Diğer ekonomilerden farklı bir yol izliyoruz. bu durum bizi sürecin sonunda elde edilecek sonuçlarda da farklılaştırabilir. Halihazırda bizde uygulanan farklı politikaların sonucu olarak dünyanın en yüksek enflasyon oranlarından birine sahip ülkesi olduk. Görünen o ki; bu tablo ve farklılaşma aynen devam ederse dünya resesyonu yaşarken biz stagflasyon ile boğuşuyor olabiliriz.
Yaklaşan küresel resesyon dalgasının ne kadar süreceği ve ne şiddette olacağını öngörmek çok zor ama kesin olan şey bu dalgayı her ülkenin farklı boyutta hissedeceği. Küresel ekonominin bir numaralı konusu Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor çünkü bizim için ufukta resesyonun da ötesinde bir stagflasyon riski var.
Şirketlerin iş planlarına ve hükümetlerin ekonomik programlarına yaklaşan resesyon öngörüsü dahil edilmeye başlanırken Tesla CEO’su Elon Musk geçen hafta resesyonun süresi konusunda bir tahmin yaptı. Musk şirketinin 2022 hissedarlar toplantısında, ABD ekonomisinin yaklaşık 18 ay sürecek ve nispeten hafif geçecek bir resesyon yaşayacağını söyledi. Aslında süre tahmini yapan çok kişi var ama tahminin sahibi iş dünyasının en varlıklı ve en “başarılı” profillerinden biri olunca durup dikkate almak gerekiyor. Çünkü, Musk bu servete ulaşmışsa demek ki önceki tahminlerinin çoğu tutmuş olmalı.
Musk’ın bu açıklaması ekonomistlerin ve şirketlerin yaklaşan durgunluğun ne kadar süreceğini ve hangi şiddette olacağını öngörmeye çalıştıkları bir sırada geldi. Hem de tedarik zinciri sorunlarının, jeopolitik gerilimlerin, işgücü sıkıntılarının ve pandeminin etkisinin yeni varyantlarla devam ettiği bir dönemde ortaya çıktı bu resesyon tartışmaları.
Resesyona dair son dönemde yapılan başka tahminler de var.
Geçen hafta son 27 yılın en sert faiz artırımını yapan İngiltere Merkez Bankası da İngiliz ekonomisinin uzun bir resesyona girebileceğinin sinyalini verdi. Banka’nın tahminlerine göre büyüme bu yılın son çeyreğinden itibaren dört çeyrek boyunca düşecek. Buna rağmen İngiltere Merkez Bankası faiz artırmaktan imtina etmedi, çünkü Banka en fazla toplumdaki düşük gelirlileri olumsuz etkileyen enflasyonu en büyük tehdit olarak görüyor. Banka’nın başkanı düzenlediği basın toplantısında gazetecilere, katılaşmakta olan enflasyona karşı harekete geçmezlerse sonuçların daha da kötü olabileceğini anlattı. Yani geç kalmanın maliyetinin resesyonun maliyetinden daha yüksek olacağını ima etti.
Bu algı ve yaklaşım sadece İngiltere’ye özgü değil. İngiltere Merkez Bankası’nın ya da Fed’in yaptığını halen dünyada bir çok merkez bankası yapıyor. İngiltere Merkez Bankası başkanının medyaya ve halka anlatmaya çalıştığını değişik coğrafyalarda birçok merkez bankası başkanı kendi halkına anlatıyor.
Biz ise genelin aksine farklı bir yol izliyoruz ve farklı bir söylem takınıyoruz. Bu anlamda dünyadan ayrıştık ve farklılaştık. Ancak bu durum bizi sürecin sonunda elde edilecek sonuçlarda da farklılaştırabilir. Nitekim şu ana kadar ortaya çıkan sonuçlarda bu farklılaşmayı çok rahat görebiliyoruz. Halihazırda bizde uygulanan farklı politikaların sonucu olarak dünyanın en yüksek enflasyon oranlarından birine sahip ülkesi olduk. Hep enflasyonun düşeceğini söylüyoruz ama fiyat istikrarına kavuşacağımız tarihe ilişkin öngörüyü sürekli erteliyoruz. Çünkü ekonomi literatüründe, tırmanan enflasyona karşı daha önce uygulanmış böyle bir politika uygulamasının örneği yok. Dolayısıyla kimse sonucun ne olacağını kestiremiyor. Ama görünen o ki; eğer bu tablo ve farklılaşma aynen devam ederse dünya resesyonu yaşarken biz stagflasyon ile boğuşuyor olabiliriz.
Peki, ne yapmalı? Yaklaşan resesyon ya da stagflasyonu önlemek hükümetlerin iradesine, kararlılığına ve kapasitesine kalmış bir durum ancak bu durumu en az hasarla atlatmak ya da kazançla çıkmak şirketlerin elinde. İyi bir resesyon planlaması ile şirketler bu süreci daha rahat atlatabilirler. Ne yapılması gerektiği ise ayrı bir tartışma ve yazı konusu…