Vergisiz asgari ücret topluma değil, işverene yaradı

Caner Samancı

Vergi Müfettişi – Ekonomist

canersamanci@gmail.com

21.12.2021 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 7349 Sayılı Kanun’la 2022 yılı başından itibaren geçerli olmak üzere hizmet erbabına yapılan ücret ödemelerinin asgari ücrete isabet eden kısmı Gelir Vergisi’nden müstesna tutuldu. Ücretler üzerinden hesaplanan gelir vergisinin beyan ve ödeme yükümlülüğü işveren tarafında olduğundan yazının tamamında, gelir vergisi istisnasının, ücretlinin işverene maliyetini düşürücü etkisi merkeze alınarak değerlendirmelerde bulunulacağını hatırlatalım.

Düzenlemenin getirildiği dönem kur şoklarının etkisiyle dolar bazında yarıya yakın düşüş kaydeden asgari ücretin telafisi maksadıyla hükümetin işveren tarafının yüklendiği ücret vergi gelirinden feragat etmek suretiyle 2021 yılı enflasyon oranın üzerinde ilan edilen asgari ücret zammı ile beklenen maksat alım gücünün iyileştirilmesiyse de bugün gelinen noktada amacın hasıl olmadığını gözlemliyoruz.

Vergisiz asgari ücretin bütçe maliyeti ve enflasyonist etkisi

TÜİK verilerinden 2024 yılında yaklaşık 15,5 milyon civarında bir ücretli çalışan sayısı olduğunu biliyoruz. 17.002 TL olan net asgari ücretin vazgeçilen %15 vergisi 2 bin 550 TL. Yürürlükten kalkan asgari geçim indirimi uygulamasının mütevazi bir yaklaşımla %75’inin çalışanlara geri ödendiğini varsayarsak bu tutar her bir çalışan için ortalama 650 TL’ye tekabül ediyor. Dolayısıyla işverenlerin her bir çalışan için ödemediği bu tutarın 16 milyon çalışan üzerinden hesapladığımızda devlet bütçesine aylık maliyetinin 10,08 milyar TL, senelikte ise 120,90 milyar TL olduğunu görüyoruz. Bir nevi kamu harcaması mahiyetinde olan bu tutarın enflasyonist etkileri ise bonus niteliğinde.

Devlet, SGK primlerinin de sponsoru

Net 17 bin 2 TL olan asgari ücretin işverene maliyeti brüt olarak 23 bin 502 lira 94 kuruş. Aradaki 6 bin 500 TL fark işçi ve işveren sigorta primi olarak SGK’ya ödeniyor. İşveren tarafı 23 bin 502 lira 94 kuruşu Kurumlar Vergisi matrahından gider olarak indirebilmekte. Bu tutarın gider olarak gösterilmesi KV oranı %25 olduğu için 5 bin 875 TL daha az vergi ödenmesi anlamına geliyor ki bu da bir işçinin SGK primlerinin %90’ı ediyor. Özetle 17 bin 2 TL ücret alan her bir asgari ücretli için işveren, vergi etkisi arındırıldığında 17 bin 630 TL net maliyete katlanıyor.

Konuya farklı bir yaklaşım getirecek olursak bir işletmenin istihdam ettiği ilave birim personel için işçi ve işveren SGK primlerinin %90’ının doğrudan ve dolaylı olarak Hazine tarafından karşılanmak suretiyle kar elde etme hedefi olan her bir işletmeye, her bir personel için devletin sponsor olduğunu söyleyebiliriz.

İşsizlik oranı ve şirket karlılıkları ne durumda?

Yukarıdaki netleştirmeden, işletmeler nezdinde asgari ücretli çalışan için, brüt maliyet 23 bin 502 lira 94 kuruş olmasına karşın nihayeten ödenilen net ücretin yaklaşık %10 üzerinde bir maliyetle istihdam olanağı sağlandığı, kalan tutarınsa Hazine tarafından karşılandığını anlıyoruz. Vergisiz asgari ücretin işçilerin refahına yansıyıp yansımadığına daha sonra değineceğiz ancak sorularımız şunlar: İşletmelerin topluma 120,90 Milyar TL’ye mal olan bu desteğe gerçekten ihtiyacı var mı? Bu devasa maliyet, istihdam artışına olumlu anlamda katkı sağlıyor mu?

Aşağıya alınan TÜİK’in işsizlik oranına ilişkin grafiğinden anlaşılacağı üzere düzenlemenin getirildiği 2022 yılından bu yana istihdamın doğrusal olarak arttığını görüyoruz. Ancak dikkate alınması gereken 2 husus var: Birincisi %50 seviyelerindeki enflasyonun istihdamı besleyici etkisi. Diğeri ise, toplumda yaygın olarak bilinen, başta ev hanımları olmak üzere emeklilik hakkı kazanmak maksadıyla bireylerin bir şirkette çalışıyor gösterilmesinin yukarıda belirtildiği üzere işverene olan maliyetinin cüz’i rakamlara inmiş olması. Sadece bu iki değişkenden arındırdığımızda işsizlik oranındaki azalışı gelir vergisi desteği ile ilişkilendirmek güçleşiyor.

  

Bir diğer konu ise şirket karlılıklarındaki artışlar. Son dönemde hem Türkiye’de hem de dünyada yaşanan enflasyonun talep değil arz kaynaklı olduğu sıklıkla konuşulur oldu. Sıkılaştırıcı para politikaları enflasyonu beklenildiği ölçüde dizginleyemiyor. Bu durumda gözlerin çevrildiği arz tarafında yapılan çalışmalar; bu ihtimali doğrular nitelikte. IMF’in geçtiğimiz senenin sonunda yayımladığı bir çalışmaya göre Euro bölgesinde fiyat artışlarının %45’i kar oranlarındaki artıştan kaynaklanırken ücret maliyet artışlarının etkisi %4,5 ile sınırlı kaldı. Türkiye’de de durum farklı değil. Dr. Osman Berke Duvan’ın “COVID-19 Sonrası Türkiye’de Şirket Kârlarının Enflasyona Katkısı” başlıklı makalesinden alınan grafik 2’de durumu gözler önüne seriyor:

Gelir vergisi desteğinin kaybedeni hanehalkı ve Hazine

İlk 9 aylık gerçekleşmelere göre bütçe açığı 1 trilyon TL’ye dayanmış durumda. Bütçe gelirlerini artırmak amacıyla sürekli olarak vergi paketleri gündeme gelirken yukarıda yer verilen hesaplamaya göre bütçe açığının %10 kadarı vergisiz asgari ücret politikasından kaynaklanıyor. Ezcümle bu programın kaybeden tarafında hazine ve dolayısıyla 85 milyon vergi mükellefi var.

Ekonomiyi soğutmaya yönelik adımlarda ilk akla gelen tüketimin kısılması olduğundan yüksek enflasyon karşısında eriyen asgari ücrete Temmuz iyileştirilmesi yapılmadı. Artan tüketici faizleri ve son tüketiciye yönelik olarak getirilen vergilerle dolaylı vergilerin payının artırılması hanehalkını iyice sıkıştırmış durumda. Öyle ki yılbaşından bu yana %35,86 olarak hesaplanan enflasyon, asgari ücretin alım gücünü 12 bin 514 liraya kadar düşürmüş oldu. Her halde, asgari ücretin vergilendirildiği 2022 yılı öncesine göre asgari ücretin alım gücünün azalmış olduğunu ve/veya ücretlilerin refahının daha iyiye gitmediğini tüm bu verilerden münezzeh olarak yaşıyor, hissediyoruz.

Tüm yazılarını göster