Türkiye’de yayınlanan verilerin kalitesi ve ne derece güvenilir oldukları artık yoğun biçimde tartışılıyor. Oysa birkaç yıl öncesine kadar böyle bir tartışma olduğunu hatırlamıyorum. Bu önemli bir ekonomik sorun ve ülkeye ilişkin risk algılamasına olumsuz etki yapıyor.
Kırılgan ülkelerde kırılganlıkları azaltacak bir ekonomik program uygulamıyorsanız her an kriz tetikleyici gelişmelere açık olursunuz. İktisatçılar şunu iyi biliyorlar: Kırılganlıklar azalmıyor tesrine artıyorsa bu sürdürülemez bir durumdur. Ancak işin nerede kopacağını söylemek mümkün değildir. Her sürdürülemez durum bir müddet sürdürülebilir. Ta ki tetikleyici bir unsur devreye girene kadar. Bir örnek: 2011’de Yunanistan kendini derin bir krizin içinde bulundu. Borcunu ödeyemeyeceği ortaya çıktı. Küresel kriz nedeniyle ekonomik kırılganlıkların arttığı Yunanistan’da 2009-2011 döneminde bir de kamu maliyesi istatistiklerinin güvenilir olmadıklarını gösteren bir dizi gelişme yaşandı. Euro Bölgesi’nde kalabilmek için gerekleri koşulları sağlayabilmek adına kamu borcu ve bütçe açığı rakamlarının olduklarından çok düşük gösterildikleri anlaşıldı. Eylül 2011 ortasına gelindiğinde risk primi 5000 baz puana sıçramıştı. Krizi tetikleyen unsur Yunanistan küresel kriz sonrasında hükümet yetkililerinin artarda yaptıkları açıklamalar oldu. Hükümet değişikliği olduğunda, yeni hükümet Yunanistan’ın kamu borcu ve bütçe açığı rakamlarının gerçeği yansıtmadığını duyurdu. Yukarıya doğru önemli bir güncelleme yapıldı. Daha sonra bir hükümet değişikliği daha oldu. O hükümet de bir önceki borç ve bütçe rakamlarının makyajlı olduğunu açıkladı. İki veri yine yukarıya doğru güncellendi.
Türkiye’de özellikle enflasyon verileri üzerinde yoğun tartışmalar var. Enflasyonun olduğundan düşük ölçüldüğü ileri sürülüyor. Bu ‘güvenilirlik’ tartışmasını bir tarafa bırakıyorum. İstatistiklere ilişkin bu kadar ilgi çekmese de başka bir sorun daha var: Kalite sorunu. O da önemli.
“Parasal İktisat: Kuram ve Politika” kitabımın yedinci baskısı için klavyenin başına oturdum. Son baskıdaki bazı bölümleri değiştiriyorum. Yeni teorik gelişmeleri de içersin istiyorum yedinci baskı. Ayrıca Türkiye’ye ilişkin tüm grafik ve verileri yeniliyorum. Teorik gelişmelerden kaynaklanan bölüm değişikliklerinin asıl vaktimi alacak kısım olacağını düşünüyordum. Oysa asıl sorun verileri güncellemekteymiş. Falanca tarihten itibaren hareketini çizdirdiğim filanca veriyi artık eski baskıdaki tarihten itibaren bulmak mümkün değil. Çoğu veri güncellenmiş ve o kadar eskiye gitmiyor çoğu. Cari GSYH’ye oranlar ise tam bir keşmekeş. 1998’den bu yana 3 kapsamlı güncelleme var. Hadi ben yeni baskıdaki grafikleri o kadar eskiye gitmeden çizdiririm. Peki, bu verileri kullanarak Türkiye ekonomisine ilişkin analiz yapanlar ne olacak? Yıllar önce TCMB’nin Araştırma Bölümü’nde ekonomik modelleme ekibinin başındaydım. Mesela o ekip için böyle bir sorun tam bir kabus olurdu. Eski verileri kullanarak teknik modeller yardımıyla ileriye doğru tahminler yapanlara Allah kolaylık versin. Türkiye’nin tüm istatistiklerini ciddi biçimde gözden geçirmesi gerekiyor. Bu görev sadece TÜİK’e düşmüyor, veri üreten başka kurumlar da var.