Yabancı yatırımcı da pek şımardı!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Yabancılar faizi artırıyoruz, gelmiyorlar. Döviz kurunu yükseltiyoruz, hiç umursamıyorlar.

✔ Galiba yüksek faiz ve avantajlı kurdan çok güven arıyorlar ama biz de onu pek veremiyoruz işte...

Adeta “yüz verdik astarını istiyorlar” durumu yaşanıyor. Daha ne yapabiliriz, bilmiyoruz doğrusu. Yüksek faiz veriyoruz, gelmiyorlar; kuru yüksek tutuyoruz ki girerken kazansınlar, yine gelmiyorlar.

Yabancı yatırımcılardan söz ediyoruz. Aylardır doğru dürüst portföy yatırımı girişi yok. Yabancıları Türkiye’ye çekebilmek için daha ne yapabiliriz, bilemez olduk. Ya da biliyoruz da onu bir türlü yapamıyoruz.

Son bir yıllık dönemi kapsayan üç grafik hazırladık...

Bu grafiklerin ilki yabancıların aylık net devlet iç borçlanma senedi alım satımını ve aylık ortalama fonlama maliyetini, yani Merkez Bankası’nın faizini gösteriyor. Faiz genel olarak hep artış eğilimi içinde. Yabancılar kasım, aralık ve ocakta, kısmen de şubatta alım yapmışlar, diğer aylarda önemli bir hareket yok. Hatta martta ciddi bir çıkış yaşanmış. Hadi geçen yıl temmuzdan kasıma kadar faiz düşüktü ve o yüzden gelmediler, ya son aylara ne diyeceğiz.

Aylık ortalama faiz son üç aydır yüzde 19 ama ne gelen var ne giden! Grafiğimizin başlığında da dediğimiz gibi demek ki faizin düzeyi tek başına yatırımcı çekmeye yetmiyormuş.

Yüksek kur da yetmiyor

Faiz, iç borçlanma senedi için bir cazibe yaratır ya da tersi olur. Yabancıyı cezbedecek bir diğer etken de kurun düzeyi. Getirilen her bir dolar için ele ne kadar Türk parası geçeceğini, yani girerken kazanç sağlanıp sağlanmayacağını ortaya koyan düzey. Kurun düzeyi yalnızca iç borçlanma senedini ilgilendirmiyor tabii ki, hisse senedi yatırımı da bundan etkileniyor.

İşte ikinci grafiğimizde hisse senedi ve DİBS toplamındaki girişle doların aylık ortalamasına baktık.

Kur yüksekken gelmek, tam anlamıyla “alırken kazanmak” demek. Dolar 7 lirayken getirilen 1 milyon dolar 7 milyon liraya eşitken, dolar 8 lirayken getirilen 1 milyon doların 8 milyon liraya eşit olması büyük avantaj.

Geçen yıl dolar kasımda 8 iken 1.8 milyar dolarlık, aralıkta 7.72 iken 2.3 milyar dolarlık net girişler gerçekleşmiş.

Nisan, mayıs, haziran ortalamasında dolar sırasıyla 8.16, 8.34 ve 8.60; ama yabancı bunu avantaja çevirmeye hiç mi hiç niyetlenmiyor.

Düz mantıkla bu yüksek kur olanağından yararlanıp gelmeyen yabancının işini bilmediğini, fırsatı değerlendiremediğini söylemek gerekir.

Sakın tam tersi olmasın! Yabancı olan biteni çok iyi gözlediği için, Türk menkul kıymetlerine yatırım yaptığında başına gelecekleri iyi gördüğü için bu yatırımdan kaçınıyor olmasın!

Bu durum karşısında bizlerin “Gayet avantajlı şartlar sunuyoruz da yabancılar niye gelmiyor” diye şapkayı önümüze koyup düşünmemiz gerekmiyor mu?

İktisat teorilerini değiştiriyoruz!

Başka bir dizi etken rol oynayabilir elbette ama ulusal paranın diğer paralar karşısındaki değerini belirleyen en önemli etkenlerden biri ulusal paranın getirisi, yani faizidir. Ulusal paranın getirisi yüksek olursa, bu paraya talep artar, değer dengesi o para lehine bozulur.

Bu lehte denge bozulması Türkiye gibi bir ülkede iki türlü sonuç verir. Birincisi vatandaş döviz almaz ve TL tutmaya başlar, hatta elindeki dövizi satıp TL’ye geçer; ikincisi de yabancı yatırımcı bu yüksek faizden yararlanmak için döviz getirir, bollaşan döviz de TL’nin daha da değerlenmesi sonucunu doğurur.

İktisat kitaplarında yazan mekanizma özet olarak böyledir.

Ama biz iktisat teorilerini değiştirecek sonuçlara imza atan bir ülkeyiz.

Son bir yılın grafiği işte buna işaret ediyor.

Geçen yıl temmuzdan kasıma kadar hem faiz artıyor, hem kur; sonrasında “bunda bir yanlışlık var” dercesine yönünü aşağı çeviren kur ardından yeniden artmaya başlıyor.

Türkiye, faizi artırıp eşzamanlı bir şekilde parasının değerini düşürme becerisi gösteren bir ülke olarak belki de iktisat kitaplarına geçiyor.

EY GÜVEN, NEREDEYSEN BİR SES VER!

Faizi artırıyoruz, yabancı oralı bile olmuyor, gelmiyor...

Dövizi daha değerli hale getiriyoruz, yabancının gözü başka ülkelerde...

Ne istiyor bu Hans ve George!

Sakın bugün örneğin 8 lira olan doların yarın bir anda 9 liraya, 10 liraya çıkacağından, Türkiye'de buna yol açacak adımlar atılacağından, kararlar alınacağından endişe ediyor olmasınlar... Böyle bir durumda elde edecekleri faiz gelirini fazlasıyla kur artışına vermekten kaygı duymasınlar...

Sakın bugün yüzde 19 olan faize göre iskontolu olarak 84 liraya alacakları 100 lira nominal bedelli bir iç borçlanma kağıdının değerinin, faiz yarın bir anda örneğin yüzde 25’e çıkınca hızla düşeceğini ve 84 liralık kağıdın artık ancak 80 lira edeceğini görüp bunun endişesiyle Türkiye'den uzak durmayı tercih ediyor olmasınlar...

Kaygı dağları bekliyor, endişe bir türlü giderilemiyor.

Daha da dramatik olan bir durum var üstelik...

Türkiye’de sürekli olarak faizin düşmesi gerektiğinden, düşeceğinden söz ediliyor değil mi... Faiz yüzde 19 iken alınan bir kağıdın değeri, faiz örneğin yüzde 15’e düşerse bir anda artar. Biraz önce verdiğimiz örneğin tersi bir durum yaşanır. Yüzde 19 faizle 84 liraya alınan kağıdın değeri faiz yüzde 15’e indirildiği an 87 liraya çıkar.

Yabancısınız, en yetkili ağızlar faizin düşeceğini söylüyor; buna güvenseniz, bunun gerçekleşeceğine inansanız koşar Türk menkul kıymeti alırsınız. Onu da yapmıyorsunuz. Faiz indirilemez diye değil, durup dururken faiz indirilirse Türkiye ekonomisi iyice içinden çıkılmaz bir hal alır ve bir şekilde yine zarar edersiniz, bunu gördüğünüz için Türkiye’den uzak duruyorsunuz.

Tüm yazılarını göster