Gerek profesyonel, gerek toplumsal hayatta ‘yaratıcılık’ sıkça ve övgüyle bahsettiğimiz bir özellik. Peki bu kavramdan tam olarak ne anlıyoruz? Daha önemlisi, şirketlerimizde yaratıcılığı gerçekten istiyor muyuz?
Yapay zeka üzerine bir yazı okurken Sussex Üniversitesi’nden Margaret Boden’in yaratıcılık sınıflandırmasına denk geldim. Profesör Boden’e göre üç kategori şöyle:
BİR ARAYA GETİRİCİ: Hailhazırda bilinen fikir veya kaynakları, daha önce yapılmamış şekilde bir araya getirmek. Bu konuda iş dünyasından aklıma gelen örnek Amazon oldu. Ürün imalatı, depolama/ lojistik ve katalogdan ürün satışı on yıllardır yapılıyordu. Ancak Jeff Bezos bunları birleştirerek yepyeni bir değer zinciri yaratabildi.
KEŞFEDİCİ: Mevcut kavramlar için yeni alanlar keşfetmek. İş dünyasından örnek olarak aklıma Starbucks geldi. Kahve satmak dört asırlık, modern anlamda cafe işletmek en az bir asırlık bir uğraş. Starbucks tüm bu süreci, yepyeni bir müşteri tecrübesi olarak, üstelik küresel ölçekte tanımlamayı başardı.
DÖNÜŞTÜRÜCÜ: Daha önce düşünülmemiş kavramlar oluşturmak. İş dünyasından aklıma gelen örnek Google. 25 yıl önce ortada olmayan bir web sitesi üzerinden saniyede 100 bin, günde 8.5 milyar adet arama yapılıyor. Türkçe ve İngilizce dahil çeşitli dillerde ‘googlelamak’ fiili türedi. Bilgi kaynaklarına erişim imkanı, güçlü hafıza veya tariften yol bulabilmek gibi avantajların değeri azaldı.
Yaratıcılığın üç türü de kıymetli (tabii en çok etki yapanı dönüştürücü olanı). Doğal olarak her şirket, çalışanlarının daha yaratıcı olmasını istediğini söylüyor. Peki bunun gereklerini yapıyor mu? Mesela yaratıcılığın önündeki engelleri kaldırmak için uğraşıyor mu?
Google’ın yapay zeka şirketi Deep Mind’dan Alex Davies, yaratıcılığı engelleyen üç sebep saymış, bana da mantıklı geldi.
Birincisi, sıkılma. Yaratıcılık denince yanlış anlaşılan bir husus, ‘atıyorum...’ ile başlayan cümleler kurmak veya arka arkaya fikirler sıralamak. Halbuki işin çok ciddi efor gerektiren analiz yapma, fikirleri teste tabi tutma ve deneme-yanılma kısımları da var. Edison’un ampul için 1.200 deneme yaptığını hatırlayalım. Şirketlerimiz çalışanlarına yaratıcı işlerle uğraşabilecek zaman ve imkanları (bilgisayarlar, analiz ekipmanları) sunuyor mu?
İkincisi, utanma. Gerçek anlamda yaratıcı fikirler, genel kabullerin dışında yaklaşımlar içerebilir, hatta gerektirebilir. Görüşleri bastırılan, fikirleri sürekli öldürülen, önerileri suskunlukla geçiştirilen kişilerden yaratıcılık bekleyemeyiz. Şirketlerimiz çalışanlarının çekinmeden konuşabilecekleri ‘güvenli alanlar’ oluşturuyor mu?
Üçüncüsü vizyon. Şirket üst yönetimi nasıl bir (dönüştürücü) ufuk sunuyor ki çalışanlarından yaratıcılık bekliyor?
Özetle, hepimizin sıkça ve övgüyle bahsettiğimiz, ama üzerinde pek düşünmediğimiz yaratıcılığı kendiliğinden topraktan fışkıran bir bitki olarak değil, bilinçle inşa edilen bir süreç olarak görmemizde yarar olabilir.