ECZACIBAŞI Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, 1990’lı yıllarda bir iş görüşmesi için Walmart’ın Bentonville’deki (Arkansas, ABD) merkez ofisine gitti.
Başkan Yardımcısıyla görüşmesini tamamladığında New York’a telefon etmek için izin istedi. Bentonville’de bulundukları bölge cep telefonlarının kapsama alanı dışındaydı.
Walmart Başkan Yardımcısı, asistanına “Misafirimizin telefonunu bağlayın lütfen” demek gibi bir girişimde bulunmadı. Zaten ortada asistan da görünmüyordu.
Eczacıbaşı’nı binanın girişindeki telefon kulübelerine yönlendirdi:
- Telefon kulübelerinden New York’u arayabilirsiniz.
Bülent Eczacıbaşı, özel telefon görüşmelerini yapmak isteyen Walmart çalışanlarıyla birlikte bir kulübenin önünde sıraya girdi. 25 cent çıkarıp New York’u aradı.
Eczacıbaşı, telefon kuyruğunda beklerken şöyle düşündü:
- Walmart Başkan Yardımcısı aslında bana karşı nezaketsizlik yapmış değil. “Biz her kuruşu tasarruf ederiz, en düşük ürün fiyatlarına dönüştürürüz” şeklindeki Walmart stratejisi ve kültürünün gereğini yerine getirdi.
Aklından şu da geçti:
- Eminim Başkan Yardımcısı da kendi özel telefon görüşmeleri için aynı kulübeleri kullanıyor.
Anısını aktardıktan sonra Walmart’la ilgili şu yorumu yaptı:
- Dünya liderinin süpermarketlerinde olağanüstü bir mekan tasarımı, inanılmaz bir servis beklerseniz yanılırsınız. Walmart mükemmel bir kuruluş değil ama stratejisi mükemmel. “Her gün en düşük fiyatlar buradadır”diyerek rakiplerinden farklılaşıyor.
Ardından Eczacıbaşı Topluluğu seramik sağlık gereçleri şirketi VitrA’ya değindi:
- 1980’li yıllarda başlatılan dışa açılma çalışmalarıyla özellikle Batı Avrupa pazarlarında önemli başarılar elde edildi. Bu süreçte VitrA’nın üretim tesislerine, organizasyonunun ve sistemlerinin geliştirilmesine büyük yatırımlar yapıldı.
VitrA fabrikalarının kendi alanında Avrupa’nın en büyük üretim tesisleri olduğunu irdeledi:
- VitrA, 1998’de TÜSİAD-KalDer Ulusal Kalite Büyük Ödülü’nü, 2000 yılında da Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı’nın büyük kuruluşlar dalında başarı ödülünü kazandı.
Bu ödülün anlamının altını şöyle çizdi:
- Yani, “mükemmellik”te bizi geçen yoktu.
En iyiler arasında öne çıkmak için bunların yeterli olmadığını vurguladı:
- VitrA, ürünlerini rakipleriyle aynı ülkelerde pazarlıyor. Tasarımda, kalitede onlar kadar mükemmel. VitrA’nın bundan sonra dünyanın sayılı üreticileri arasındaki konumunu yükseltmesi rakiplerinden farklılaşma başarısına bağlı olacak.
İnovasyon ve yeni teknolojilerin bunun yolunu gösterdiğini kaydetti:
- VitrA, farklılaşabildiği ölçüde kendini “mükemmelleşme girdabı”nın dışına atacak, “dünya markası” sıfatını hak edecek.
Bu konuda şu örneği verdi:
- Banyo gereçleri alanının dünya lideri, Japonya’nın Toto firması. Toto, öncelikle tek ürüne, klozete odaklanarak bu noktaya geldi.
