Geçer akçe olmayan iki kavram; protokol ve diplomasi. Sizce unutalım ve tarihe gömelim gitsinler mi, yoksa arada bir anımsamak ve anımsatmakta fayda var mı?
Hakkımı ikincisinden yana kullanıyorum, biliyorum ki, okumama hakkınızı devreye sokabilirsiniz… Yapmayın derim!
Birey-kurum-devlet arası ilişkiler ile o ilişkinin temeli olan içeriğin rahat iletilebilmesi ve yanlış anlaşılmaması, sertliklerden ve köşeli hareketlerden uzak durabilmek üzere toplantı, yazışma ve iletişimi regüle eden davranış sistemine protokol diyoruz. Diplomasiye gelince çıkar çatışması, değer ortaklığı ve karışımından oluşan alanda kurum, birey ve devletleri barışçıl platformda ileriye götürmek için kullanılan ilişki ağı.
Karşıtı ne bu kavramların; asmalı kesmeli sözcükler, tehdit listeleri, belde tabanca, sıkılmış yumruk, elde pala, mikrofonda öfkeli ses, çatık kaş ve sallanan işaret parmağı…
Modası geçmeyen iletişim metotları diyelim. Rezil de ediyor vezir de. ‘Korona öncesi ve korona sonrası’ içine sıkışan günlerimizde özellikle öne çıkarmak istedim, hepimize lazım. Dünya daha paylaşımcı bir yola girerken ben bilirim devrinden uzaklaşacağımızı düşünüyorum. Yazıdaki kilometre taşlarını, burada diplomasi/protokol/iletişim kullanılabilir miydi, diye okur musunuz. Ne kadar anlamlı olacağını göreceksiniz.
TÜSİAD’ın eski Genel Sekreteri Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı Dr. Bahadır Kaleağası’nın protokol, lobi, diplomasi, etiket gibi iletişim altında toplanan başlıklarda çalışmalar yaptığını anımsayarak, söyleşi yapmaya davet ettim. Satır arasında dünya kadar “gelecek” kodu embed edilmiş zevkli bir sohbet çıktı ortaya. Youtube kanalımda dijital versiyonunu sunuyorum.
Nerede hata yaptık?
Sorularıma böyle başlayınca, aldığım yanıtı kelime kelime olmasa da şöyle özetlemek isterim; Çoğulculuk çok önemli. Maksat çoğulculuğu monotonluğa hapsetmek değil şüphesiz. Girişimcilere ya kazanacak ya öğreneceksin denir. Dünyanın da durumu farklı değil. İkinci Dünya Savaşı yanlıştı, yaşadık ve ders çıkarmaya çalıştık. Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer kurumlara yöneldik… İkiye bölündü dünya. Bir dolu yanlış yaşadık. Son dönemeçte yine öğrendik yaptık bir şeyler ama yine bir dolu yanlış yaptık… Daha iyi dünya dedik, temiz su-oksijen dedik, adil gelir dağılımı-hak hukuk dedik, düzeltirken hatalar yaptık. Küreselleşme ne kadar iyi olsa da eksikleri çıktı. Yine yeni bir dünya yaratma çabasındayız. Kırmadan dökmeden ilerlemek gerek…
Devletlerarası ilişkilerden lider iletişimine
Şüphe yok ki, antitez döneminden geçiyoruz. Yeni gerçeğimiz diyebiliriz. Kuralları daha az dikkate alan liderlerin sayısı arttı, devletlerin içinde olduğu uluslararası organizasyon sistemleri tıkandı. Sağlıktan ekonomiye, güvenlikten özgürlüklere, devletlerin vatandaşlarıyla ilişkileri tıkandı… Aşmak için liderlik gerekiyor. Toplumlar daha fazla liderlik bekliyor, belki daha azını isteyecekler, hatta belki çoğulcu-kolektif- geçici-durumsal-uzmanlık liderlikleri talep görecek.
