Vatandaşını sevmeyen vatanseverler ülkesi!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Bizde vatansever olmayan kimse yok! Herkes memleket sevdalısı! İyi ki öyleyiz; ya bir de aksi olsaydı, değil mi...

Peki şu çok sevdiğimizi söylediğimiz vatan ne? Türk Dil Kurumu sözlüğü vatanı "Bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçası" olarak tanımlıyor.

Yani vatan dediğimiz sonuçta toprak parçası. Evet toprak parçası. Bir toprağın vatan olabilmesinin olmazsa olmaz koşulu da üstünde bir halkın yaşıyor olması.

Bu topraklarda da Türk halkı yaşıyor. Kimse etnik yönlere çekmeye kalkışmasın, konu o değil, herkesin cebinde Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartı var ve tanım olarak herkes Türk.

Biz vatanımızı çok seviyoruz değil mi... Kimi bu vatan için zaten gerçekten ölüyor da, lafa geldi mi hepimiz canımızı feda etmeye hazırız!

Sahi öyle miyiz? Bu toprak parçasını vatan yapan vatandaşı sevmeden vatan sevilebilir mi?

Vatandaşı öldürerek, diri diri toprağa gömerek vatan sevilebilir mi?

İnsanı sevmeyenin, canlıyı sevmeyenin toprak sevgisi, vatan sevgisi olabilir mi?

Sözde olur tabii ki...

"Vatan, bayrak, ezan" dedin mi akan sular duruyor ya da duruyor gibi oluyor.

Hiçbir şeyin durduğu yok!

Kendimize yalan söylüyoruz!

Biz kendimize yalan söyleyip ikna olunca başkasının söylediği aynı doğrultudaki yalana da anında inanıveriyoruz...

Karşılıklı bir alışveriş bu; yalan üzerine kurulu bir sözleşme... 

Binlerce insanı kim gömdü? 

Bu köşede dün şunu yazdım; tekrar etmek istiyorum:

"Diyelim ortada bir eksiklik, bir yanlışlık, bir gecikme var. Ya da çok iyi yapılmış, dört dörtlük bir iş. İki durumda da her şey apaçık ortada.

Bir değerlendirme yapacaksınız.

Bu olumlu durumu sağlayanı ya da olumsuzluğa yol açanı 'kim olduğuna bakarak' değerlendiriyorsanız, kendinizi sorgulayın!"

Çok büyük bir felaket yaşadık. Depremin çok uzağında, fiziki anlamda hiç etkilenmediği halde bu yıkımı içinde hisseden, empati yapan, gözyaşı döken milyonlar var. Gerçek sorumluların kim olduğunu gören milyonlar...

Ama sorumluları "sırf benden" diye görmezden gelen milyonlar da var. Eksik yapılanları dile getirenleri anında vatan haini ilan etmeye kalkışan sözde vatanseverler...

Diğer yanda vatandaşı umursamayan onlarca sözde vatansever siyasetçi de var... Öyle ki onların bazıları deprem konusunda kılını kıpırdatmamış; bugüne kadarki bir dizi yanlış politikaya ortak olmuş, hiçbir gün yanlışa yanlış diyememiş ve suskun kalmış ama şimdi çıkıp "Bu koşullarda seçim olmaz, olmamalı" diye Anayasa'yı delmenin yollarını gösterme peşinde olan siyasetçiler.

Hiç kuşkusuz cebine daha fazla para girmesi için bir yandan "vatan-bayrak-ezan" nutukları atan ama içten içe vatandaşa düşmanlık eden, binlerce insanın diri diri gömülmesine yolaçan sözüm ona vatanseverler de var... Daha birkaç gün önce de vurguladım; bunlar yalnızca sanıldığı gibi müteahhitler değil. Müteahhitler zincirde bir halka yalnızca. İmar planı değişikliği yapan belediyeler, oradaki yetkililer, projeleri usulüne uygun olmasa da onaylayanlar... Binlerce insanın ölümünü üç beş müteahhide yıkmak, "Aslında gerçek sorumluları gözden kaçırmak istiyoruz" demekten başka anlam taşımaz.

Var, daha var! Kefensiz gömülenler var bu devirde. Hiç bulunamayacak olanlar da, mezarı bilinemeyecek olanlar da.

Ama biz vatanseveriz, neyse ki, hepimiz hem de; vatandaşı sevmesek de olur! Diri diri gömsek de, kefensiz gömsek de!

Yoksullaştır, bir de bilgisiz bıraktın mı, tamam!

Bu iki kavramın bir araya gelmesi bir taraf için müthiş avantaj, bir taraf için ise çok dramatik bir durum.

Yöneten için çok büyük avantaj... Zaten bu durumun oluşmasını sağlayan da onlar. Amaç bu!

Hem yoksul, hem bilgi eksikliği, dolayısıyla bilinç eksikliği.

Bakmayın cahil cesaretiyle her şeyi bildiğini sananlara...Bilgisi olmayan insan sorgular mı? Her söyleneni doğru kabul eder. Zaten bu insanların çoğu, ülkeyi yönetmesi için kendisinin seçtiği kişiyi ilahlaştırmıştır. Aslında kendisine hizmet etmesi için seçtiği kişi adeta kutsaldır; her söylediği doğrudur, tartışılmazdır. Biat etme aşamasıdır bu. Hele bir de yoksul düştü mü...

Bir girdabın içindedir artık. Ne para var, ne sorgulayacak bilgi ve dolayısıyla muhakeme yeteneği. Söylenen her şey, yapılan her şey doğrudur, eksiksizdir. 

Para yoksa bilgi de pek işe yaramıyor ki! Bile bile bir çaresizlik girdabına giriyor insan.

Şimdi bizde genel anlamda ikisi de yok; ne para var, ne sorgulayacak kadar bilgi.

Ne güzel değil mi, zaten kolay yönetebilmenin olmazsa olmaz koşulu bu.

Aşama aşama bu sağlandı işte.

Tüm yazılarını göster