Kitabın bu bölümünü şu mesajla noktaladı:
- Benzer bir stratejiyi uygulamak isteyenlere, hodri meydan…
Eczacıbaşı, kitap için düzenlenen buluşmada Nilay Örnek’in moderatörlüğünde soruları yanıtlarken de “mükemmellik” üzerinde durdu:
- “Mükemmellik” sözcüğü bazen aklımızı karıştırıyor. Tanımı gereği erişilmesi mümkün olmayan bir durumu anlatması bir yana, mükemmellik çabası özel yaşamda olduğu kadar iş yaşamında da bize bazen yarardan çok zarar verebiliyor.
Bu durumu şöyle örnekledi:
- Mükemmellik örneğin karar sürecini uzatıyor ve kritik gecikmelere neden olabiliyor. Siz mükemmel ürünü pazara verinceye kadar rakibiniz mükemmel olmayan benzer bir ürünle pazarda aşılması zor avantaj sağlamış oluyor, ürününü zamanla mükemmele yaklaştırıyor.
Bülent Eczacıbaşı’nı dinlerken Koç, Sabancı ve Eczacıbaşı Grubu başta olmak üzere, Türk şirketlerinin “Avrupa Kalite Ödülü” yarışını, heyecanını anımsadım.
O heyecana gazeteler, televizyonlar da ortak oldu… Alınan ödüller gazetelerin manşetlerine, TV’lerin ana haber bültenlerine yansıdı…
O günlerde şirketleri “toplam kalite” ile öne çıkaran “mükemmellik”in “fark yaratma”nın önünde engel olduğu, Bülent Eczacıbaşı’nın kitabına yansıttığı gibi sonradan anlaşıldı…
BÜLENT Eczacıbaşı’nın Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanlığını amcası Şakir Eczacıbaşı’nda devraldıktan sonraki dönemde üst düzey yöneticilerin katıldığı bir yıl sonu buluşması…
O yıl Eczacıbaşı Voleybol Takımı, Avrupa Kupası’nda ikinci olmuş, buluşma aynı zamanda bu başarıyı kutlama ve ödüllendirme törenine dönüşmüştü.
Ödülü vermek üzere sahneye Eczacıbaşı Spor Kulübü’nü Nejat Eczacıbaşı ile birlikte kuran, uzun süre kulüp başkanlığı da yapan Şakir Eczacıbaşı davet edildi.
Şakir Eczacıbaşı, ödülü vermeden önce mikrofonu aldı:
- Ben emekli olduktan sonra Eczacıbaşı’nda çok şey değişmiş. Biz eskiden ikinci olanlara ceza verirdik. Demek şimdi ödül veriliyor.
Bülent Eczacıbaşı, bu anıyı da “Aklımızda Bulunsun” kitabının “Biraz Hafiflesek” bölümünde aktarıp, amcasının sözlerini şöyle yorumladı:
- Şakir Bey’in sözleri salonu kahkahadan yıktı. Orada bulunan herkese takımın zaferlerle dolu tarihini hatırlatmak, herkesi gururlandırmak, aynı zamanda “Çıtayı hep yükseğe koyun” mesajını vermek…
Ardından ekledi:
- Gelin de insanlara baygınlıklar veren uzun konuşmalar yapmadan, mizah içermeyen iki cümlede bunu yapın! Şakir Bey’in o konuşmasına hep beraber gülenler o ödül gecesini hiç unutabilirler mi?
BÜLENT Eczacıbaşı ve Faruk Eczacıbaşı, çocukluk dönemlerinde bir gün babaları Nejat Eczacıbaşı’na adlarını sık sık geçen yöneticiler hakkında sorular sordu.
Nejat Eczacıbaşı, Eczacıbaşı İlaç Fabrikası’ndaki çalışma arkadaşlarının görevlerini anlattı:
O yıllarda 8-10 yaşlarında olan Faruk Eczacıbaşı sordu:
- Peki babacığım sen ne iş yaparsın?
Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, yeni kitabı “Aklımızda Bulunsun”da bu anısını anlatıp ekledi:
- Babam bu hikayeyi büyük keyifle anlatır, şaşırdığını ve cevap veremediğini söylerdi. Babam, Faruk’un sorusunu ciddiye alıp üzerinde düşünseydi, herhalde şöyle yanıtlardı:
Benim işim de karar vermek...