Yapay zekâ ve hoşgörü Trump’ın kazanmasında ne rol oynadı?

Ussal ŞAHBAZ Global İşler

ABD’deki başkanlık seçimlerini Donald Trump kazandı. Öyle anketçilerin dediği gibi sayımın günlerce sürmesine neden olacak ufak bir farkla da değil. Açık ara, net bir şekilde kazandı. 2004 yılındaki seçimleri, 11 Eylül rüzgarıyla, ikinci kez kazanan George W. Bush’tan sonra ilk defa bir Cumhuriyetçi başkan adayı rakibinden fazla oy aldı. Trump’ın başkanlığının, Türkiye’deki birçok düşünürün görüşünün aksine, ülkemiz için pek hayırlı olmayacağını 2 Ağustos 2024’te yazmıştım. Bugün ise ABD’nin dünyadaki konumunu analiz edip, önümüzdeki dört seneye bakmak istiyorum.

Köşemiz Global İşler’de üzerinde durduğum ana temalardan biri de içinde bulunduğumuz teknolojik dönüşüm. Dünya ekonomisi, yapay zekâ, iklim teknolojileri, blok zinciri gibi yeni gelişen teknolojilerle kısa sürede çok daha farklı bir yapıya kavuşacak. Teknolojik dönüşüm ile jeopolitik dengeler karşılıklı etkileşim halinde. ABD, sözünü ettiğimiz teknolojik dönüşümün tartışmasız kaynağı ve lideri.

Dünyada şu anda bir trilyon dolardan yüksek değerlemeye sahip 7 şirket var. Bunların 6’sı ise teknoloji alanında faaliyet gösteren Amerikalı şirketler (diğeri petrol şirketi Saudi Aramco). Zaten dünyanın en değerli 25 şirketinin 20’si Amerika menşeili çok uluslu işletmeler. Ozempic’in mucidi olan Avrupa’nın en değerli şirketi Novo Nordisk, bu listede ancak 14. sıradan kendine yer bulabilmiş. Zaten dünya borsalarında işlem gören şirketlerin toplam değerine bakıldığında bunun %65’i de Amerika’da. Bu oran 2010 yılında %40’tı.

ABD, sadece büyük teknoloji şirketlerinde lider değil. Geleceğin büyük teknoloji şirketleri de bugün ABD’de kuruluyor. Dünyadaki girişim sermayesi yatırımlarının yaklaşık %55’i ABD’de yapılıyor. Bu şirketleri kuranların mezun olduğu veya araştırma yaptığı dünyanın en iyi üniversitelerinin yarısı da ABD’de. Bu okulların hepsi dünyadaki muadillerinden kat kat daha zengin. Zaten ABD’de bilim ve teknolojiye o kadar çok fon akıyor ki, bu sayede fon yöneticilerinin girişim sermayesine ayırdıkları pay %6’nın altına inmiyor. Bu alanda dünya ortalaması ise %1 oranında. Bugün çok konuşulan yapay zekâ şirketleri OpenAI, Antrophic ve DeepMind’ın (Google) hepsinin Amerika’nın kontrolünde olması da tesadüf değil.

Madem ABD bu kadar iyi durumda, neden Amerikan halkı iktidardaki Demokrat Parti’nin adayı Kamala Harris’e değil de daha önce darbe girişiminde bulunduğu iddia edilen, tecavüzden yargılanan, eski başkanlığı döneminde beraber çalıştığı neredeyse kimsenin hakkında iyi şeyler söylemediği Trump’a oy verdi? Bu sorunun cevabı, Trump kampanyasının yayınladığı son reklamda gizli olabilir. Reklam, “ABD yanlış yola girdi” diye başlıyor. “ABD’yi güçlü yapan sırrı kaybettik” derken dört kişilik bir ailenin boş yemek masası ekrana geliyor. “Gerçeği söylediğimiz zaman nefret söylemi dendi” diye devam ediyor. “Vatanseverlere toksik dediler” diyor. Bence reklamın en vurucu yeri ise “Erkekler kadın olup olimpiyatlarda madalya alabiliyor ama her sabah işini yapmak için kalkan adama ödül yok” dediği kısım. Gerçekten de ABD’nin inovasyondaki liderliğinden kazanç sağlayanlar bu başarılı şirketlerin hissedarları, çalışanları ve belki onların yaşadıkları yerlerde hizmet sektöründe yer alan kuaför, garson gibi meslek grupları ile sınırlı.

Amerikalı akademisyen Richard Florida, Cumhuriyetçilerin son kez çoğunluk oyları aldıkları 2004’te yazdığı makalesinde, ABD’de eşcinsel çiftlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde inovasyon faaliyetinin de daha yüksek olduğunu ortaya koymuştu. Tabii ki, aynı yüksek faiz yüksek enflasyona yol açmadığı gibi eşcinsellik ile inovasyon arasında da nedensel bir ilişki yok. Ancak inovasyon ve eşcinselliğin eş zamanlı yükselmesine sebep olan şey hoşgörünün artması. En azından Richard Florida böyle diyordu. Görünen o ki, geçtiğimiz yirmi yılda ABD’nin bazı eyaletlerinde hoşgörüyle beraber inovasyondan kaynaklanan ekonomik refah da çok artmış. Bazı yerlerdeyse bu artış tepkiye neden olmuş. Amerikalılar, hızla dönüşen ekonomide pastanın adil paylaşılmadığını, dönüşüm hızının ise toplumun çıpası olan değerleri gereğinden fazla zorladığını düşünüyor.  ABD ekonomik, siyasi ve sosyal olarak giderek daha da kutuplaşmaya devam ediyor.

Kaybeden aday Kamala Harris’in memleketi Kaliforniya. Batı yakasında yer alan bu eyalet, teknolojik dönüşümün merkezi ve ABD’deki en büyük ekonomiye sahip. Aynı zamanda hız kesmeden büyümesine devam ediyor. Seçmen tercihi çok boyutlu bir olay ama bence Amerikan halkı kısaca “Biz Kaliforniya’nın değerlerini benimsemiyoruz, zaten ekonomik başarısından da pek bir fayda görmedik!” dedi. Kaliforniya ayrı bir ülke olsaydı, dünyanın en büyük beşinci ekonomisi olacaktı. Bakarsınız bir gün olur, ne dersiniz?

Tüm yazılarını göster