İlk kişisel sergisinin açılmasından bir gün önce sanatçı Durmuş Bahar ile dijital araçları kullanarak oluşturduğu eserlerini ele aldıktan sonra iş yapay zekâya geldi. Yapay zekânın sağladığı olanakları araştırmasına karşın eserlerinde yapay zekâ kullanmadığını söyleyen Bahar, AI laptop’ların sunduğu kişiselleştirilmiş yapay zekâ deneyimini anlattığımda “İşte bu” dedi. İşte bu…
Durmuş Bahar’ın DG Galeri’deki sergisini kendisi ile birlikte gezme şansım oldu. Biraz geç kaldığım için biraz da kültür sanat alanında çalışan gazeteci arkadaşlarla çok ortak yanım olmadığı için bizi baş başa bıraktılar. Bu da fena olmadı. Kendine ait bir sanat dili olduğunu hem anladım hem de çektiğimiz küçük video da anlatmasını sağladım. Videonun sonu, “bu adama dikkat edin, çok önemli işlere imza atacak” şeklindeki yorumumla bitiyor. Sözcükler tam olarak öyle olmasa da, kastettiğim bu.
Gece geç saatte videoyu eşime gösterdiğimde, kendisi bana Bahar’ın piyasada tanındığını ve eserlerinin zaten çok başarılı olduğunu söyledi. Ben zaten o lafı sanat eserleri ile ilgili söylemiyorum; hayatın başka alanlarında Türkiye’ye hizmet etmesi ile bağlantılı olarak söylüyorum. Bahar’ın yapıtlarında gerçek dünya ve hayalleri yeryüzü ve gökyüzü olarak birbirinden ayırıp bunların arasında merdiven ya da ip gibi simgelerle bağ kurması, eserlerinde dikkatimi çeken bir noktaydı.
Havalanabilenler ve havalanamayanlar, estetik değerlerinden bağımsız olarak iki farklı tipolojiyi karşımıza çıkarıyor. Bu yazıyı sabah 07:00 civarında bitirdikten sonra İTÜ Big Bang’e gittiğimde havalanabilenlerle birlikte olacağım ancak onların da çok daha büyük hacimleri havalandırabildiği günleri görmemize henüz zaman var. Bahar’ın çalışmalarında kullandığı bağ olan simgelerin aynı zamanda, havalanmanın önünde kopamamaya neden olan bir engel oluşturması gibi, bizim de geçmişimizden gelen ve gerçek dünya ile bağımızı sağlayan unsurlar aynı zamanda hayallerimize uzanmamızı engelleyebiliyor. Bu nedenle yarım kalmışlıklar içinde sürekli bir dönüşüm geçiriyoruz; babamın lafıyla kuyruğumuzun etrafında dönüyoruz.
Bahar’ın Atatürk’ü resmettiği çalışması birçok ayrıntıyı içerirken, özellikle yarım kalmış versiyonlama vurgusu ile bana bunu hatırlattı. Gazi Mustafa Kemal’in elindeki Nutuk’un sayfalarının arasına yerleştirdiği göz/yaprak simgesi için “Atamızın elinde tuttuğu Nutuk’un arasındaki ayraç, kitabın yarım kaldığını gösteriyor. Onu biz tamamlayacağız” diyor, Bahar.
Ve tabii ki, en sonunda yapay zekâyı ele aldığımızda notunu veriyorum: Bu bakış açısıyla Türkiye’de yapay zekânın geliştirilmesine müthiş bir katkı verebilir. İkimizin de heyecan duyduğu konu, AI laptop’lar ile kişisel üretim yapmak. Dünyanın hâlâ büyük dil modelleri (LLM) ile yapay zekâ eğitip sorunlara çözümler bulmaya çalıştığı bir dönemde bir mühendis ve bir sanatçının aynı şeyi düşünmesi ve hatta bunu kullanma konusunda benzer bakış açılarına sahip olması çok değerli. Kendimi, Mustafa Kemal’in sofrasında gibi hissettim ve Bahar’dan büyük işler beklememin nedeni budur. Sanat tarafında zaten Gazi Mustafa Kemal’i resmettiği çalışmasında ve diğerlerinde bunu başarmış. Neden onun sırtına yapay zekâyı eğitirken bize öğretmesi gibi bir yükümlülüğü yüklemeyelim.
