Tak tak tak… -Kim o? –PDF’iniz var. –Gece yarısı mı? –Evet, acil… Yok, yok... Öykü böyle gelişmedi… Bir gece yarısı, Resmi Gazete’nin kapsına bir PDF terk edildi… Sahibi meçhul; üzerinde bir not iliştirilseydi belki de şöyle yazacaktı; “ben bakamıyorum, onu iyi okullarda okutun…”
Sahibi meçhul bir Orta Vadeli Programı, gece yarısı kapımızda buluverdik. Sorduk, soruşturduk; Merkez Bankası’nın haberi yok. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın da bilgisi dışında… Peki, ana babası kimdir? Ara ki bulasın… Duyumlar; Saray’dan biri(ler)inin peyda ettiği ve gece yarısı Resmi Gazete’nin kapısına bıraktığı…
Peki ya içindeki onca veri, rakam, bilgi, ifade, taahhüt, tahmin? Dilin kemiği yok derler ya dilediğin gibi çevir ve konuş. Aslında Excel’in de öyle… Rakam-obur tabloları, grafikleri alt alta sırala, al sana program… İster adın YEP (Yeni Ekonomi Programı) de ister OVP. Nasılsa sahibi meçhul…
Ancak sorun şudur ki senin salladığın verileri, birileri ciddiye alıyor, ona göre hesap kitap yapmaya çalışıyor. Misal OVP’yi son 2 gündür yüzlerce insan, uzman; anlamaya çalıştı, akıl yürüttü, fikir geliştirdi. Çünkü veriye saygı duymak istiyorlardı.
VERİYE GÜVEN KAYBOLDUĞUNDA…
Fakat bunu başaramadılar. Misal sağlık verilerini çarpıtabilir ve iç siyasette yandaşına üfürebilirsin de elin İngiliz’i onları “güvenilmez” bulur ve seni kırmızı listeden çıkarmaz. Misal enflasyon verilerini talimatla TÜİK üzerinden servis edersin de inanılmayınca ENA, İTO ve diğerlerine itibar edilir.
Türkiye, veri dürüstlüğünü kaybetmiştir. Bu, başımıza gelebilecek belaların en büyüklerindendir. Zira ölçemezsen bilemezsin, bilemezsen yönetemezsin. Eskiden bunu denemiş ve fena halde çuvallamıştık. Devletin resmi ama gayriciddi veri üreticisi TÜİK, yalan makinesine dönüşüvermiştir.
İşsizlik, enflasyon, salgın, büyüme ve diğerleri… Eğer doğru verilerle yola çıkmaz isek, kendimizi kandırırız. Geçenlerde yaylada birine soru sordular; “memura zam yüzde kaç oldu?” diye… Adam; parti üyesiymiş; “Yüzde 38 net” deyiverdi. Sordum; “emin misin?” diye. Cevap; “Tabii ki eminim…”
Yalanı böylesine pervasızca sarf edersen, yalancı çoban olmanın ötesine geçersin ve helâk olursun. Eski dilde yalanın adı “kezzap” idi. Kezzap, yani yakıcı, yani asit, yani mahveden… Veri, dürüstlüğünü kaybetmeye görsün, eğrin doğruna karışır ve sonunda pişman olursun.
İKİ SORU İKİ CEVAP
1-TÜİK’e güvenmiyorsak kime güveneceğiz?
Aslında her veriye temkinli yaklaşmalı, akıl süzgecinden geçirmeli, farklı kaynaklardan doğrulamalı… İnternet herkesin cebinde ve sorgulayan bir zihin yapısında isen, veri sahtekarları seni kolayca etkileyemez. Veriyi kontrol et, körü körüne inanma…
2-Verinin güvenilirliği nasıl anlaşılır?
Akla yakın olmalı, söylenenden önce söyleyene bakmalı, propaganda malzemesi, reklam kokan, abartılı veriden uzak durmalı… Enflasyon %19 derken pazardaki fiyatlar %50 zamlanmışsa o veriyi ciddiye almamalı… Veri, onu üreten kurumun saygınlığı kadar güvenilir olacaktır.
MÜŞTERİ VERİNİMETİMİZDİR
Eskiden “müşteri, velinimetimizdir” yazardı dükkânların duvarında. Anlatmak istediği müşteri sayesinde kazandığımızdı. Şimdi veri, veli oldu. Yani yüce, bilen, bildiren… Veri, her şey ise onun güvenilirliği, doğruluğu, işe yararlığı önem kazandı.
Herkes veri kullanır ve herkes veri üretir. Eğer güvenilir veri talep ediyorsan, sen de gerçeği söyle, çarptırma, abartma, saklama… Unutma ki köyün girişinde söylediğin yalana, köyün çıkışında sen de inanırsın… Hele ki sosyal medyanın böylesi yaygın kullanıldığı zamanda…
Veri; servettir. Onu koru… Yalan veri, bumerang gibidir zira atanı vuran alete dönüşebilir.