Dünyada büyüme rakamlarında ciddi artışlar bekleniyor. Aşılamanın hızlanması, ekonomilerin açılması, bu görüşü pekiştiriyor. Cumhurbaşkanı’nın ifadesine göre, Türkiye ekonomisi ikinci çeyrekte yüzde 20 büyüyecek. Yıllık büyüme yüzde 6-7 olabilir.
Görünen o ki yine büyümeyi önceleyeceğiz. Türkiye net bir ara malı ithalatçısı olduğundan, cari açık (döviz açığı) artacak. Enflasyon oranı yüksek kalacak. Zaten enflasyon tahminleri yukarı yönlü revize ediliyor. İthal ettiğimiz emtiaların fiyatları için kısa vadede bir şey yapamayız. Ancak içeride üretilen ürünlerin fiyatları insanları gerçekten çileden çıkarıyor. Mevsimin en güzel meyvesi olan kirazın üretici fiyatının 5 TL, market fiyatının 20 TL olduğu açıklandı. Ben tatilimi geçirdiğim yerde 25 TL’ye aldım. Buna benzer daha çok örnek verilebilir. Aracılar kazanıyor. Üreticiler kazanamıyor. Tarımsal üretimi dinamitliyoruz. Fiyatlar kontrolden çıkıyor. Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi’nin kuruluşu, 9 Aralık 2014 tarihli Resmî Gazete’de açıklandı. Yedi yıl geçti. Enflasyon verisinden sonra hâlâ sebze-meyve fiyatlarını konuşuyoruz. Fiyatları gözlemek için yeni komiteler kuruyoruz.
Ekonomistler, eski bürokratlar, Merkez’i eleştiriyorlar. İletişim politikasından, kurumsal kapasiteden dem vuruyorlar. Birçok şeye şaşırıyoruz ama olgu olarak karşımızda duruyor. Kurumun yıpratılmaması gerekiyor. Önümüzdeki dönemde büyüme arzusunun baskın çıkacak olması, yukarıda değindiğim makroekonomik göstergeleri daha da bozabilir. Pandemi sonrası iklimde ekonomi politikasını dönüştürmek güçtür. Yurt içinde tüketilen sanayi ürünleri içindeki ithal ürünlerin oranı yaklaşık yüzde 70’dir. Kimsenin elinde sihirli bir değnek yok. Hayat pahalılığından, ekonomik sorunlardan şikâyet edenler yüzlerini yine Merkez’e dönecekler. TCMB de imkânlar çerçevesinde politika araçlarını kullanacak.