Ülkelerin dış politikaları iktisadi çıkarlarının üstüne oturur. Diğer yandan politika oluşturulurken kısa vadeden çok, uzun vadeli düşünen ülkeler daha çok ekonomik yarar elde ederler. Bu temel kabul ülkeler birbiriyle savaşırken bile geçerliliğini korur, siyasetçiler askerlerin düşünce yapısının dışına çıkıp, savaş bittiğinde iki (ya da daha fazla) ülke arasındaki iktisadi ilişkileri düşünerek hareket ederler. Örneğin ABD, İngiltere’ye karşı bağımsızlık mücadelesi verdi, savaş bittiğinde en büyük dış ticaret ortağı yine İngiltere oldu. Bu konudaki en başarılı örnek elbette Avrupa Birliği’dir. Avrupa’nın düşman kardeşleri Almanya ve Fransa, birliğin kurulmasında lokomotiflik yaptılar. Dolayısıyla ekonomik analizi göz ardı eden bir dış politika doğru bir tercih değildir. Bu ilkeyi uzun vadeli çıkarlar ile birlikte düşündüğünüzde, dış politikada miyop olanın sonunun felaket olacağını söyleyebiliriz.
Türkiye özellikle 2007 yılından bu yana geçmiş yıllardan farklı bir dış politika izliyor. Bu politika tecrübeyi yadsıyan (monşer, vesayet söylemi), ilkeleri açık olmayan, kurumsallıktan yoksun, daha çok kişisel tercihlere dayanmakta. Bugün artık bu politika hemen her alanda dibe vurdu, başarısızlık adeta tescillendi. Bu süreçte bir taraftan ABD ve AB, diğer taraftan Rusya ve Çin ile dans edilmeye kalkıldı. Rusya ve Çin’in izlediği dış ilişkiler ve iktisat politikaları iyi analiz yapılmadan, bu ülkelerle adeta kimi zaman horon tepildi, kimi zaman kılıç kalkan oynanmaya kalkıldı (Rus uçağını düşürmek gibi).
Halbuki 2003-2007 döneminde daha istikrarlı izlenen dış politika, önceki hükümetlerin hazırladığı AB sofrasına davet edilmemizi sağladı (5 Ekim 2005 AB tam üyelik görüşmelerine başlanması). Türkiye 1996 yılında AB ile Gümrük Birliği Anlaşması yapmıştı, dış ticarette de belli bir mesafe almıştı. Kısa vadede dış ticaret açığı artsa da bu açık yavaş yavaş azaldı ve nihayetinde Türkiye son iki yıldır AB ile dış ticarette fazla vermeye başladı. Diğer yandan AB, Türkiye’ye 2002 yılından bu yana 107 milyar dolarlık doğrudan yatırım (DYY) yaptı. Son iki yıldır DYY azalmaya başlasa da, yine yatırım yapan ülke gurubu AB oldu: AB ülkeleri 2018 de 3,9, 2019’da 2,9 milyar dolarlık yatırım yaptı. Buna karşılık Rusya’nın 2002’den 2019’a kadar yaptığı toplam DYY 6,2 milyar dolar, Çin’in yaptığı ise sadece 982 milyon dolar. Dış ticaretteki tablo ise daha vahim. Dış ticaret açığı 2019 yılında Rusya ile 18,6 milyar dolar, Çin ile 15,9 milyar dolar düzeyine ulaştı.
Türkiye’nin en büyük ekonomi ortağı AB olmasına rağmen AB’ye karşı izlenen politika ve söylemler anlamlılık göstermiyor, istikrarsız ve sahte. Bir gün AB de aynı söylemin içine girerse, sonuç gerçekten kötü olur.
Türkiye artık yanlış yerde dans etmeyi bırakıp, yeniden AB pistine çıkmaya çalışmalı. Umarım piste çıkmamıza onlar izin verir, çünkü pisten tekme atıp ayrılmıştık.