Ekonominin ilk kuralı: Yeryüzünde her bir ekonomist için onun söylediğinin tam tersini savunan bir diğer ekonomist vardır. Ekonominin ikinci kuralı: Bu ekonomistlerin her ikisi de hatalıdır.
Girişteki bu cümleler piyasalarda sıklıkla yapılan bir şakadır. Fakat 2021 yılından sonra bu şaka Türkiye’de anlamını yitirdi; neredeyse tüm ekonomistler aynı şeyi söylemeye, aynı şeyi savunmaya başladılar.
Son dönemde açıklanan aracı kurum ve banka raporlarına bakıyorum; teşhisler ve tedavi önerileri birbirine çok benziyor. Aşağı yukarı herkes 2021 yılında uygulanmaya başlanan politikaların yanlış olduğunu söylüyordu. Aşağı yukarı herkes 2023 yılı haziran ayından bu yana doğru yönde adımlar atıldığını söylüyor. Genetik olarak farklı düşünmeye yatkın ekonomistleri bir araya getiren faktör Türkiye Ekonomi Modeli (TEM) oldu.
TEM resmen 2021 Aralık ayında açıklanmıştı ama fiilen 2021 Eylül ayından itibaren uygulanmaya başlandı. Model kapsamında faizler hızla aşağı çekildi. Seçici bir şekilde kredilendirme başladı. Liralaşma adı altında ünlü KKM yani Kur Korumalı Mevduat hayatımıza girdi. Model ekonomistlerden tepki gördü, olumsuz karşılandı. Ama eleştirilere rağmen uygulamaya konuldu. TEM, Türkiye ekonomisini borç-faiz-kur sarmalından kurtarma iddiasıyla başlamıştı ama çalışmadı, istenilen sonuçları üretmedi. Ne dolarizasyon önlendi ne de TL’nin hızlı değer kaybının önüne geçilebildi. Merkez Bankası rezervleri zayıfladı. Cari işlemler dengesinde hedeflenen kalıcı iyileşme sağlanamadı; yüksek katma değerli üretimde kayda değer bir artış gözlenmedi. Ve en önemlisi enflasyon düşmek bir yana program başladığındaki seviyesinin çok üzerine çıktı. Aynı şekilde modelin bir parçası olan liralaşma stratejisi de liradan kaçışı önlemek bir yana dolarizasyonu güçlendirmişti.
Sonuçta 2024-26 Orta Vadeli Programı açıklandığında farkına vardık ki; model tamamen terk edilmiş, ağızlara alınmaz olmuş. Emre Alkin hocanın dünkü yazısında dediği gibi “cesaretten değil mecburiyetten”de olsa yeni bir yol haritası ortaya konuldu. Bazı eleştiriler olsa da bu harita genel olarak destek gördü. Ve hala da görüyor. Kredi notundaki artış da bu olumlu tepkinin bir göstergesidir. Sadece içerideki değil, dışarıdaki ekonomistlerden de olumlu tepkiler alıyor. Herkes heterodokstan ortodoksa dönüşü alkışlıyor. Rasyonele dönüş ekonomi dünyasında kabul gördü.
Neden gelmiyorlar hala?
Ancak buna rağmen ne enflasyon hız kesti ne dışarıdan beklenen hızlı sermaye girişleri başlayabildi. Gerçi son günlerde bankacılık kesiminde sendikasyonların yenilendiğini ve bazı tahvil ihraçlarının olduğunu görüyoruz ama hala istenen boyutta bir giriş yok. Bu hafta konuştuğum bir uluslararası bankanın piyasaları yakından takip eden yetkilisine sordum, “Yabancı sermaye neden hala gelmiyor?” diye. “Bekliyorlar” dedi, “Yılın son çeyreğini bekliyorlar.” Neyi beklediklerini sordum, “Mevcut ekonomi politikalarının ve yönetiminin kalıcı olup olmayacağını görmek istiyorlar” dedi. Anlayacağınız aşırı ihtiyatlı davranıyorlar. Adamları öyle bir ürkütmüşüz ki güvenmekte zorlanıyorlar; yoğurdu üfleyerek yiyorlar.
Mesele sadece bu da değil. Gördüğüm kadarıyla, özellikle ekonomistler şu anda büyük ölçüde Merkez Bankası'nın para politikası aracılığıyla götürülmeye çalışılan dezenflasyon sürecine diğer kurumların ve politikaların nasıl bir destek vereceğini anlamaya çalışıyorlar. Olaylara kısa vadeli bakan piyasacılardan farklı olarak ekonomistler, daha makro bir bakışla büyük resme odaklanıyorlar. Para politikasının büyük resmin sadece bir parçası olduğunu çok iyi biliyorlar.
Para politikası adımlarıyla merkez bankaları hükümetlere kapsamlı bir program uygulayabilmek için sadece zaman kazandırırlar. Halkın büyük bir bedel ödediği bu sancılı süreci iyi değerlendirerek hükümetler, kapsayıcı bir büyüme, sürdürülebilir bir cari açık, güçlü bir işgücü piyasası, kırılgan olmayan bir mali denge ve makul enflasyonun bir arada olduğu tabloya ulaşmaya çalışmalıdırlar.