Türkiye’nin yabancının getireceği dövize ihtiyacı olduğu tartışma götürmez bir gerçek. Zaten uygulanmaya çalışılan ekonomik programın bir ayağı enflasyonu düşürmekse, bir ayağı da biraz da bu amaca hizmet etmek üzere döviz girdisi sağlayabilmek. Yurt dışından döviz gelmeli ki döviz arz-talebindeki denge talep lehine daha da bozulmasın, kur yukarı gitmesin ve bu da maliyet yönüyle enflasyonu artırmasın.
Dolayısıyla yabancının getireceği döviz önemli ve son veriler bu konuda umut verici gelişmeler yaşandığını ortaya koyuyor.
Merkez Bankası’nın dün açıkladığı menkul kıymet istatistikleri seçimden sonraki haftada yabancıların hem hisse senedi, hem devlet iç borçlanma senedi alarak döviz getirdiklerini gösteriyor.
Merkez Bankası verilerine göre yabancılar nisanın ilk haftasında 362.9 milyon dolarlık hisse senedi, 86.4 milyon dolarlık da DİBS aldı.
Böylece hisse senedinde kesintisiz giriş üç haftaya ulaştı. Yabancılar bu üç haftalık dönemde toplam 1 milyar 58 milyon dolarlık hisse senedi aldı.
İç borçlanma senedinde ise üst üste iki hafta giriş yaşandı. DİBS kesin alımı için bu iki haftada gelen döviz 198 milyon dolar oldu.
Nisanın ikinci haftasında yalnızca bir buçuk iş günü olduğu için yabancı girişi ya da çıkışı muhtemelen çok düşük gerçekleşecektir.
IMF tahmini yabancıyı cesaretlendirir
Yabancının özellikle iç borçlanma senedine yatırım yapmak için gözeteceği iki temel gösterge var; faizin düzeyi ve bu faizi alacağı dönemdeki kur artışı.
Yüzde 50 faiz alınacak bir dönemde kur artışı yüzde 50’den fazla olursa yabancı getirdiği kadar döviz bile elde edemeyecek ve zarara uğrayacaktır. Ama faizin yüzde 50 olduğu dönemde kur örneğin yüzde 40 artarsa aradaki fark kârdır. Kur artışı hele hele çok daha düşük kalırsa kâr iyice katlanacaktır.
Türkiye’de kurun hangi düzeye gideceğini, artış oranının ne olacağını kestirmek hiç kolay değil. Ama eğer IMF gibi bir kurum bir tahminde bulunursa bu tahmin yabancı için yol gösterici olur.
İşte IMF’nin son tahmini de bu çerçevede değerlendirilmeli. IMF, bu yıl dolar artışını yüzde 26 düzeyinde tahmin ettiğini açıkladı. Faizin yüzde 50 dolayında olduğu bir süreçte yüzde 26 kur artışı, (tabii ki gerçekleşirse) yabancı için bulunmaz bir nimet. Yabancı tabii ki bu oranın üstüne bir ihtiyat payı koyacaktır ama yine de yüzde 50-yüzde 26 dengesi yabancıyı Türkiye’de yatırım yapmaya cesaretlendirecek bir gösterge sayılmalıdır.
“Ama faiz için geliyorlar!”
Yabancı yatırımcıların Türk menkul kıymetlerine yatırım yapması ya da kısaca sıcak para olarak adlandırılan döviz girişi genellikle sevimsiz bir durum olarak yorumlanır da, Türkiye’nin bu sıcak paraya niye ihtiyaç duyduğu üstünde pek durulmaz.
Körün fili tarifi gibi! Küçük ayrıntılarla uğraşmaktan büyük fotoğrafı bir türlü göremeyiz.
Her ilaç hem şifadır, hem de aslında dozu ayarlayamazsanız, zehirdir. Ya da yan etkisi olmayan ilaç var mıdır? Yan etkilerini bildiğiniz halde o ilacı almak durumunda kalırsınız, çünkü o an başka çareniz yoktur.
Yurt dışı yerleşiklerin ya da yabancı yatırımcıların Türk menkul kıymetlerine ilgi göstermeye başladıkları, hisse senedi ve devlet iç borçlanma senedinde net alım yaptıkları ne zaman dile getirilse bunu yazanlar bir kesim tarafından anında “sıcak paracı” olmakla eleştirilir.
Neymiş efendim; yabancı gelip bizim yüksek faizimizden yararlanıp sonra çekip gidecekmiş!
Ya ne olacaktı?
Ne yani bizim kara kaşımıza, kara gözümüze mi gelecekti?
O paraya, o dövize ihtiyacımız var mı, var!
“Yabancı Türk menkul kıymetlerine ilgi göstermeye başladı” demek bir yabancı güzellemesi, bir sıcak para güzellemesi değildir, çaresizliğimiz yüzünden o paraya mecbur kaldığımızın ifade edilmesidir.
Düşünün; hastasınız, ilaç da buluyorsunuz ama paranız yok. Hastasınız, ilaç buluyorsunuz, ödemek için paranız da var ama daha iyi alıcılar olduğu için o ilacı size satmıyorlar.
Şimdi yine hastasınız, ilaç buluyorsunuz ve paranız (faiziniz) yeterli, ilacı size satmaya razı oluyorlar.
Eczacıyı mı suçlarsınız, sizi hasta edenleri mi?
KKM’de yeniden artış başlayabilir
Kur korumalı mevduatta doğrudan TL ile açılanlar vade bitiminde yenileme olmadığı için muhtemelen tümüyle bitti ve toplam KKM’deki gerilemede neredeyse durdu.
Nisanın ilk haftasındaki düşüş yalnızca 2.2 milyar lira oldu. KKM, 5 Nisan’da 2 trilyon 274.3 milyar liraya geriledi.
Geçtiğimiz günlerde en çok konuşulan konu, Merkez Bankası’nın 2023 yılını hemen hemen tümü KKM kaynaklı olmak üzere 818 milyar lira zararla kapatmasıydı.
Ama ekonomi yönetimi öyle bir açmaz içine girmiş görünüyor ki, bir yandan KKM kamburundan kurtulmak isteniyor, bir yandan da “Ya döviz dönüşümlü KKM’de çözülme olur da fiziki bir döviz talebi doğarsa” diye endişe ediliyor. Bunun için de KKM’de olabilecek çözülmeye karşı yeni KKM hesabı açılmasına olanak tanınacak adımlar atılıyor. Bu amaçla gerçek kişilere bankalarda 31 Mart tarihinde var olan döviz tevdiat hesaplarını KKM’ye dönüştürebilme olanağı sağlandı. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde çıkışlar durur ve yeni girişler yaşanırsa KKM yeniden artışa geçebilir.
KKM’de en düşük faizin, yüzde 50’lik politika faizinin yüzde 80’i olan yüzde 40 düzeyinde bulunduğunu da hatırlatalım.