Yargılamada süreler önemlidir ve süreler genellikle usule ilişkin bir konudur. Mahkeme önünde kullanılacak haklar belirli sürelere bağlanmıştır; belirlenen süreler içerisinde kullanılmayan haklar genellikle kaybolur. Bunun arkasında da yargılamaların kısa süre içerisinde bitirilmesi, tarafların haklarına bir an önce kavuşmasının sağlanması, kişilerin belirsiz süreler dava tehdidi altında bırakılmaması gibi nedenler yatmaktadır.
Yargılamada süre önemlidir, lakin önemli olan diğer bir konu belirlenen sürelerin ne zaman başlayacağının açıkça belirlenmesidir. Kanun koyucunun belirlediği sürelerin hangi andan itibaren başlayacağını da açıkça düzenlemesi gerekir. Süreler konusunda uygulamada yaşanan sorunlardan bir tanesi kanun yolu başvurusuna ilişkindir. Bir ilk derece mahkemesi kararına karşı üst mahkemeye başvuru (istinaf ve temyiz) yapılmasına kanun yolu başvurusu denir ve bu başvurunun nasıl yapılacağı usul kanunlarında düzenlenir. Yargılama, hukuk mahkemesinde yapılıyorsa Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK), ceza mahkemesinde yapılıyorsa Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK), idare mahkemesinde yapılıyorsa İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) devreye girmektedir. Ancak özel kanunlarda da sürelere ilişkin hükümler bulunabilmektedir.
İdari yargıda kanun yolu başvurusu süreleri İYUK’un 45 ve 46. maddeleri uyarınca ilgili mahkeme kararının tebliğinden itibaren başlamaktadır. Hukuk yargılamalarında ise HMK’nın 91. maddesinde sürelerin genel olarak taraflara tebliğ tarihinden veya kanunda öngörülen hâllerde, tefhim tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı belirtilmiştir. Diğer taraftan, HMK’nın 345 ve 361. maddeleri uyarınca kanun yolu süreleri mahkeme kararının tebliğiyle başlamaktadır. Bununla birlikte özel kanunlarda farklı düzenlemeler yer alabilmektedir. Örneğin 5521 sayılı mülga İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8. maddesinde istinaf yoluna başvurma süresinin, karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren başlayacağı belirtilmişti. Bu Kanunu 2017 yılında yürürlükten kaldıran 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinde ise kanun yoluna başvuru süresinin ilamın taraflara tebliğinden itibaren başlayacağı düzenlenmiştir. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 363. maddesinde ise istinaf yoluna başvuru süresinin başvuru konusu kararın tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren başlayacağı düzenlenmiştir. CMK’da ise olağan kanun yollarından itiraz süresi ilgililerin kararı öğrendiği günden, istinaf ve temyiz süresi hükmün açıklanmasından itibaren başlamaktadır.
Görüldüğü üzere, icra ve ceza yargılamalarında özellikle istinaf başvuru süresi tefhim ve hükmün açıklanması ile başlamaktadır. Tefhim, mahkemenin kararını tarafların yüzüne karşı açıklamasıdır. HMK madde 294 uyarınca, hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir.
Bu durumda, icra ve ceza yargılamalarında mahkeme kararını son duruşmada açıklamakta ve duruşma tutanağına geçirmekte, ancak uygulamada olduğu üzere gerekçeli kararını daha sonra açıklamaktadır. Bu halde de yukarıda yer verdiğim kanun düzenlemeleri uyarınca, tefhimle birlikte istinaf süresi başlatılmaktadır. Ancak mahkeme kararını hangi gerekçeyle verdiğini açıklamadığı için yapılacak istinaf başvurusu etkisiz ve anlamsız bir hal almaktadır. Uygulamada kanunlarda düzenlenmeyen ama Yargıtay kararlarına da konu olan, “Sayın Mahkeme, tefhim ettiğin karara karşı istinaf başvurusu yapacağım, ama neyi istinaf edeceğimi bilmiyorum, sırf süre kaçmasın diye bu dilekçeyi veriyorum.” mealinde süre tutum dilekçesi verilmektedir. Bu dilekçe, uygulamada avukatların ihtiyatlı olmak adına yaratmak zorunda kaldığı (uydurduğu demeye dilim varmadı) bir dilekçedir ve kanunlarda yeri aslında yoktur. Ancak bu ihtiyaç durup duruken hasıl olmamış, mahkemelerin kararları nedeniyle ortaya çıkmıştır.