Neden bazı ülkeler daha başarılı
Kadınların başarı oranı korona mücadelesinde hepimizin ilgisini ve dikkatini çekti. Ancak unutmamak gerekir ki, kadınların başarılı olduğu bu coğrafyaların farklı ortak özellikleri var. Kadın başarısını göz ardı etmek bir yana ortaya çıkarmak görevimiz olsa da sözü geçen toplumlarda yerleşik kadın-erkek ayırımı yerine bireyin varlığı dikkat çekiyor. Devlet ve kurum yapısı gelişmiş, vatandaşına hizmetkârlığı özümsemiş sistemler öne çıktı. Magazin bakış açısıyla resimde tek kadın görmek, ihtiyaçlarımızı ıskalıyor. Alışık olduğumuz sistemler, yerleşik değerleri bozma özgürlüğünü kullanan ve kutuplaştırmayı tercih eden liderlik. O liderlik ki, “halk arkamdan gelir” mottosuyla kişisel hareket eden liderler. Kabul edelim dünya üzerinde yaygın bir coğrafyaya hitap ve iktidar ediyorlar.
Gelip geçecek döngü mü?
Yeni teknolojiler yalnızca fabrikaların insansız çalışmasıyla şekil bulmayacak şüphesiz, demokrasi 5:0 da kapımızı çalacak. Blockchain teknolojisi yalnızca bir finansal enstrüman olmasa gerek. Artırılmış gerçeklik ya da yapay zeka, iş dünyasını tüketicinin alışveriş iştahında daha öteye geçebiliyor. Dünya doludizgin teknoloji geliştirmek üzere çabalarken hangi lider ister gücünden olmak? Toplum dinamiklerini ne kadar değerlendirebiliyoruz, tartışılır… Unutmayalım yalnızca liderler toplumları kullanmıyor, toplumlar liderlerini kullanıyorlar. Eleştirilen eleştirilmeyen her liderin toplumsal protokolünde çıkar elde eden azınlıklar gibi çoğunluklar da bulunuyor. Toplumların liderleri yaratma kapasitesi olduğu gibi, liderleri aşağı çekme kapasitesi de bulunuyor. Yeni liderlik protokolleri ne olacak henüz bilemiyoruz, ama yeni öğrendiklerimizden izler bulunacağından kuşku yok.
Fiziksel ortama dönüşten söz etmek
Koronanın hediyesi uzaktan samimiyet oldu. Anlı şanlı insanların hepsini birer kare şeklinde karşımızda görmeye kısa zamanda çok alıştık. Gün boyu kaybolduğumuz dijital toplantılarda adeta Muppet Show jeneriğini mırıldanıyoruz. Farklı bir iletişim protokolü gelişiyor demek bile yersiz. Fiziki ya da hiyerarşik olarak uzakta ve farklı olana yakınlık liderlik bakışını değiştiriyor. Evrim bizi bekliyor.
Liderlik birey içi olduğu kadar organizasyon ve sistemlerde de vücut bulabiliyor. Eksen kayması yaşayan organizasyonların arasında Dünya Sağlık Örgütü geliyor. Dünya 5’ten büyük diyerek hakkımızı aradığımız BM, tam olarak ne yaptığını anlamakta güçlük çektiğimiz NATO, neden bütün bu korona rüzgârında yok dediğimiz G20 ya da meğer eli kolu üye devletlerin kontrolünde bağlı olan ve adım dahi atamayan AB… Yok, olacaklarını ileri sürenler ile güçlenerek çıkmak zorunda olduklarını ifade edenlerin fikirleri kapışıyor. İkinci grubun eli korona pandemisiyle güçlendi. Büyük ölçekli krizlerde bireylerin zarar gördüklerini ve ancak uluslar üstü bilgi yönetimiyle, devletlerden bağımsız hümanist bir yöntem geliştirebileceğimizi de görmeye başladık.
Korona acıklı bir fırsat iklimi yarattı. İletişimi küçümseyenlerin, geleceği yeniden inşa ederken eski de olsa anlamlı kavramlardan yardım alacaklarını umut ediyorum.