Yaratıcı yıkım

Burak DALGIN Dünya Penceresi

Yunus Emre’nin ‘her dem yeniden doğarız/ bizden kim usanası?’ mısraını çok severim. Avusturyalı ekonomist Joseph Schumpeter’in (1883-1950) Yaratıcı Yıkım teorisini, bu dizenin iş hayatı uygulaması olarak düşünebiliriz.

Schumpeter’in 20. yüzyılın ortalarında geliştirdiği bu kavram ‘eski ve köhne üretim yöntemlerinin, iş modellerinin veya teknolojilerinin yerine yenilikçi, verimli ve daha etkili olanların gelmesi’ olarak tarif edilebilir. Bu kavramsal çerçevenin somut halini günlük hayatımızda yaşadık, yaşıyoruz, yaşamaya devam edeceğiz.

En son ne zaman fotoğraf çektiniz? Muhtemelen yakın zamanda – belki dün, belki bugün. Fotoğraf makinası mı kullandınız? Büyük ihtimalle hayır. Peki, film kullandınız mı, veya fotoğrafı bastırdınız mı? Bu işi profesyonel yapmıyorsanız, herhalde hayır. İşte, bir zamanlar fotografik film sektörünün lideri olan milyar dolarlık Kodak’ın dijital fotoğrafın yaygınlaşması neticesinde iflasa sürüklenmesinin kısa özeti...

Benzer örnekleri günlük gazeteler ve kaset/ CD üreticileri gibi sektörler ya da Nokia ve Blackberry gibi şirketler için de verebiliriz. Mesela 2007’de iPhone piyasaya sürülürken Nokia baş stratejistinin yorumu şöyleydi: ‘Tıpkı bilgisayarlarda olduğu gibi, önce ilgi görecekler ama sonuçta ancak kısıtlı bir kesime hitap edebilecekler’. Blackberry CEO’su ise ‘Bizim için sorun yok’ demekle yetindi. Nokia 2013’de cep telefonu sektöründen çıkmak zorunda kaldı. Blackberry’nin 2009’da 80 milyar doların üzerinde olan değeri bugün 2.5 milyar doların altında.

İşin yıkım kısmından bahsettik. Tabii bir de yaratıcılık kısmı var. Zira Yaratıcı Yıkım, ekonominin sürekli olarak evrim geçiren bir sistem olduğunu vurgular. Yenilikçi ve rekabetçi yapılar eski ve eskimiş olanların yerine geçer. Bu dönüşümün üç itici gücü: girişimci, teknoloji ve rekabet.

GİRİŞİMCİ. Schumpeter’in sözleriyle, ‘Girişimci, ekonomide var olan kaynakları farklı bir şekilde kullanarak yeni bir iş modeli oluşturan kişidir’. Bu özellikleri kişilerin ötesinde, kurumların da taşıyabileceğini düşünüyorum. Nitekim kendini yenileme iradesine sahip olan şirketler, rekabete veya sektörlerindeki dönüşüme karşı koyabiliyorlar. Mesela Microsoft. 1980'lerde kişisel bilgisayar sektöründe öne çıktı. 2000’lerin başında Internet rüzgarını ıskaladığı ve demode olduğu konuşuluyordu. Ancak 2010'larla, bulut bilişim ve hizmetlere odaklanarak iş modelini değiştirdi. Bugün 2.8 trilyon dolarlık piyasa değeriyle dünyanın en değerli şirketlerinden biri.

TEKNOLOJİ. Yine Schumpeter’e kulak verelim. ‘Yaratıcı yıkım, eski ve alışılagelmiş olanın yerini almak üzere yenilikçi bir şekilde ortaya çıkan süreçtir’. Amazon’un, online kitap satışıyla başlayan ve e-ticaret ve bulut bilişim gibi alanlara uzanan iş modeli hem teknoloji kullanarak perakende gibi geleneksel bir sektörü dönüştürmenin hem de firmanın kendini nasıl genişlettiğine güzel bir örnek.

REKABET. Schumpeter’in deyimiyle, "Rekabet, ekonomik kalkınmanın itici gücüdür. Rekabetin olmadığı yerde yaratıcı yıkım ve yenilikçilik olmaz’. Denenmiş bir strateji. Toplantıda ne söyleyeceğini tahmin edebildiğimiz aşina yüzler. Rutine oturmuş bir işleyiş. Şahane bir konfor alanı. Günümüzün dinamik dünyasında, bu tatlı rehavet donmakta olanların üzerine çöken ölüm uykusudur. Rekabet şirketleri diri tutar.

Hepinize yaratıcı bir hafta diliyorum.

Tüm yazılarını göster