Vergi reformu, ücretler ve tüketici güveni

Erhan ASLANOĞLU Ekonomi ve Piyasalar

Vergi taslağının son hali, emekli maaşlarında düzenleme, yurt dışı çıkış harcı gibi uzun süredir konuşulan konularla ilgili olarak net tablo ortaya çıkmaya başladı.

Son vergi taslağında olumlu gelişmeler var

Henüz tam detaylarını görmemekle birlikte, meclise gelen son vergi paketinin ağırlıklı olarak kayıt dışı ile mücadeleye yöneldiğini izliyoruz. İlk değerlendirmemiz olumlu yönde. Önceki yazılarımızda da vurguladığımız gibi vergi taslağının yeni vergiler ve vergi oranlarında artışlar yerine kayıt dışıyla mücadeleye odaklanması gerekiyordu. Son taslakta bu yönde bir eğilim görmekle birlikte atılacak çok daha fazla adım olduğunu düşünüyoruz. Eğer uygulamada da kararlılık görebilirsek, kayıt dışı ile mücadelede ilerleme kaydedilebilir. Yurtiçi asgari kurumlar vergisi ya da doktor, avukat gibi serbest meslek kazancı elde edenlerin daha yakından takip edilmesine yönelik adımlar olumlu gelişmeler.

Yurt dışı çıkış harcı kaldırılmalı

Taslakta çok konuşulan yurt dışı çıkış harcının 500 TL’ye yükseltildiğini görüyoruz. Önce 1500 sonra 3000 TL seviyesine çıkarılması konuşulan yurtdışı çıkış harcı rakamı 500 TL’ye yükseltilmiş oldu. Aslında 150’TL’ye göre önemli bir artış ifade etmekle birlikte, önceki rakamlara kıyasla düşük kaldığı için muhtemelen tartışmaları da bitirecek. Bununla birlikte, yurtdışına çıkış harcı gibi dolaylı bir verginin hiç olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Kayıt dışı ile mücadelede başarı şansımızı arttırabilirsek birçok dolaylı verginin kaldırılması ve oranlarının düşürülmesi de öncelikli bir politika olması gerekiyor. 

Gelirler politikası sadece ücret üzerinden olmamalı

Diğer bir gelişme, en düşük emekli maaşının 10.000 TL’den 12.500 TL’ye yükseltilme teklifi oldu. Son verilere göre 3,7 milyon kişi bu artıştan faydalanacak. Yaşadığımız aşırı yüksek enflasyon ortamı ve hayat pahalılığı çerçevesinde bu rakamların oldukça düşük kaldığı çok net. Yaklaşık 16 milyon üzerinde olan emekli sayısını dikkat alacak olursak, mevcut hayat pahalılığında sıkıntı yaşayan kesimin hala çok yüksek bir oranda olduğu apaçık ortada. Enflasyonla mücadelede gelirler politikası dediğimiz ücret ve fiyat kontrollerinin sadece ücretler üzerinden yapılmaya çalışılması hem adaletli değil hem de başarı şansı düşük bir uygulama. Daha önceki yazılarımızda da belirtmiştik, eğer orthodox dediğimiz geleneksel para ve maliye politikasının yanına heterodoks olarak adlandırdığımız bir gelirler politikası eklenecekse, bunu sadece ücretler üzerindeki baskıyı arttırarak değil, kamunun yönettiği yönlendirdiği fiyatlar ve özel sektör fiyatlarını da kontrol altına alacak ekonomik ve sosyal konsey gibi bir oluşumla yürütmenin çok daha  hedefe yönelik sonuç verebileceği düşüncesindeyiz.

Vergi oranları, harçlar, köprü, otoyol geçişleri, enerji fiyatları gibi kamunun yönettiği yönlendirdiği fiyatlarda yüksek oranlı artışlar özel sektörün de fiyatlama davranışlarına örnek olarak enflasyonun hızlı ve yüksek seyrini engellemeye yetmiyor.  Tam tersine besliyor. Bu noktada, gerek çalışanların gerek emeklilerin maaşları üzerinden enflasyonla mücadeleye destek olmaya çalışmak hem adalet duygusu açısından hem de başarı şansı açısından çok sıkıntılı bir tablo ortaya koyuyor.

Tüketici güveninde sert düşüş

Dün gelen iki önemli veri Merkezi Yönetim Bütçe verileri ve BloombergHT Tüketici Güven Endeksi oldu. Bütçe açığının beklenen ölçüde artma eğiliminde olduğunu görüyoruz. İlk altı aylık bütçe açığı 750 milyar TL olsa bile, yılın sonundaki açık bu rakamın iki katı değil çok daha üzerinde gerçekleşecektir. Bunun bir nedeni enflasyon artışı, diğer nedeni ise bütçe ödeneklerinin yılın son iki ayında çok daha güçlü bir şekilde serbest bırakılması olacak. Yılsonu bütçe açık hedefi 2,5 trilyon civarında olmakla birlikte bunu biraz daha altında bir açıkla kapatma olasılığımız yüksek görünüyor. Yine de bu rakam mutlak olarak da oransal olarak da oldukça yüksek bir bütçe açığına işaret ediyor.

BloombergHT Tüketici Güven Ön Endeksi ise Temmuz ayının ilk yarısında tüketici güveninde sert bir düşüşe işaret etti. Tüketici güveni Haziran ayı sonuna göre yüzde 13,64 oranında bir düşüşle 60,56 değerine geriledi. Gelecek 12 aya ilişkin beklentiler ve içinde bulunduğumuz döneme yönelik tüketim eğilimi verilerinde de sert bir düşüş izledik. Bu gerilemenin ekonomik aktivitedeki yavaşlamanın daha netleşmesi, ücret ayarlamalarına yönelik gelişmelerin hayal kırıklığı yaratması ve vergi taslağına yönelik endişelerden kaynaklandığını düşünüyoruz. Sonuç olarak, olumsuz bir tablo ortaya çıkıyor. Bununla birlikte,  iç talebin azalması, enflasyonla mücadelenin en önemli ayaklarından birisini oluşturuyor. Tüketici güven endeksi talepteki azalmaya yönelik en önemli verilerden birisi olarak karşımıza çıkmış durumda. Bu eğilimin devam edip etmeyeceği, talepteki yavaşlamanın boyutunu belirlemede önemli olacak. Şunu da vurgulamak gerekiyor, talepteki yavaşlama toplumun tüm kesimlerinden gelirse enflasyonla mücadelede başarı şansını artar. Tüketici güvenindeki gerileme ağırlıklı olarak sabit gelirli ve dar gelirlilerin kayıp algısından kaynaklanıyorsa enflasyonla mücadelede tam başarı şansından söz etmek mümkün olmayacaktır. 

Tüm yazılarını göster