Versailles’ın camlarından, sürdürülebilir ve hafif inşaata 358 yıllık yolculuk

Didem Eryar ÜNLÜ YAKIN PLAN

Saint-Gobain Grubu 1665 yılında Fransa’da 25 kraliyet fabrikasından bir tanesi olarak kuruldu ve cam atölyesi olarak Versailles Sarayı’nın camlarını üretti. 358 yıl sonra bugün, 75 ülkede 170 bin çalışanı ile inşaat, mobilite ve sanayi pazarlarına yönelik malzemeler ve çözümler tasarlıyor, üretiyor ve dağıtıyor.

Saint-Gobain Türkiye Mimari Çözümler Müdürü Kubilay Büyüklü, “Grup, yüzyıllardır özellikle yapı sektöründe geleceğe yön veriyor. Bugün; sürdürülebilir ve hafif inşaatta dünya lideri olarak konumlanıyor” diyor.

Türkiye’de aralarında Weber, Chryso, Abrasives ve iştiraklerinden İzocam, Rigips ve Dalsan’ın da bulunduğu 13 markası ve 19 üretim tesisi bulunan Saint-Gobain Grubu, kaynakların verimli kullanılması, iklim değişikliği ve sürdürülebilir yapıların inşası gibi konuları temel alıyor. Kubilay Büyüklü ile yapı sektöründeki dönüşümü konuştuk:

Sektör yeni teknolojilere yöneldi

“Yapı sektörü, insanlığın ve gezegenin karşı karşıya olduğu başlıca günümüz sorunlarının merkezinde yer alıyor. Bu sorunların başında iklim krizi, enerji krizi, hızlı kentleşme, halkın konut ihtiyacını gidermekte yaşanan güçlük ve doğal kaynakların gerektiği şekilde korunamaması geliyor. Dolayısı ile yapı sektörü açısından sürdürülebilirlik; çevre dostu, daha az enerji tüketen, daha az CO2 salınımı yapan ve daha az atık üreten binaların tasarımı ve inşasını kapsıyor. Sürdürülebilir bir dünya için çevreye ve doğaya daha az zarar veren, doğal kaynakların daha etkin kullanıldığı, karbon salımının düşük, enerji verimliliğinin yüksek olduğu yeşil binalar tasarlanması gerekiyor. Özellikle son dönemde, dünyada ve ülkemizde yapı sektöründe müşteri beklentileri ve taleplerinin hızla değişmesi ve bu taleplerin inşaat maliyetlerini de yükseltmesi sektörün yeni teknolojilere yönelmesini zorunlu hale getirdi. Yapı sektörünün yeni bir değişimin içinde olduğu ve gelecekte de sektörde rekabet ortamını teknolojik gelişmelerin belirleyeceği aşikâr.”

Dönüşümün anahtarları

“Yapı sektörü, sürdürülebilirlik bağlamında hem çevresel hem de toplumsal olarak önemli bir dönüşüm yaşıyor diyebiliriz. Bu dönüşümün anahtar bileşenlerinden bir tanesi enerji verimliliği. Sektörde giderek artarak enerji verimli binaların tasarımı ve inşası teşvik ediliyor. İyi yalıtılmış binalar, enerji tüketimini azaltarak sera gazı emisyonlarını düşürmeye yardımcı oluyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının binalarda kullanılması da her geçen gün yaygınlaşıyor. Yeşil bina sertifikasyon programları, binaların çevresel sürdürülebilirlik kriterlerine uygunluğunu belgeleyen ve teşvik eden önemli araçlar arasında yer alıyor.

Diğer yandan geri dönüşümlü malzemeler büyük önem taşıyor. Yapı malzemelerinin üretiminde ve inşaatında geri dönüşümlü malzemelerin kullanımında ciddi artışlar gözleniyor. Bu durum kaynak kullanımını azaltırken atıkları azaltmaya yardımcı oluyor.

Bir diğer anahtar bileşenimiz su verimliliği diyebiliriz. Armatürler ve sulama sistemleri gibi teknolojilerin kullanımı, su tasarrufunu teşvik ediyor. Yağmur suyu toplama ve geri dönüşümü de yaygın hale gelmeye başladı. Dijital teknolojiler ve akıllı bina sistemleri, enerji yönetimi, güvenlik ve konfor açısından daha verimli binaların tasarımını ve işletimini kolaylaştırıyor.

Tabi ki, bu dönüşümün bir de sosyal ve sağlık faktörleri var. Sadece çevresel sürdürülebilirlik değil, aynı zamanda binaların iç mekân kalitesi, insanların sağlığı ve konforu gibi sosyal ve sağlık faktörleri de göz ardı edilmemesi gereken önemli noktalardan.”

Dayanıklı ve sürdürülebilir binalar

“Dayanıklı ve sürdürülebilir şehirleri oluşturan binalarımız, en temel barınma ihtiyacımızı karşılayan unsur olarak karşımıza çıkıyor. Önümüzdeki dönemde şehirlerimizin dayanıklı ve sürdürülebilir olmasını hedefl iyorsak aynı yaklaşım ile binalarımızın da dayanıklı ve sürdürülebilir olmasını hedefl emeliyiz. Binalarımızı yapı fiziği gerekliliklerini göz önünde bulundurarak tasarlamalıyız. İnsankonforunu optimum seviyede sağlayacak iç mekân konforunu oluşturmak, en kritik yaklaşım olarak karşımıza çıkıyor. Saint-Gobain olarak iç mekân konforunun da alt bileşenleri olan deprem güvenliği, ses yalıtımı, yangın güvenliği, su yalıtımı gibi binanın temel ihtiyaçlarını sağlayacak sistem tasarımlarını destekliyoruz. Bu noktada farklı bina tipolojilerinde temelden çatıya kadar her noktasına dokunacak ve yapı fiziği gerekliliklerini karşılayacak geniş bir çözüm yelpazesine sahibiz.”

Tüm yazılarını göster