Yaratan ve üreten kadınlar

Gila BENMAYOR Nasıl Bir Sanat?

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, sanatta, mutfakta, sosyal sorumlulukta projektörü yaratıcı kadınlara çevirmekten daha doğal ne olabilir?

Bu yazıda kimler mi var? Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği’nin kanatları altında gelişip serpilen, genç kızlara ve 10-14 yaşlarındaki dezavantajlı çocuklara yönelik bir sosyal sorumluluk projesi ‘Mina’nın Çocukları’, projenin farkındalık yaratmak için benimsediği çağdaş sanat temsilcilerinden Leyla Emadi, fotoğraf sanatçısı Ani Çelik Arevyan ve balık kitabı yazan nadir kadın şeflerden Çiğdem Alagök. Geçenlerde arkadaşım, iş insanı ve eski TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran’ın davetiyle, ‘Mina’nın Çocukları’ projesi himayesinde açılan dördüncü serginin Bebek’te Baylan’daki tanıtım toplantısındaydım. Sergi de zaten hemen karşıdaki Bebek Sarnıcı’nda.

Baylan’da rastladığım tanıdık simalar arasında KAGİDER eski Başkanı Emine Erdem, İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı, kadın hakları savunucusu Avukat Nazan Moroğlu gibi isimler var.

11 Mart 2018 tarihinde arkadaşlarıyla birlikte elim bir uçak kazasında hayatını kaybeden genç iş insanı Mina Başaran’ın anısını yaşatmak üzere başlayan kapsamlı sosyal sorumluluk projesi, eğitime, kadın-erkek eşitliğine gönül vermiş böyle kadınlar sayesinde büyüyor.

TÜKD’nin Mina Başaran bursunu alan üniversiteli genç kızlar mentorluğu öğrenerek yaz aylarında kendi “memleketlerinde” dezavantajlı çocuklara yol göstericileri oluyorlar.

İletişimi telefonla, online sürdürüyorlar.

Nitekim sohbet ettiğim Ordulu Kıymet Altınyurt yaz aylarında çocukların gelişimine destek olduğunu belirterek “Kendim de öğreniyorum. Rehberlik yaptığım çocukla birlikte yol alıyoruz” diyor.

BEBEK SARNICI’NDA KOLEKTİF BAĞ

8 Mart haftasına denk getirilen ‘Kolektif Bağ’ Sergisi’nin sanatçısı Leyla Emadi.

Geçen yıl Tünel’de Metrohan’da hayli ses getiren ‘Kolektif İyileşme’ sergisinin sanatçıları arasında yer alan Leyla Emadi, İran asıllı, Ankara doğumlu bir sanatçı.

Sanat eğitimine Los Angeles’te başlamış halen doktorasını yaptığı Yeditepe Üniversitesi’nden lisans ve yüksek lisansını tamamlamış. Sanatla travmaları iyileştirme, dönüştürme üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. ‘Kolektif Bağ’ sergisini ağırlayan Bebek Sarnıcı, yüzyıllar boyunca barındırdığı bağ ve bahçeleri, sultan bağlarını dereleriyle sulayan Bebek semtinin hemen dört yol ağzında.

İBB’nin şehrimize kazandırdığı onlarca tarihi mekânlardan biri.

Kim bilir, varlığına dikkat etmeden önünden kaç kez geçmişimdir.

Aynı şeyi sanatçı Leyla Emadi de söylüyor birlikte sergiyi gezerken.

“Bu binanın varlığından bihaberdim. Sarnıcın ön ve yan yüzündeki “Şaheserlerle dolu bir müzeyim ben. Gözlerin kapalı geçtin önümden” yazısı hem sarnıcın fark edilmeyen varlığına işaret ediyor hem var olan ama görünmeyen kadınlara” diyor.

Emadi  “Bu coğrafyada varlığını sürdüren kadınlara maalesef değer verilmiyor” diye devam ediyor.

Sanatçının “bu cümleye takık vaziyetteyim” dediği “Şaheserlerle dolu bir müzeyim ben. Gözlerin kapalı geçtin önümden satırları” Hint asıllı Kanadalı feminist şair Rupi Kaur’un ‘Süt ve Bal’ kitabından bir alıntı.

ANNE KARNINI ANDIRIYOR

İBB Müzeler Koordinatörü Zeynep Çulha’nın da olduğu grupla sarnıca adım atar atmaz ağzımdan nasıl bir şaşkınlık ifadesi çıktığı ses cihazımda kayıtlı.

Bembeyaz yuvarlak hatlı sarnıca iner inmez yerde koyu kırmızı, bazı bölümleri iç içe geçmiş bir çizgi karşılıyor sizi.

Sonra beyaz bir iplik yumağı içerisinde ilerliyorsunuz.

Leyla Emadi enstalasyonuyla anne karnını, plasentayı andıran bir atmosfer yaratmayı başarmış.

Yerdeki kırmızı çizgi bebeği anneye bağlayan göbek bağı.

“Böyle olduğunu daha sonra fark ettim” diyor sanatçı.

İşlerinde yazıyı sıkça kullanan Leyla Emadi “Bağ kelimesini dişil bir kavram olarak düşünüyorum. O yüzden ipleri kullanmayı seviyorum. Bağlamak, birleştirmek kadın varlığını, toprak anayı simgeleyen bir sözcük” diye ekliyor.

Enstalasyonu aralarında Kıymet Altınyurt’un da ‘Mina’nın Çocukları’ yani  üniversiteli genç kızlarla birlikte üretmiş.

