Geçen hafta dünya gündeminde yapay zekâ için kullanılan veri merkezlerinin enerji kaynaklarına dair ilginç haberler vardı. Microsoft, beş yıl önce kapanan Three Miles Nükleer Reaktörü’nü yeniden açtırıp üretilen tüm enerjiyi satın almayı taahhüt etti. ABD’nin tarihteki en büyük nükleer kazasının yaşandığı reaktörden bahsediyoruz. Google, 8 adet küçük modüler reaktör (SMR) satın alacağını açıkladı. Bu santrallerin ilki 2030’da devreye girecek. Amazon da SMR geliştiren X-Energy diye bir şirkete yatırım yaptı. Nükleer enerji şirketlerinin hisseleri borsada zirvede. Görünen o ki yapay zekâ gittikçe daha çok nükleer enerji kullanacak. Hani nükleer enerjinin sonu gelmişti? Hani artık rüzgâr ve güneş enerjisi yeterli olacaktı? Gelin, neler olduğuna bakalım.
Microsoft, Google ve Amazon’u hızla yeni enerji kaynakları aramaya iten sebep, yapay zekânın veri merkezlerindeki enerji kullanımını hızla artırması. ChatGPT’ye bir soru sorduğunuzda cevaplaması için gereken enerji, Google’daki bir aramanın 10 katı. Öte yandan ABD’de hızla büyüyen bir veri merkezi yatırımı furyası var. Son verilere baktığımızda son iki senede veri merkezi inşaatı için ayrılan kaynak ikiye katlanarak yılda 28,6 milyar dolara ulaşmış. Bu miktar, Amerikalıların lokanta, bar ve perakende mağaza inşaatı için yaptığı harcamaların toplamına denk. Bilgisayarların ithalatı için ise son bir yılda 65 milyar dolar ödenmiş. Bu alandaki yatırımlar hızla artarken, ABD’deki veri merkezlerinin tükettiği enerjinin toplam tüketim içindeki payının şu anki %3’ten 2030 yılında %8’e çıkması bekleniyor.
Bir yandan yeni enerji kaynaklarına olan ihtiyaç artarken, iklim değişikliği baskısıyla bu kaynakların bir de temiz olması gerekiyor. Ne var ki yapay zekâ hizmetlerinin dünyanın her yerinde 24 saat kullanılabilir olması şart. Güneş gündüz var, gece yok. Rüzgâr bazen esiyor, bazen esmiyor. Bunları depolayacak pil teknolojileri ise henüz hem yeterince gelişmedi hem de yeterince ucuzlamadı. Şebekeye kesintisiz güç sağlayabilecek tek temiz alternatif olarak geriye nükleer kalıyor. Gerçekten de nükleer enerjinin toplam karbon salınımı, güneş panellerinin üretiminde oluşan salınımı da dikkate alırsanız, güneş enerjisinden bile düşük.
Nükleer enerjinin meselesi pahalı olması. Rüzgâr ve özellikle güneş enerjisinde daha çok santral kurdukça veya daha çok panel ürettikçe işi öğreniyorsunuz. Böylece de maliyetleriniz azalıyor. Örneğin, güneş enerjisinde üretim ölçeğiniz iki katına çıktığında maliyetleriniz %24 oranında düşüyor. Nükleerdeyse ölçeğin büyümesinin ortalama etkisi negatif. Ölçeğiniz her ikiye katlandığında maliyetleriniz %6 oranında artıyor.
Nükleer teknolojide ölçek büyüdükçe maliyetlerin artmasının birkaç nedeni var: Birincisi, nükleer enerjide en önemli öncelik güvenlik. İşler büyüdükçe güvenlik daha kompleks ve maliyetli hâle geliyor. İkincisi, nükleer enerji projelerinin ortalama tamamlanma süresi yedi yıl. Bir mühendis ya da ustabaşı kariyeri boyunca zaten iki veya üç nükleer santral yapabiliyor. İşi fazla “öğrenme” imkânı yok. Üçüncüsü, nükleer enerji projelerine başlarken yapılan maliyet ve süre hesapları asla tutmuyor. Ortalama gecikme süresi %65 güneşte ise bu oran sıfıra yakın. Ayrıca maliyet aşımı ise ortalama %120’leri buluyor.
İşte Google ve Amazon’un yatırım yaptığı SMR teknolojisinin esprisi burada. Nükleer santralleri kocaman toplu konut projeleri gibi düşünün. Her biri, özel dikim terzi hizmeti gibi kendine özgü büyük projeler. SMR’ler ise daha çok prefabrik ev gibi. Konvansiyonel reaktörlerden daha küçük boyutlara sahip oldukları için modüler bir şekilde de inşa etmek mümkün. Bu açıdan isterseniz alın birkaç tane yan yana koyun. Veri merkeziniz için kesintisiz güç kaynağı; üstelik şebekeye bağlamanıza bile gerek yok. Hem projelendirmesi hem de güvenliği daha basit ve az maliyetli görünüyor. Tabii henüz kullanımı son derece sınırlı ve kendini ispatlaması gereken bir teknoloji.
Akkuyu Nükleer Santrali için ilk imza 2010 yılında atıldı, inşaatına ise 2018’de başladı. Tamamlandığı zaman maliyeti 20 milyar doların üzerinde olacak. Almanların “dünyayı kurtarıyoruz” diye ülkelerindeki nükleer santralleri kapatıp dolaylı yoldan enerji satın aldıkları Putin’i zengin ettikleri bir dönemde nükleere karşı önyargımızı yenmiş olmamızı vizyoner bir adım olarak görmek gerekir. Ne var ki Akkuyu da bütün büyük nükleer projeler gibi sıkışmış durumda. Siemens, Rusya’ya uygulanan yaptırımlar nedeniyle taahüt ettiği ve ihtiyaç duyulan malzemeleri bir türlü iletmiyor. Demek ki neymiş? Nükleer santrallerin inşa süresi dünyadaki jeopolitik dengelere bağlı olarak da uzayabiliyormuş.
Yine de nükleerden soğumamalıyız. Atabileceğimiz iki adım var: Birincisi, SMR gibi yeni ve esnek teknolojileri de kullanmalıyız. İkincisi, jeopolitik savrulmalardan daha az etkilenecek ülkelerle çalışmalıyız. Avrupalılar hem pahalı hem de siyasi olarak zorluk çıkarıyor. Mesela Güney Kore, hem daha esnek hem de Batı Bloku içindeki konumu sağlam. Daha geçenlerde Birleşik Arap Emirlikleri’nin enerjisinin dörtte birini sağlayan nükleer santrali tamamladılar. SMR de yapıyorlar. Yapay zekâ çağında gelecek nükleer enerji ve çağın gerisinde kalmamak için yeni trendleri yakından takip etmek gerekiyor.