Wall Street Journal yazarı Walter Russel Mead, Davos Zirvesi öncesinde yayınlanan bir yazısında şöyle bir soru sormuştu: “Bu hafta Davos’ta toplanıp dünyanın geleceğini tartışacak olan milyonerler, milyarderler ve diğer katılımcılar bütün yetkinlikleri, deneyimleri, kozmopolit vizyonları ve hatta bütün iyi niyetleriyle, aslında nereye doğru gittiğini bilmedikleri bir trenin birinci mevki vagonunda seyahat ettiklerinin farkındalar mı acaba?”
Çin’den yayılan virüsün dünyayı ve piyasaları nasıl şaşkına çevirdiğini ve Davos’ta öngörülmeyen bir çöküş tablosunun ortaya çıktığını gördükten sonra bu sorunun boşuna sorulmadığını düşündüm bir kez daha. Davos’ta toplanan küresel elitlerin kontrol edemediği, yönlendiremediği bir dünyada yaşıyoruz artık. Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Risk Raporu’nda öne çıkartılan küresel riskler arasında virüs salgını riski yer almıyordu. Davos’ta dünya ekonomisinin gidişatıyla ilgili oturumlarda da dünya ekonomisinde yaklaşmakta olan büyük fırtınadan kimse söz etmedi. Tam tersine, ABD Başkanı Trump’ın ABD’de yarattığı ekonomik mucizeyle ve borsalarda kırılan rekorlarla övündüğü abartılı konuşma etkili oldu ve ABD ekonomisinin gücü konuşulmaya başlandı.
Arz, talep ve borsa şokları
Çin’den dünyaya yayılan virüsün piyasalarda ve dünya ekonomisinde yarattığı şok etkisininin iki temel nedeni var. Birincisi, dünyada küresel arz zincirlerine dayalı bir sanayi yapısının ortaya çıkmış olması. Bu yapıda zincirin halkalarının birinde bir sorunun çıkması bile üretim süreçlerini aksatabiliyor. Çin’deki virüs salgınının küresel arz zincirinin en önemli merkezlerinden birinde patlaması Çin ekonomisini durma noktasına getirmenin ötesinde küresel üretim çarkını etkileyen çok yaygın bir arz şoku yarattı. Hastalığın hızlı yayılması ve dünyanın dört bir yanında pek çok etkinliğin iptal edilmesi, seyahatlerin ertelenmesi ve ekonomik aktivitenin azalması arz şokunun yanısıra bir talep şokunun da yaşanmasına yol açtı. Pek çok ülkede sağlık sistemlerinin bu salgına hazırlıklı olmaması ve salgının ne kadar süreceğinin bilinmemesi de bu etkiyi katladı.
Dünya borsalarında bu kadar büyük bir şok yaşanmasının ikinci nedeni ise ABD’deki borsa balonunun şişmesi için her şeyin yapılmış olması. Trump başkanlık koltuğuna oturduğu günden itibaren kendi başarısını borsa endekslerindeki yükselişe bağladı, borsalarda 2009 yılında başlamış olan yükselişin sürmesi için elinden gelen her şeyi yaptı. 2008 krizinden çıkış sürecinde başrolü oynayan ABD Merkez Bankası’nın (Fed) sınırsız likidite yaratarak faizleri düşürme politikasına, Trump’ın tehditlerinden de etkilenerek devam etmesi borsa balonunun daha da çok şişmesine katkıda bulundu. Trump’ın hedefi bu tımanışı Kasım’daki başkanlık seçimine kadar sürdürmekti ancak Koronavirüs salgını buna engel oldu. Borsa balonunu şişirenler de bunun kalıcı olamayacağını biliyordu aslında, virüs balonu patlatınca borsalar hızla hava kaçırmaya başladı. Dünya borsaları da ABD borsalarını izledi.
Petrol şoku ve IMF’nin önerisi
Dünya virüs şokunu yaşarken petrol üretiminde büyük pay sahibi iki ülkenin, Suudi Arabistan ile Rusya’nın başlattığı kavga ise petrol fiyatında şok bir düşüşün yaşanmasına yol açtı. Bu ortamda bundan sonra nelerin yaşanacağını kestirmek daha da zorlaştı. Bir kere virüs krizinin bundan sonraki yayılma sürecini ve etki derecesini tahmin etmek çok zor. İkincisi, virüs krizinin dünyada doğuracağı ekonomik sorunlarla ve ortaya çıkacak maliyetle ilgili olarak yapılan tahminlerin de pek kıymeti harbiyesi yok bence.
Bundan sonra yapılması gerekenler konusunda başekonomist Gita Gopinath’ın imzasıyla yayınlanan IMF açıklamasında ise dikkate değer bazı saptamalar yapılıyor. Virüs kriziyle tetiklenen gelişmelerin dünyada yarattığı arz ve talep şoklarının şirketlerle çalışanları ve tedarikçileri, üreticilerle tüketiciler, kredi verenlerle kredi kullananlar arasındaki ilişkileri etkileyeceği belirtilerek her ülkede bu ilişklerin kriz koşullarında nasıl yönetileceğinin önem kazandığı vurgulanıyor.
Kamu harcamalarında insan sağlığını gözetmenin birinci öncelik olmasının önemi vurgulandıktan sonra krizden en olumsuz etkilenecek sektörlerin ve işyerlerinin desteklenmesi, işini kaybedenlere özel destekler sağlanması, firmalara kredi akışının sürmesi için gerekli adımların atılması, merkez bankalarının desteğini sürdürmesi ve belki de en önemlisi, 2008 krizinde olduğu gibi G-20 ülkelerinin başını çekeceği bir uluslararası işbirliği ortamı yaratılmasının önemi vurgulanıyor.