Veri: Dostunuz mu düşmanınız mı?

Burak DALGIN Dünya Penceresi

Başlığa bakıp ‘o nasıl soru?’ dediğinizi duyar gibiyim. Daha çok veriye sahip olmak daha iyi karar almak demek değil mi? Her zaman değil. Veriyi nasıl topladığınıza, nasıl işlediğinize ve en önemlisi karar alırken kullanıp kullanmadığınıza göre cevap değişir.

BİR: VERİ TOPLAMA. Günümüzün en büyük avantajlarından biri veri bolluğu. Öyle ki, 2010’da bir yılda ürettiğimiz veriyi artık sadece altı günde oluşturuyoruz! 2010-2025 büyümesinin 90 kat olması öngörülüyor. Öyle ya, elektronik ödemelerden sosyal medya mesajlarımıza, dijital ayak izimizi her yere bırakıyoruz. Sensörler, kameralar ve cep telefonu sinyalleri vasıtasıyla neredeyse her hareketimiz izlenebiliyor. Şirketler arası değer zincirinin dijitalleşmesi, pek çok işlemin takibini mümkün kılabiliyor. Bulut bilişim ve veri depolamanın ucuzlaması sayesinde tüm bunlar -düzenlemeler çerçevesinde- toplanabiliyor. Bu büyük avantaj, bazen de soruna dönüşüyor; her şey, hiçlik haline geliyor. Şirketler kendilerini veri çöplüğünde çırpınır halde buluyorlar. Hangi veriyi ne için izleyeceğini bilmek ve seçerek toplamak bu yüzden önemli.

Bir diğer önemli konu, verinin temizliği ve uygunluğu. Veri girişini yapanın titizliği, form kullanılıyorsa çapraz sorularla cevapların teyidi, verinin toplanma amacına göre geniş ve yüzeysel (binlerce kişilik anket) veya dar ve derinlikli (odak grup çalışmaları) yöntem kullanması ilk akla gelenler.

İKİ: VERİ İŞLEME. Doğru veriyi topladıktan sonra iki önemli adım atmak şart: bildiğimiz analizleri yapmak ve bilmediğimiz mesajları keşfetmek.

İlki, daha geleneksel konuları kapsıyor. Pazar payı, çalışan memnuniyeti, tahsilat gün sayısı gibi verilerden oluşan hedef performans sistemimizi (‘balanced scorecard’) beslemek. İkincisi, gürültü içindeki sinyali işitebilmek. Büyük veri kabiliyetlerini geliştirerek ve yapay zeka destek sistemlerini devreye alarak veri setinde saklı bilgiyi ortaya çıkarmak. Daha fazla veri geldikçe daha iyi neticeler verecek olan bu yaklaşım bize ‘bilmediğimizi bilmediğimiz’ şeyleri söyleyebilir. Şirketinizde her iki kabiliyet de yoksa, herhangi bir veri toplamadan önce bunları kurmanızı öneririm.

ÜÇ: VERİ İLE KARAR ALMA. Gelelim işin en bariz gibi görünen, ancak en sık atlanan ve çoğunlukla tüm faaliyeti öldüren adımına. Veri ile karar alma/ icraat yapma.

İş hayatımda verilerle kavga edilen o kadar çok toplantıya katıldım ki! Satışlar düştüğünde ‘o hafta havalar kötüydü’, kâr marjı azaldığında ‘toptan müşterilerimiz bu aralar çok istekli’ gibi cevaplar öyle yaygın ki. Bunun ‘aslında kilo verdim ama baskül yanlış tartıyor’ ifadesinin kurumsal versiyonu olduğunu söyleyebiliriz. Elbette verilerde mevsimsellik, tek seferlik olaylar, ölçüm yöntemi gibi faktörler olabilir (baskül gerçekten bozuk olabilir!). Ancak şirketinizde sürekli bahane bulunuyor, ısrarla rakamlarla kavga ediliyor, hoşa gitmeyen veriler gözardı ediliyorsa, alarm zilleri çalmalı.

Esas soru şu: veriler umduğunuz gibi çıkmazsa tahminlerinize, temennilerinize, tecrübelerinize mi güveneceksiniz, analizlerinize mi? Kolay görünen, zor bir soru.

Özetle, ne amaçla topladığınızı bilmediğiniz veriden size hayır gelmez. Analiz edip bilgiye dönüştürmediğiniz veriden size hayır gelmez. Cilalı sunum sayfalarında terk ettiğiniz, kararlarınızda kullanmadığınız veriden size hiç hayır gelmez.

‘Sanat sanat için’ olabilir, ama ‘veri veri için’ değildir.

Tüm yazılarını göster