“Bu enstalasyonu kızlarla el birliğiyle yaptık. Çalışırken aramızda bağlar kurduk. Bireyselliğin başını alıp gittiği bir dünyada bağlar kurmak önemli” diyor Emadi.

11 Mart’a kadar devam edecek ‘Kolektif Bağ’ sergisi kapsamında, Bebek Sarnıcı, performans sanatçısı, dansçı ve hareket terapisti Ekin Bernay’ın katkısıyla Hareket Bağı performansına da ev sahipliği yaptı.

Hayatla ölüm arasında

Çalışmalarının odağına sıkça kadın bedenini koyan fotoğraf sanatçısı Ani Çelik Arevyan’ın ‘Between Life and Death’ serisi Maçka Sanat Galerisi’nde ‘Yalnızlık Paylaşılmaz’ başlıklı grup sergisinde sergileniyor.

 Çağdaş Türk şiirinin en özgün isimlerinden Özdemir Asaf’ın 100. yaşını kutlayan Maçka Sanat Galerisi, Asaf’ın yalnızlığa bakışını onun şiirinden hareketle yorumlayan, fotoğraf, seramik, heykel, tekstil, cam ve video gibi farklı disiplinlerden sanatçıları bir araya getiriyor.

Günümüz dünyasında kalabalıklar arasında daha çok yalnızlaşan insana, kaçtığımız ya da ihtiyaç duyduğumuz yalnızlık duygusuna odaklanıyor.

Sergide Ani Çelik Arevyan’ın yanı sıra, Ayşen Urfalıoğlu. Bashir Borlakov, Halit Demirel, Serhat Kiraz, Seyhun Topuz, Yıldız Moren gibi isimler de yer alıyor.

Ani Çelik Arevyan’a ‘Between Life and Death’ serisinin özelliğini sordum.

Kendi sözleriyle, duygularıyla eseriyle ilgili söyledikleri şöyle:

“Serinin en belirgin özelliği, figürün arka plan içinde erimesini istemiş olmama karşın figürün bu isteğe direnmesi diyebilirim.

Seriyi oluştururken beni yönlendiren bir diğer motivasyon, figürün içine gömüldüğü zemini, arka planı ve kirece bulanmış modeli farklı beyaz tonlarında buluşturmaktı.

Bu fotografik öğeler yer yer eşitlendi ve aynı düzleme taşındı. Ancak bunu sürdürmek, fotoğraf yüzeyinin bütünü düşünüldüğünde imkânsız bir çabaydı.

Gerçekleştiği noktada fotoğraf düz beyaz bir yüzeye dönüşecek, yok olacaktı. Çabamın imkansızlığı, fotoğrafların taşıdığı gerginlikle görünür hale geldi. Sanırım bu yüzden bu serinin ölüm ve yaşam arasında durduğunu düşündüm. Bu seride, fotoğrafladığım modelin izleyiciyle yüz yüze gelmesinden korkmadım. Bunun yarattığı ani karşılaşmaları seviyorum ve bu karşılaşmalar farklı biçimleriyle fotoğraf tavrımı belirlemeye devam ediyor. Fotoğraflarımın, bir süreklilik içinde zamanın neresinde

bulundukları tam belirlenemeden var olmaya devam etmeleri, aslında tam da aradığım şey. 

Bir nevi zamansızlık durumu… Bu durumun, sanki bir yere ve zamana ait olamama hissimle

bağlantılı olduğunu zannediyorum. Peki ya kadın bedeni?

“Kadın bedeni üzerinde çalışıyorum diyebiliriz. Kadın olduğum için. Devamında çiçek, bitki ve doğayı metafor olarak kullanıyorum. Bir anlamda kendi jestlerimi yapıyorum”.

Şef Çiğdem Alagök ve balık tarifleri el kitabı: Apiko

Kitabın isminin ne olduğunu merak edenlere hemen söylüyorum: Bu bir gemicilik terimi ve yola çıkmaya hazırlanan bir geminin, zinciri toplayıp demir almaya hazır hale gelmesi anlamına geliyor.

Alagök kitabının ön sözünde “Mutfağın yüzlerce katmanı var. Ben o katmanların hemen hepsinin tadına bakmış ve o katmanlara tat katmış bir şef olarak kendime en yakın olarak deniz katmanını buldum, ona odaklandım ve ona daldım” diyor.

Bir mutfaksever ve balıksever olarak ben de Apiko’yu elime alır almaz Alagök’ün hikayelerle harmanladığı balık tariflerine daldım.

Apiko’dan okuyup uygulayacağım tarifleri hemen not ettim.

Mesela tuzda sardalya, balık turşusu, Bodrum mandalinalı tekir, Kırlangıç çorbası deneyeceklerim arasında ilk sırada.

Şef Alagök’ün kitabından tarifler sunduğu bir öğle yemeğinde tattığımız çirozlu tereyağı, kişnişli marine levrek, bademli kırlangıç çorbası, yer elması soslu, karidesli makarna tek kelime mükemmeldi.

Hem tattığım lezzetlerde hem Apiko’daki tariflerinde Alagök’ün sebze ve baharatları balık ürünleriyle “evlendirmesine” bayıldım.

Profesyonel hayatında Ritz Carlton, Park Hyatt, Do&Co gibi kurumların yanı sıra Karaköy Lokantası, Sardunya, Changa gibi gastronomi dünyasının önemli duraklarında çalışan Çiğdem Alagök gerçek bir deniz tutkunu olarak derin dalış uzmanı,

Üstelik Mysogliola isimli mayo markasının kurucusu.

Tüm yazılarını göster