Bunları anlatırken Bir Cumhuriyet Şarkısı filmine gönderme yapmam kaçınılmaz. Filmde Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki birçok karakteri yakından tanıyoruz. Benim için en önemlisi Süleyman’dır. Memurken, “Süleyman yapar” diye ekibe kattıkları Süleyman, sahnede çok kötü bir performans sergilerken Avrupa’da eğitim görmüş iki opera sanatçısı kendisini eğitir ve bu özel eğitim, Süleyman’ın Özsoy operasında başarıyla sahne almasını sağlar. Cumhuriyetin başarısını sağlayan budur. Yapay zekâ alanındaki başarımıza neden aynı yöntemle imza atmayalım.
Neden Bahar gibi yaratıcı zihinleri bu yolculukta kullanmayalım.
Bu soruyu sormam ve elimi taşın altına koyarak bunu sağlamaya çalışmam gerektiğini düşünüyorum. Biz büyük bir Cumhuriyetin içine doğmuş şanssız bir kuşağız. H.G.Wells’in Zaman Makinesi kitabında resmedilen gelecekteki, kubbenin altında refah içinde mutlu yaşayan ama kendileri için çalışan sevimli küçük insancıklar gibi yaşayıp onlar gibi yem olduk. Bu insanlar için gereken enerjiyi sağlamak için yer altına itilen diğer insanlar bu çocuk-insanları kaçırıp yiyerek besleniyor ve yeni düzen böyle kuruluyordu. Başlangıçtaki filmlerde kömür madenlerinde çalışır bu kesimin, zaman içinde oluşturulan yeni animasyonlar tarafında bu insancıkları kaçırıp batarya olarak sisteme bağlanmış şekilde resmedildiğini görüyoruz.
Mutluluğu ve rahatı için kimin ne bedel ödediğine dikkat etmeden yaşayan kitleler, içinde yaşadıkları sistemin yediği insanlara dönüşüyordu. Biz de bu şekilde yetiştirildiğimiz ve sadece bize öğretilen şeylerle yaptığımız işlerle para kazanıp yaşadığımız ve çevremizi değiştirmediğimiz için bir cumhuriyeti kaybettik.
Şunu asla düşünmedik: Ben doğduğumda Cumhuriyet 45 ve babam 34 yaşındaymışlar. Şu anda ben 56’yım yani ömrüm olursa gelecek yıl Gazi Mustafa Kemal’in öldüğü yaşa ulaşacağım. Bu nedenle yapay zekâ konusunda ülkemi ileri taşıyacak konuları bulmaya bu kadar enerji harcıyor ve Bahar’ı işe katmak gibi konularda ısrarcı oluyorum. İlerlemeyi sağlayan yokluklar değil, eldeki kaynakları en iyi şekilde kullanarak ihtiyaçlara yanıt vermek olduğu için yeni bir düşünüş biçimini sunuyorum.
Hayatımın önemli bir bölümünde kimseye ağabey demedim; sonrasında işim gereği iş dünyasında tanıştığım insanların ülkenin iyiliği için bir şeyler yapmasını sağlamak ve buna teşvik etmek için çok insana ağabey dedim. Bugün bana ağabey denmeye başlaması nedeniyle rolümü yukarıdaki satırları yazmaya çevirmiş durumdayım. Bunun da teknolojideki gelişmelerle çok yakın ilişkisi var.
Yapay zekânın gelişmesiyle birlikte, insanların nasıl bir kayba uğrayacağı son dönemin popüler konusu ancak AI laptoplar bunu kırmak için bize eşsiz bir araç sunuyor. Bu, kendi deneyimiz ya da teknik olarak verimiz üzerine bir yapay zekâ modeli inşa etmek ile ilgili. Bunu size son olarak katıldığım Lenovo Lenovo Yoga Slim 7i Aura Edition lansmanının bilgi notundan bir bölümü aktararak anlatmak istiyorum. Daha sonra bu konuya başka boyutları ile devam edeceğiz. Lansmanın Sütüce’deki, Tesla’yı anlamamızı sağlayan Dijital Deneyim Müzesi’nde yapılması ve 360 derece dijital görüntü deneyimi ile birlikte sunulması, bunu şimdiye kadar katıldığım AI laptop lansmanları arasında en başarılısı haline getirdi. Ancak en önemli boyut, deneyim tasarımı alanındaki başarıydı. Bahar’ın yaptığı çalışmalar kadar ileri olmasa da sizin fotoğrafınızdaki yüzünüzü bir sinema karakterine monte ederek yapılan sanatın, yapay zekâ ile insanı nasıl buluşturduğunu gördüm. Başka bir standda kendi bestenizi yapabiliyordunuz. Ancak benim favorim, doğum bilgileri ile yıldız haritanızı çıkaran uygulama oldu. Doğum yerim olan Kocamustafapaşa’yı o gürültüde yazamasak da İstanbul doğum yeri verisiyle yıldız haritamı aldım. Bir gün bu uygulamayı da Dinçer Güner ile değerlendirmek isterim.
