Sağ popülizmler gelecekte belki güçlenir belki zayıflar; ancak dünyada 1980’lerde başlayan kültürel-ideolojik muhafazakârlık tartışması uzun süre devam edeceğe benziyor. Belki de bir süre sonra dönüp bakacağız ve son yarım yüzyılın ana halkalarını (a) muazzam bir bilimsel/teknolojik ilerleme (b) eski dönemin muhafazakâr temalarının yeni bağlamda geri dönüşü olarak görebileceğiz. Bunlara belki “aşırı” finansallaşmayı ve gelir/servet dağılımının küresel düzeyde hızla bozulmasını da katabiliriz. Fakat bunlar farklı düzlemde ve ilk ikisi kadar ağırlık taşımayan konular. Peki nedir? Örneğin CHP uzun vadeyi nasıl görüyor olabilir?
Kanımca 1990’ların ortasından itibaren artan ölçüde sosyolojik ve uzun dönemli bakmayı denediler. Öncelikle yüzlerini son 40-45 yıla döndüklerini ve ‘yeni kurucu ideolojinin’ yani Türk-İslam sentezinin başarılı olduğuna karar verdiklerini düşünelim. Muhtemelen 1970’leri 9/12 Mart dönemecinin türevi şeklinde değerlendirecekler ve solun 1973 sonrası popülerliğini mücadeleyi 9 Mart günü kaybetmiş bir cereyanın tuhaf biçimde yaygınlaşarak –ama sığlaşarak- devamı sayacaklardır. Esasen 1975 sonrasını köyden kente göçün ‘geçiş dinamikleri’ olarak göreceklerdir. Bu bakış 1989 ve 1994 İstanbul Belediye seçimlerinde kazandıkları tecrübeyle doğrulanmış olmalıdır.
Kültür çalışmaları, kimlik analizleri veya ideoloji tarihi açısından baktıkları ve sınıfsallığın ülkeyi anlamakta etkisiz olduğu sonucuna –haklı veya haksız biçimde- çoktan varmış oldukları ortadadır. Kaldı ki genel olarak, dünya için de böyle düşündüklerini ifade ettiler. Özetle CHP merkezi sınıf kavramının çekim gücünü uzun süre önce kaybettiğini saptamış ve bunu hafızasına kaydetmiştir. Dolayısıyla ‘sol sağ ayrımı veya sınıfsallık önemlidir’ iddiaları alışkanlık gereği arada sırada söylenen laflara dönüşmüş durumda. Amaç, başarılı olduğuna karar verilmiş ve çoktan “merkez” olmuş olan Türk-İslam sentezinin kayan ortalama gibi davranarak daha da muhafazakâr bir pozisyonda pekişmesini/pekiştirilmesini engellemektir. Mesele bundan ibarettir. Esasen en önemli mesele de budur. “Yeni merkezin” fazla kayması ülkenin sanayi/eğitim/teknoloji bileşiminde rekabetçi bir konum almasını giderek tümden engelleme riski taşımaktadır.
2021 Şubat itibariyle pratik sonuç nedir? İYİ Parti’nin “merkeze” yerleşme girişimini onaylayarak izlemektedirler; yani öyle olmalı. Belli ki seçim dinamiklerinin olmazsa olmazı İYİ Parti’nin hem yükseliş eğilimini hem mevcut konumunu korumasıdır. Bu olurken CHP’nin yüzde 25 civarında sabitlenir ve merkezkaç girişimlerin 1-2 puandan fazla alması söz konusu olmazsa, HDP de pozisyonunu korursa, toplamda rekabetçi bir oy oranına ulaşılacak ve yakan top DEVA/Gelecek/SP hattına atılacaktır. Esasen diğer taraf da durumu böyle gördüğü için durum da haliyle bu olmaktadır.
Herkes durumu aynı görüyorsa enformasyon şartı açısından bu bir Nash oyunu (dengesi) olarak görülebilir. İlk defa oldukça basit bir formülasyona kavuşturulabilecek bir Nash –veya Downs- oyunu oynanıyor olabilir. Bu oyunun oynanabilmesi için birbirine çok yakın oy alan iki partinin (blok da olabilir) “merkeze” kayarak ideolojik olmayan/merkez seçmeni cezbetmeye çalışması gerekir. ABD’de iki partili sistemin kararlı olabilmesinin sırrı buradadır. “Merkeze çekilecek”, yer değiştirebilecek seçmenin, ekonomik kriz döneminde eklenen bölmesini, yani toplam seçmenin kararsız yüzde 5’ini alan büyük avantaj sağlar. Elbette bu söylediklerim olayın saf, arı bir seçim aritmetiği olarak görülmesine dayanıyor.
CHP’ye bir “ortak akıl” atfedeceksek ortada üstü örtük olarak benimsenmiş bir tarih tezi var diyebiliriz. 12 Eylül tecrübesiyle şekillenen, 1994 belediye seçimleri sonrası gündeme yerleşen ve 1990’ların ortasında kabullenilmeye başlanan bu tezin pratik sonuçları, seçime yönelik uzantıları söz konusu. Bir de sonuç almış model var: 2019 belediye seçimleri modeli. Bunlar taktik değil artık stratejik sonuç ve uzantılardır. Tarih tezi doğruysa pratik sonuçlar da doğru olabilir. Öte yandan söz konusu tarih tezi ve onun yol açtığı “yeni kurucu ideoloji” saptaması yanlış bile olsa şu soru var. Ana muhalefet dahi bunların doğru olduğuna ikna olmuşsa bahsedilen tarih tezi nasıl ‘yanlışlanabilir’? Bu nokta-i nazardan bakınca HDP’nin –varlığıyla yol açtığı onay veya ret hariç- ideolojik bir fonksiyonu yoktur. Aynı şekilde CHP içinde ideolojik denebilecek herhangi bir tartışmanın etkisi fazla olmayacaktır.
Son 40-45 seneyi pratik değil –o çok yapıldı- teorik ve akademik bir lensle incelemek için “1920’lerde Berlin, 1980’lerde Ankara” temasıyla Alman Muhafazakâr Devrimi ile kıyaslamalı ele almak ilginç olabilir.