Bu hafta çok yoğun geçti. Koşuşturmaca içinde gecikmeler yaşadım veya ajandamı değiştirip zamanımı farklı değerlendirdim. Bu farklı deneyimler zekâ ve yapay zekânın rolünü daha iyi anlamama yardımcı oldu. İlk ders şöyle: Kötü kararlar değerli deneyimleri ortaya çıkarıyor.
Yapay zekâyı kullanma konusunda listenizin başında ne yer alıyor? Benim bu hafta yaşadığım deneyimlerden aldığım ders, esnek kararlarla daha iyi performans sağlamanın en önemli konu olduğu. Bunu da, daha iyi sonuç alacağımı düşünürken gelenekselden daha kötü sonuç veren bir yolculuk deneyimi ile anladım. Yapay zekâ ile ilgilenenler için küçük bir not: Kötü kararlar çok değerli deneyimler elde etmeyi sağlıyor.
Sabancı Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi Mezunlar Derneği ev sahipliğinde düzenlenen İlham Veren Liderler Konferansı’nda; Singapur Nanyang Teknoloji Üniversitesi (NTU) Rektör Vekili, Provost ve Sabancı Üniversitesi Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi Prof. Ling San ile Sakıp Sabancı Müzesi’nin içinde yer alan The Seed’de özel görüşmem vardı. İlk planım NBE’nin gazete binasına uğrayıp Levent ve Aşiyan üzerinden Emirgan’a gitmekti. Sonrasında biraz çalışıp evden direkt gitmeye karar verdim. Cuma akşamı olduğu için de, riski minimize etmek üzere karayolundan uzak duran bir planlama yaptım. Ya da yaptığımı sanıyordum.
Dikkate almadığım faktörler bu planı lokma lokma yerken hiçbir değişiklik yapamadan kaderime razı oldum. Bu, Ling San ile yaptığım görüşmenin değerini daha iyi anlamamı sağlarken işlerimizde en fazla ihtiyaç duyduğumuz şeyin esneklik olduğunu ve yapay zekânın da bunun sağlanmasına hizmet etmesi gerektiği düşüncesi zihnime kazındı. Tamamen toplu taşımaya odaklı bir “riskten arındırılmış” plan, risk ortaya çıkınca içine hapsolunan bir plana dönüşmüştü. Sonuç, bir buçuk saat olarak planlanan bir yolculuğun iki saati aşması ve yarım saat geç kalma olarak ortaya çıkmıştı.
Bunda, bütün parkurlarda azami bekleme süresi ile karşılaşmanın etkisi vardı. Marmaray’da dokuz dakika, Yenikapı’da beş dakika, Levent’te yine benzer bir süre beklemiş ve Aşiyan’a inmek isterken asıl golü yemiştim. Çıkış yönünü karıştırdığım için sekiz dakika aralıklarla yapılan seferlerin birini kaçırmış ve birkaç dakikalık yol için sekiz dakika beklemek zorunda kalmıştım.
Bu gecikmelerde, İstanbul’a dönen üniversite öğrencilerinin ve özellikle bavullu olanların istasyonlarda bekleme süresini uzatmasının yarattığı sessiz etki de rol oynamıştı. Tenha saatlerde çok daha hızlı bir ulaşım aracı olan raylı toplu taşıma, bu kalabalıkta her istasyondaki küçük gecikmelerin büyük rötara dönüştüğü bir yapı oluşturuyordu.
Bunun yarattığı gecikme ile paniğe kapılmış olarak yol seviyesine çıktığımda, kendime gelene kadar ortadaki birkaç taksi buharlaşmış ve taksi cennetinden taksi cehennemine düşmüştüm. Anladığım kadarıyla bekleme olanağı olmayan noktada, Üsküdar’dan yarım saatte bir yapılan motor seferlerinin yanaşma saatinde bir görünüp kayboluyorlar. Benim de taksi çevirmekte pek başarılı olmadığımı eklemeliyim. Şişman adam olarak cazip bir müşteri olmama karşın hala aracın içinde yolcu olmadığından emin olmadan işaret edemiyorum ve bu genellikle geç el kaldırmama neden oluyor. Aracın üzerindeki yeşil ışığa göre taksi çağırmaya hala alışamadım.