Nitekim bu kapsamdaki mahkeme kararlarından birisi Anayasa Mahkemesine (AYM) de taşınmıştır. 25 Ekim 2022 tarihli RG’de yayımlanan 2019/12803 başvuru numaralı karara konu olay, bir icra davasında mahkemenin kısa kararının tefhiminden değil de tebliğinden itibaren 9 gün sonra istinaf başvurusunda bulunan davacının başvurusu İcra ve İflas Kanunu'nun 363. maddesi gereğince tefhimden itibaren on günlük sürede başvurulmadığı, süre tutum dilekçesi de verilmediği için istinaf başvurusunun süresinde olmadığı gerekçesiyle kesin olarak reddine dayanmaktadır.
AYM konuyu Anayasa’nın 36. maddesinde koruma altına alınan mahkemeye erişim hakkı bağlamında değerlendirmiştir. Yüksek mahkeme konuyu değerlendirmeden önce bazı tespitler yapmaktadır: Hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması bakımından dava açma hakkının belli bir süreyle sınırlandırılması tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal etmemekte ise de öngörülen sürenin makul olması, diğer bir ifadeyle haktan yararlanılmayı imkânsız kılacak veya aşırı derecede zorlaştıracak derecede kısa olmaması gerekir. Dava açma süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken dava ile elde edilecek hakkın niteliği, davanın konusu ve kişinin dava hakkının doğduğunu öğrenme imkânına sahip olup olmadığı gibi hususlar gözönünde bulundurulmalıdır. Öngörülen sürenin dava açmak için gerekli araştırma ve hazırlıkların yapılmasına, gerekiyorsa hukuki ve teknik yardım alınmasına yetecek ve hakkın önemiyle orantılı bir uzunlukta olmaması durumunda ölçüsüz olduğu söylenebilir. Ayrıca, kanun yoluna başvurma süresi tefhim tarihinden itibaren başlatılacaksa taraflara tefhim edilen kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunludur.
Yüksek Mahkeme bu tespitleri yaptıktan sonra, gerek ilgili Kanun hükmü gerek buna ilişkin Yargıtay içtihadına göre gerekçesi açıklanmamış bir hükmün tefhim edilmiş bir hüküm sayılmayacağı ve dolayısıyla gerekçeli karar tebliğ ya da tefhim edilmeden kanun yoluna başvurma süresi başlamayacağını belirtmektedir. AYM, bu tespitler ışığında somut olayı değerlendirdiğinde; başvurucuların kısa kararla birlikte kararın gerekçesini öğrenemediği, dolayısıyla karar gerekçesini bilmeyen başvuruculardan kısa kararın tefhiminden itibaren istinaf kanun yoluna başvurmalarını beklemenin başvuruculara ağır bir külfet yüklediği; bu durumda kanun yolu mercilerinin somut olayın koşullarında istinaf süresini, İcra Mahkemeleri tarafından karar gerekçesi açıklanmadan tefhim tarihinden itibaren başlatmasına ilişkin yorumlarının öngörülemez nitelikte olduğu, başvurucuların katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna vararak başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
AYM’nin bu kararı aslında yeni değildir. Yüksek Mahkeme, daha önce verdiği 2016/73086, 2014/6673, 2018/24557, 2012/1034, 2017/29989 başvuru numaralı kararlarda da benzer değerlendirmelerde bulunmuştur. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de 16.12.1992 tarihli ve 12945/87 başvuru numaralı Hadjianatassiou/Yunanistan kararında ulusal mahkemelerin kararlarını hangi gerekçelere dayandırdıkları konusunda yeterli açıklığı sağlamalarının zorunlu olduğunu, kişilerin sahip olduğu temyiz hakkını etkili bir biçimde kullanabilmesinin diğer unsurlar yanında bu koşula bağlı olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur.[1] Ortada bu kadar AYM içtihadı varken derece mahkemelerinden hâla ihlal oluşturan kararlar çıkması anlaşılır gibi değildir.
Görüldüğü üzere, bazı kanunlarda yer alan ve süreleri tefhim ile başlatan hükümler uygulamada hak kayıplarına yol açmaktadır. Hem bu hak kayıplarının önüne geçmek hem de kanunlarımızda yeknesaklığı sağlamak adına, sürelerin tebliğden başlamasını öngören yasal değişikliklerin yapılmasının zamanı gelmiştir.
Sözün özü: Usul esasa mukaddemdir ama esas da usulün sertliğine kurban edilmemelidir.
[1] Ersan Şen, Berra Berçik, Süre Tutum Dilekçesi ve Mahkemeye Erişim Hakkı ile AYM’ye Başvuru Süresi Azlığı, https://www.hukukihaber.net/sure-tutum-dilekcesi-ve-mahkemeye-erisim-hakki-ile-aymye-basvuru-suresi-azligi-makale,10431.html, erişim tarihi 11.12.2022.