Bu köşede 2 Aralık tarihinde yayınlanan makalede bir yargı kararı üzerinden, sat-kirala-geri al uygulamasında, istisna kazancın satışın yapıldığı yılı izleyen yıl yerine daha önceden, satışın yapıldığı yılda fon hesabına alınmasının istisna uygulamasına engel olup olmayacağını yazmıştım.
Bugün şekli bir yükümlülüğün değil esasa ilişkin, özünde birbirine benzeyen iki uygulamanın zamanlamasından bahsedeceğim. Zarar mahsup zamanı ve şüpheli alacak karşılığı uygulamasında zamanlama. Bu unsurlar, matrah azaltıcı unsurlar ve zamanında kullanılmayıp daha sonra kullanılması durumunda genel olarak verginin erken ödenmesi söz konusu. Bunda ne sakınca var denebilir. Konumuz bu.
Şüpheli alacak karşılığının ne zaman ayrılabileceği konusu açık değil.
Gelir İdaresi öteden beri karşılığın, alacağın şüpheli hale geldiği hesap döneminde ayrılabileceği görüşünde. Alacak için dava açıldığı yıl karşılık ayrılmazsa, sonraki dönemlerde dava devam ediyor olsa da karşılık ayrılmasını İdare kabul etmiyor.
Konuyla ilgili farklı yargı kararları var. Görebildiğim kadarıyla, alacağın şüpheli hale geldiğinde karşılık ayrılabileceği, sonraki yıllarda karşılık ayrılmasının kabul edilmeyeceği yönünde çok sayıda karar var. Bu kararlara örnek olarak; Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 12.11.1999 tarih ve E:1999/102 K:1999/480 sayılı kararı ve benim tespit edebildiğim en yeni tarihli karar olarak da Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 27.07.2003 tarihli bir kararı söylenebilir. Buna karşılık, sayıca daha az olabilir ama kayda değer sayıda ve yeni tarihli bazı yargı kararına göre ise alacağın dava veya icra safhasına geldiği yıl karşılık ayrılması zorunlu değil, daha sonraki yıllarda da karşılık ayrılabilir. Bu kararlara örnek olarak da Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 13.02.2014 tarih ve E:2010/3320 K:2014/805 sayılı kararı ile Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin 24.06.2020 tarih ve E:2019/1650 K:2020/448 sayılı Kararı ve Samsun Bölge İdare Mahkemesi’nin 12.11.2020 tarih ve E:2020/168 K:2020/449 sayılı Kararı’nı söyleyebilirim. Bu kararların üçünde de; alacağın, şüpheli hale geldiği tarihte karşılık ayrılmasını zorunlu kılan bir hüküm olmadığı, önemli olanın, alacağın ilgili maddede gösterilen niteliklere sahip olup olmadığı hususunun olduğu, dönemin değişmesiyle alacağın şüpheli olma niteliğini kaybettiğinin kabulünün, Kanun’da öngörülmeyen, bu nedenle de kanunla tanınan bir hakkın bertaraf edilmesi anlamına geleceği, bu durumda, şüphelilik hali devam eden alacaklar için sonraki dönemde karşılık ayrılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçeleri ön plana çıkıyor.
Ben dava açıldığı yıl karşılık ayrılmamışsa sonraki yıllarda da karşılık ayrılmasına izin verilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Daha sonraki yıl karşılık ayırarak erken vergi ödenmesinin kimseye bir zararı olmadığını düşünüyorum. Özellikle büyük ve kurumsal işletmelerde, başka düzenleme ve kurallar nedeniyle veya işletme içi iletişim sorunlarından kaynaklanan nedenlerle ilgili yılda karşılık ayrılmamasının bir hakkı ortadan kaldırması bana doğru gelmiyor. Konunun vergi planlaması yönü olabilir mi sorusuna da cevabım, zarar mahsup hakkının beş yıllık süre sınırı nedeniyle ortadan kalktığı durumlarda olabilir. Bunun için de kanuna özel bir sınırlama koymakta sakınca yok.
Özetle, alacağın şüpheli hale geldiği yılda karşılık ayrılmamasının mükellefe bir avantajı yok. Karşılık ayrılmaması yaygın olarak verginin erken ödenmesi dışında bir sonucu yok. Buna engel olmanın da kimseye bir yararı yok.
Son sözüm; yine de siz, alacağınız şüpheli hale geldiği dönemde karşılık ayırmayı ihmal etmeyin.
Cari dönemde kurum kazancı olmasına rağmen geçmiş yıl zararları mahsup edilmezse, yapılacak uygulama konusunda üç farklı görüş var.
Kişisel değerlendirmeme gelince, öncelikle geçmiş yıl zararlarının niteliğinin istisnalardan ve diğer indirimlerden farklı olduğunu, kaynağı geçmiş yıllardaki giderler olduğu için giderlerle aynı nitelikte olduğunu, bu çerçevede zarar mahsubu zamanında kullanılmazsa yok olacak bir hak olarak görmemek gerektiğini, diğer koşulların yerine getirilmesi durumunda, zarar mahsubunun her zaman yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Sonuç olarak, zarar mahsup olanağı varken yapılmaması durumunda, geçmiş dönem beyannamelerinin düzeltilerek zarar mahsup olanağının kullanılabileceğini ve varsa fazla ve yersiz ödenen vergilerin iadesinin istenebileceğini düşünüyorum. Bu yöndeki yargı kararına katılıyorum. Kullanılmayan zarar mahsup hakkının sonraki yıllarda kullanılabileceği yönündeki yargı kararı dönemsellik ilkesine uygunluk açısından tartışılabilir. Ancak bunda da işin esası itibariyle bir sakınca görmüyorum. Zarar mahsup hakkının daha sonraki bir yılda yapılmasının, erken vergi ödemek dışında bir sonucu yok. Bunu cezalandırmak için de bir neden yok. İade işlemlerini ortadan kaldırdığı için pratik de bir uygulama.
Zarar mahsubuyla ilgili son değerlendirmem de yukarıda şüpheli alacak karşılığıyla ilgili değerlendirmemle aynı. Siz yine de dikkatli olun, sonradan telafi edilemez zararlarla karşılaşmamak için, şekli koşullara tam uyuma dikkat edin.