Bu ahval ve şerait içinde halkla ilişkiler şirketinden arayıp beni Aşiyan’dan alabileceklerini söylediler. Bu konuda daha önce mesaj atmışlardı ancak ben sorunu kendim çözebileceğimi düşündüğüm için dönmemiştim. Panik zirve yapıp hedefe asla ulaşamama endişesi başlayınca “Beni kurtarın” diye S.O.S. verdim. Telefonu kapattıktan bir iki dakika sonra belediye otobüsleri birbiri ardına geçmeye başladı. Zaten trafik sıkışık olduğu için herkes aynı hızla gittiğinden taksinin müzeden gelmek için harcadığı süre de zarar haneme yazıldı. Üstelik bu son yanlış karar, böyle olacağını bile bile yapılan bir hataydı ve panikten kaynaklanıyordu. Esneklik gitmiş, ölü gibi katılaşıp kalmıştım. Tom Crusie’a kulaklığından gelen mesajlarla sağlanan esneklik veya Matrix filmindeki uygulamalar artık çok uzaktaydı.
Yaşananlara dayanan bu senaryoyu anlatmam, Ling San’ın anlattıklarının daha sakin ve ahenkli bir hayat yaşamamıza yardımcı olacağına inanmam kadar bizim de bu sorunları aşmak için gerek simülasyon gerek canlı operasyon desteği için yapay zekâyı kullanmamız gerektiğini düşünmemden kaynaklanıyor.
Singapur’a ilk olarak 2003’te gittiğimde, bilgilerimi bir forma yazarak ülkeye girmiştim. Ortadan kesildiğini fark etmediğim formun bir tarafını, “aynı şeyleri bir daha niye yazayım” diye boş bırakmıştım. Formun yarısını koparıp alan yetkili ülkeden çıkarken diğer yarıyı vermem gerekeceğini ve o bölümü de doldurmam gerektiğini söyleyerek beni ülkeye kabul etti. Bu kadar basitti ancak kağıdın arkasına ülkede uyuşturucu kaçakçılarının idamla yargılandığına dair bir uyarı koyacak kadar ayrıntılıydı.
Singapur’da her şey süreç odaklı olarak düşünülüyor ve benim yaşadığım türden bir yerde kasılıp kalma olmadan esnek bir işleyiş sağlanıyor. Ancak ülkedeki kalkınma ile birlikte hikâyeler değişiyor. İlk gittiğimde, ülkedeki sakız çiğneme yasağı ile ilgili olarak çiğnendikten sonra yere atılan sakızların martılar başta olmak üzere kuşların gagasına yapıştığı ve yemek yiyemez hale gelen kuşların ölümüne neden olduğu açıklaması yapılmıştı. Daha sonra gittiğimde yere atılan sakızların insanların ayakkabısına yapışmasının yaratacağı soruna önlem alındığı söylenmişti. Bu dönem, Sinapur’un bölgesel merkez olma yarışında rakiplerini geride bıraktığı ve ülkeye gelen iş insanı ve turist sayısının artmasıyla kendisini gösteriyordu. Sonrasında metro ulaşımı gelişince, sakız yasağı, insanların içinde sakız çiğnemek saygısızlık kabul edildiğinden metroya binerken insanların sakızlarını çıkarıp kapıya yapıştırması ile açıklandı. Bu hareket, çok hassas olan kapıların arada biri varmış gibi algılaması ve kapanmaması sonucunda ulaşımın aksamasına önlem almayı hedefliyordu. Hikâye değişiyor ancak bunlara temel olan sakız yasağı duruyordu ve süreçler tıkır tıkır işliyordu.
Bu başarının arkasında, Singapur’daki F1 yarışlarının Avrupa’dan izlenmesini sağlayacak şekilde gece yapılması ya da 2008 krizinde akıllı gayrimenkul kararının alınması gibi örnekler de bulunuyor. 2008 krizinin ardından güvenli liman arayan servetler için Singapur’daki gayrimenkuller güven vericiyken ülke yönetimi, bu yatırımların balon yaratacağını düşünerek bizim peşinde olduğumuz türden sıcak paranın ülkeye girmesine izin vermiyor. Üstelik, Google’a girdiğinizde göreceğiniz ülke bu ve benzeri kararları defalarca alıyor.
Singapur ile ilgili bu bilgilerim, Prof. Ling San’a ilk olarak konuşmasının teması olan “yapay zekânın eğitimdeki rolü” yerine Singapur’un yapay zekâdaki rolüne odaklandı. Ülke bu temel üzerinde daha iyi bir noktaya yükselmek için yapay zekânın etkisini nereye konumluyordu? Bu soruyu, Singapur’un daha önce Bilim ve Teknoloji planı olarak adlandırdığı beş yıllık ulusal planlarının adını Araştırma, İnovasyon ve Büyük İşletme (Research, Innovation and Enterprise, RIE) planı olarak değiştirmesi ayrıntısından haberdar olmam üzerine formüle ettim.
