak." Kendimizi ve şirketimizi bu eksenlerde değerlendirelim.
ÖĞRENMEK ile başlayalım. Ne de olsa, herhalde hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir özellik. Ancak, detaylara gelince işler çetrefilleşiyor.
Mesela, öğrenmeye gerçekten açık mıyız? Yoksa her işi bildiğimiz gibi yapmanın konforuna kapılıyor muyuz? Yeni şeyler önerenlere ilk tepkimiz ‘biraz daha anlatır mısın?’ mı oluyor, yoksa ‘bu işi burada bu şekilde yapıyoruz’ mu?
Mesela, veriler umduğunuz gibi çıkmazsa tahminlerinize, temennilerinize, tecrübelerimize mi güveniyoruz, önümüze gelen analizlere mi? Verilerle kavga edilen o kadar çok toplantıya katıldım ki! Satışlar düştüğünde ‘o hafta havalar kötüydü’, kâr marjı azaldığında ‘toptan müşterilerimiz bu aralar çok istekli’ gibi cevapları sıkça işittim. Bunun ‘aslında kilo verdim ama baskül yanlış tartıyor’ ifadesinin kurumsal versiyonu olduğunu söyleyebiliriz. Elbette verilerde mevsimsellik, tek seferlik olaylar, ölçüm yöntemi gibi faktörler olabilir (baskül gerçekten bozuk olabilir!). Ancak şirketinizde ısrarla rakamlarla kavga ediliyor, hoşa gitmeyen veriler gözardı ediliyorsa, kulaklarınızı öğrenmeye kapamışsınızdır.
UNUTMAK ile devam edelim. Şartlar değiştiğinde sizi o güne kadar başarıyla getiren bilgi veya alışkanlıkları unutmayı başarmak çok kritik bir özellik. En başarılı şirketleri (ve yöneticlleri!) harcıâlem olanlardan ayıran temel konulardan biri de bu.
Mesela, DVD kiralama hizmeti sunan Netflix çok başarılı bir şirketti. 20 yıl önce ABD’de yaşarken abonesi olduğumda, elinizde üç DVD bulunurdu. İzlediğiniz filmleri posta ile iade ettikçe listenizden yeni bir film adresinize gelirdi. Ancak internet kapasitesinin artmasını fark eden firma cesur bir kararla bu işi ‘unuttu’ ve çevrim içi yayın platformu oldu. 300 milyar doları aşan bir piyasa değeri var.
Mesela, internet üzerinden kitap satarak işe başlayan Amazon bu alanı belki ‘unutmadı’, ama portföyündeki payını çok çok azalttı. Önce çok çeşitli diğer ürünlerin satışına girdi. Sonra platformunda mağazalar açılmasına imkân sağladı. Online bir kitapçı olarak kalsa, bugünkü 2 trilyon dolarlık değerine ulaşması mümkün olmazdı.
Tabii her firma bunu başaramıyor. En bariz örneklerden biri, fotoğraf film sektörünün lideri olan Kodak. Dijital fotoğrafçılığın gelişini belki hissetti ama eski iş modelini terk edemedi ve film tabanlı fotoğrafçılığa bağlı kaldı. Bir zamanların dev firması için bunun bedeli, 2012’de iflas koruma başvurusu yapacak hale gelmek oldu
YENİDEN ÖĞRENMEK ile tamamlayalım. Bunu Yunus Emre’nin ‘her dem yeniden doğarız/ Bizden kim usanası’ dizelerinin iş hayatı uygulanması olarak düşünebiliriz.
Mesela, Google’ın çığır açan projeleri geliştirdiği yarı gizli inovasyon laboratuvarı Google X’de tüketiciler için başarısız olan Google Glass’ın yeniden yapılandırılarak kurumsal pazara yönelik geliştirilmesi. Mesela, IBM’in Watson yapay zekâ biriminin sürekli yeni verileri kümeleri ile ‘yeniden öğrenmesi’ ve daha iyi hukuk ve finans çözümleri geliştirmesi. Mesela, Siemens'in Dijital Fabrika ve Endüstri 4.0 biriminin fabrikaların dijital ikizlerini oluşturması ve elde ettiği verilerle giderek daha verimli süreçler önermesi. Firmalar ve konular farklı, yaklaşım aynı.
Öğrendiğiniz, öğrendiğinizi unuttuğunuz ve yeniden öğrendiğiniz bir hafta diliyorum.