Yapay zekânın hayatımızı ne kadar değiştirdiğini konuşurken bu boyuta da dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum. Bir makine üreticisinin CIO’sundan “Biz bilgi işlemde kullanmıyoruz ama departmanlar kullanıyor” değerlendirmesini aldığımız günlerden geçiyoruz ve laptoplar kişisel cihazlar olarak deneyimi daha fazla değiştirmeye aday. Birkaç ay önce 40 TOPS değerinden bahsederken şimdi 45 TOPS konuşmaya başladık: bunun saniyede trilyon işlem anlamına geldiğini daha önce yazmıştım. Low code/No code desteği ile bu gücün insana nasıl geçeceği şu anda asıl merak konum; bu konuda bir yoruma kulak vermenizi istiyorum.
Lenovo Türkiye Pazarlamadan ve İletişimden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Banu Soyak sözlerini şöyle sürdürdü; “2025, yapay zekâ teknolojilerinin gündelik hayatın ayrılmaz bir parçası olmaya başladığı bir yıl olacak. Lenovo olarak bizim de odağımızda yapay zekâ olmaya devam edecek. İnsan odaklı teknoloji inovasyonunu önceliklendirerek, daha akıllı teknolojileri hayata geçirme vizyonumuzla ve topluma daha da faydalı olma isteğimizle yapay zeka çözümlerini her segmentte erişilebilir kılmayı amaçlıyoruz. Lenovo Yoga Aura Edition bunun bir parçası. Smart Share, Smart Modes ve Smart Care özellikler ile kullanıcının yaşamını kolaylaştırıyoruz. Bu ürün, geniş kitlelere hitap eden benzersiz çözümler sunuyor.”
Son olarak burada okuduğunuz ve smart ile başlayanbazı kavramların ne anlama geldiğini yine bilgi notundan aktarayım:
“Akıllı Paylaşım (Smart Share) özelliği, akıllı telefon ve dizüstü bilgisayar arasında yapay zeka destekli kusursuz görüntü paylaşımına olanak tanıyor. Kullanıcılar, desteklenen bir akıllı telefona zahmetsizce ekranın kenarında dokunarak dizüstü bilgisayarın her iki cihazda da Akıllı Paylaşım uygulamasını otomatik olarak başlatmasını sağlayarak, en son fotoğrafların basit bir sürükle ve bırak aktarımına olanak tanıyor. Bu özellik hem Android hem de iOS platformlarını destekliyor.
Akıllı Modlar (Smart Modes) altında olan dikkat özelliği kullanıcıların dikkat dağıtan web sitelerini özel olarak engellemesine olanak vererek verimlilik son derece önemli olduğunda, kullanıcıların ellerindeki göreve odaklanabilmelerini sağlıyor. İyi hissetme özelliği yorgunlukla mücadele eden kullanıcılara mola vermelerini hatırlatıyor, ayrıca göz sağlığı ve duruş uyarısı özelliklerini içeriyor.
İş birliği özelliği başkalarıyla birlikte çalışırken karşılıklı netliği ve konforu artırıyor, düşük ışık iyileştirmesini sağlıyor, sanal sunum yapan kişinin görüntülü görüşme deneyimini özelleştiriyor. Kalkan Modu ise hassas bilgilerle çalışırken güvenliğin sağlanmasına yardımcı olmak için gizlilik uyarıları, gizlilik koruması sağlıyor.
Smart Care ise her an yanınızda bulunan bir destek sunarak, kullanıcı deneyimini iyileştiriyor.”
Bu sadece Lenovo’ya özgü bir ürün kategorisi değil; oyun bilgisayarlarından başlayarak bu dalganın bütün kullanıcı kitlelerine yönelik ürünlerden karşımıza çıktığını görüyoruz. Platformu sağlayan işlemci üreticisi Intel, üreticilerin bu yeni ürünleri piyasaya sürmesini sağlıyor. Gürültülü ortamda gözden kaçan sunumunda Intel yöneticilerinin yazılımların bu hızda çalışmadığına yaptığı vurgu, bizim için Daron Acemoğlu’nun kullandığı “fırsat penceresi” ya da koridor terimlerinin teknoloji dünyasındaki karşılığını oluşturuyor.
Durmuş Bahar’ın yaklaşımlarına verdiğim değer, bize sanatçı bakış açısıyla bu hızı kazandırma potansiyelini kendisinde görmemden kaynaklanıyor.