Bu değişimin ardından 2016-2020 dönemini kapsayan RIE2020 için 19 milyar Singapur Doları (SGD) bütçe ayrılıyor. Singapur Doları’nın değerinin yaklaşık 1,3 ABD Doları olduğu düşünüldüğünde bunun yaklaşık 14,75 milyar ABD Doları’na karşılık düştüğü görülüyor. RIE2025 bütçesi yaklaşık yüzde 50 artışla 28 milyar SGD’ye yükseliyor ancak işin en çarpıcı boyutu bu değil. İlk bütçe 25 milyar SGD iken bütçeye içinde bulunduğumuz 2024’te 3 milyar SGD ek yapılıyor.
Ülke araştırma, inovasyon ve büyük işetmelere dayanan planına böyle bir mali kaynak ayırırken yapay zekâ konusunda da bu türden bir sıçrama yaşıyor. Ling San, daha önceki dönemde sadece dünyada böyle bir trend olduğuna işaret ederken bir kez atıfta bulunulan yapay zekâ ile ilgili olarak bir sonraki dönemde hızla harekete geçebildiklerini anlatıyor. Bu geçiş, 2017’de ilk “AI Singapur” inisiyatifinin başlatılması ile oluyor. Merkezi Singapur’da bulunan araştırma kurumlarını, yapay zekâ startuplarını ve AI ürünleri geliştiren şirketleri bir araya getirmeye odaklanan bu ulusal inisiyatif, oluşturduğu ekosistemin hedefini, kullanımdan ilham alan araştırmalar gerçekleştirmek, birikimi artırmak, araçlar oluşturmak ve yeteneği geliştirmek olarak şeklinde tanımlıyor. 2017’deki başlangıçtaki bütçesi 90 milyon SGD olan inisiyatif için RIE2020’de ne kadar bütçe ayrıldığı konusunda açık bir ifade yer almıyor ancak RIE 2025’in sonu itibariyle AI bütçesinin 700 milyon SGD’nin üzerine çıkması bekleniyor.
Bu, rakamsal boyutunun yanında stratejik olarak da önem taşıyan bir yaklaşım: Biz yıllarca dijital dönüşümü ayrı bir kavram olarak konuşurken ancak bunun sonrasında dijitalleşmenin gerçek değerini anladık. Önemli olan, dijital dönüşümü yapan bir organizasyon kurmak değil, şirketlerin kendilerinin ve geleneksel organizasyonlarının dijitalleşmeyi başarması. Gün gelip de, dijital dönüşüm yerine dijital şirket ifadesini kullanmaya başladığımızda ve hâlâ dijital dönüşümden bahsedenlerin treni kaçırdığını söylediğimizde bu açı gerçeği keşfettik ancak hedeften çok uzaktaydık. Strateji ile dijitali birbirine hizalayan yapılar kuramamış ancak her ikisine de sahip olduğuna sanan şirketlerimizin olduğunu görmüştük. Bu konuda yöneticilerinin moderasyonunu yaptığım Akkök Holding, günümüzün asıl sorunu olan hizalanma (alignment) konusunda hem odaklanma hem de başarma noktasında istisnai bir başarıya sahip ve bunu yapay zekâ bağlantılı olarak da yapıyorlar.
Bu yazının konusu olmadığı için bunun ayrıntısına girmeyeceğim ancak Singapur’un yaptığına çok benzer olduğunu yazıp Singapur’un ne yaptığı ile kapatayım. Birinci Ulusal AI Stratejisi’ni, inisiyatifi açıklamasının iki yıl sonrasında 2019’da açıklayan Singapur, bununla ilgi/dikkat ve kaynakları odaklamayı, araştırma toplumu, sanayi ve hükümeti birlikte çalışmak üzere bir araya getirmeyi ve değişim ile risk yönetimi gerektiren alanlara hitap etmeyi hedefliyor. Daha çarpıcı olan nokta, 2023’te açıklanan İkinci Ulusal AI Stratejisi’nde karşımıza çıkıyor. Bu strateji belgesi, “hızlı gelişmeler doğrultusundaki güncellemeyi ve buna bağlı yeni fırsatları” ele alıyor.
Prof. Ling San’a hızlı ve sorunsuz ulaşmak için gösterdiğim çabanın tam ters yönde sonuç verdiği kişisel deneyimim ile Singapur’un yaptıklarını alt alta yazmamın nedeni, niyetler ve başarı için gerekenler arasında farkı anlatmaktı. Bu noktaya geldikten sonra, Singapur’un nasıl başardığını anlamamızı sağlayacak diğer detayları bir sonraki yazımda aktaracağım.