“Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” açıklaması yapıldığından bu yana yaklaşık kırk gün geçti. Ne yapıldı bu sürede? Öncelikle, Türkiye’nin en can yakıcı sorununu azaltmak üzere yurtdışından döviz finansmanı sağlamak için Birleşik Arap Emirlikleri’nde ve Katar’da görüşmeler yapıldı. Suudi Arabistan’a da benzer bir ziyaret yapılacağı açıklandı.
İkincisi, verilen izin çerçevesinde, enflasyon yüzde 39 düzeyindeyken ve kurda yaşanan patlama sonrasında yılsonunda yüzde 55’lere ulaşacağı yönünde tahminler varken, politika faizinde alınan izin çerçevesinde sınırlı bir artış yapıldı ve faiz yüzde 15 oldu. Arkasının da –artık o arkadaki izinli alan ne kadarsa- geleceği belirtildi. Üçüncüsü, banka bilançolarını son derece olumsuz etkileyen sayısız karardan birkaçından geri dönülmek üzere yine sınırlı adımlar atıldı. Dördüncüsü, dünyada yaşanan yüksek enflasyonların ve hiperenflasyonların arkasındaki temel neden olan, bütçe açıklarının merkez bankasınca finanse edilmesine yol açacak talihsiz bir uygulamaya gidildi ve kur korumalı mevduatın bütçeye düşen yükü TCMB’ye aktarıldı. Beşincisi, önlem alınmazsa çok yüksek düzeylere çıkması beklenen bütçe açığında oldukça sınırlı bir düşüş sağlayacak vergi düzenlemeleri yapıldı. Ancak bu düzenlemelerin çoğu, adil olmayan dolaylı vergilerin artırılması biçiminde oldu.
Bu beşine üç ekleme daha yapmakta yarar var: Altıncısı, bir enflasyon çıpası hala telaffuz edilmediğine göre (mesela bir yıl sonra enflasyon ne olacak, 2024 sonunda ne olacak) ve sınırlı bir faiz artırımı yapılarak kurun patlamasına da seyirci kalındığına göre, enflasyonun (resmi enflasyonun bile) yüksek düzeyde seyretmesinden rahatsızlık duyulmayacağının sinyalleri verildi. Böylece, iktisat yazınında bir anlamda ödememe (İngilizce default sözcüğünün kibar karşılığı) anlamına geldiği öne sürülen enflasyon vergisiyle, bütçe açığının ve kamu borcunun azaltılması tercih edilmiş oldu. Yedincisi, özellikle emeklilere çok yetersiz bir maaş artışı yapılacağı açıklandı. Sekizincisi, rasyonel olmayan zeminin oluşmasında büyük rol sahibi ekonomi kadrosunda –Bakan ve TCMB Başkanı dışında- kayda değer bir değişiklik olmadı.
Oysa, seçimde başka bir iktidar işbaşına gelseydi o iktidarın yapacağı çok rahatlıkla ‘enkaz devir aldık’ açıklamasını haklı çıkaracak yakıcı sorunlar devam ediyor ekonomide. Bunların başında da yurtdışından normal yollarla finansman bulamamak geliyor. Akla uygun olmayan zeminin oluşmasının miladını geriye götürmeden Eylül 2021’in ortaları olarak alabiliriz. Ekim 2021 – Mayıs 2023 döneminde 87.3 milyar dolar cari açık verdik. Farklı bir ifadeyle, 87.3 milyar dolarlık finansman gereği ortaya çıktı. Oysa bu tutarın ancak 48.7 milyar dolarlık kısmı ‘normal’ yollarla finanse edilebildi. ‘Normal yollar’ tırnak içinde çünkü bu tutarın bir kısmı sürekli tekrarlanamayacak olan ‘dost’ ülkelerden geldi. Artık ‘dost’ neden tırnak içinde; onu da size bırakıyorum. 36 milyar dolarlık kısmı ise TCMB rezervleri eritilerek finanse edildi. Unutmadan; sorunumuz sadece cari açığın finansmanı değil. Tek sorun o olsaydı, neyse. Bir de Nisan 2023-Mart 2024 döneminde ödememiz gereken 202 milyar dolar dış borcumuz var. Evet, bunun büyük kısmı ticari kredi, ithalat ve ihracat ile ilgili; ödenmesinde sorun olmayabilir. Yine de cari açığımız (akım sorunu) dışında da önemli bir stok sorunu (dış borç) olduğu açık. Şu ana kadar alınan kararların bu yakıcı soruna merhem olamayacağı ortada.