Yaklaşık bir yıldır inşa ettiğimiz bir ekonomik sistem var. Bu sistemin merkezinde “düşük faiz” bulunuyor. Düşük faizin ekonomik aktiviteyi canlandıracağı düşünülüyor. İnsanlar alışverişe çıkacak. Tüketim talebiyle özel sektör yatırımları artacak. Gayrimenkul stoku eriyecek. Devletin vergi gelirleri yükselecek. Bu faiz politikasını sürdürebilmek için düşük enflasyona ihtiyaç var. Bilindiği üzere, Türkiye’de enflasyonu ağırlıklı olarak döviz kurlarındaki yükselişler etkiliyor. Bunun farkında olan politika yapıcılar, son bir yılda dolar kurunun yükselmesini engellemek için tüm araçları kullandılar. Kamu bankalarının dolar satışları biliniyor. Merkez Bankası’nın rezervlerindeki azalış da sıkça tartışılıyor.
Türkiye’de insanlar paralarının yarısından fazlasını döviz cinsinden tutuyor. Doğal olarak, bankaların elinde büyük miktarda yabancı para cinsinden kaynak bulunuyor. Bu tutar 196 milyar dolar civarındadır. Mevcut sistemde, yabancı para kaynaklar, yüksek karşılık oranlarıyla Merkez’in rezervine ekleniyor. Bankacılık sektörü elindeki dövizlerin hepsini kredi olarak kullandırmıyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), aktif rasyosunda yaptığı son değişiklikte, yabancı para mevduatın döviz kredileri kadar olan bölümünün “1” ile çarpılacağını belirtti. Döviz kredisi olarak verilmeyen kısım kuvvetle muhtemel Merkez’e swap yoluyla aktarılacak. BDDK swap limitlerini kısarak, yabancı bankaların Türk Lirası (TL) alıp, bununla dövize geçmesine engel oluyor. Başka bir ifadeyle, yabancıların ellerinde olmayan TL’yi satmalarının önüne geçiliyor. Türk bankalarının yabancı bankalarla yaptıkları swap tutarının mayısta günlük ortalaması sadece 157 milyon dolar. Bu piyasa neredeyse kapanmış. Tabii bu bir politika tercihidir. Ekonomi yönetimi; yabancı kurumların TL’de spekülasyon yaptığını, döviz kurlarındaki oynaklığı artırdığını, bunun da içerideki beklentileri bozduğunu düşünüyor. Yabancı yatırımcıların, Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) ve hisse senetlerindeki ağırlıkları her geçen gün azalıyor. Türkiye’nin yeni normalinde, gitmek isteyen yabancıya kal denmiyor.
Hâlihazırdaki politika yatırımlar açısından değerlendirildiğinde, TL’nin reel faizinin negatif olmasının, hisse senetleri, altın ve yatırım fonlarına ilgiyi artırdığı görülüyor. Bu finansal varlıklarda alım yapanlar yerli yatırımcılardır. Yabancılar yükselişlerde satış yaparak pozisyonlarını azaltıyorlar. BİST 100 endeksi, Ocak 2020’de 124.000 seviyesine yükseldiğinde de alıcılar yerel oyunculardı. Yabancıların TL cinsi varlıklara tekrar ilgi gösterip göstermeyeceği bir muammadır. Ancak dünya piyasalarında başıboş gezen muazzam büyüklükte bir para var. Bu para kazancı gördüğü yere gider. Tabii yukarıda belirttiğim gibi, bir politika tercihi olarak, bu paranın gelip gelmemesi şu aşamada önemli değildir.