Uzaya niyet, eve kısmet

Tarihin ilk kayıt altına girdiği dönemden bu yana insanoğlu, yerin derinliklerinden öte gökyüzünü ve ardını merak etti. Hala okyanusların derinliklerinde keşfedilmemiş yerlerin olması, teknoloji kadar gökyüzüne olan merakımızdan aslında. Gökyüzüne olan bu hayranlığımız birçok medeniyetin yapısını ve inancını oluşturdu. Belki de Antik Yunan ve Roma dönemi tanrılarının, gezegenlerin isimlerini alması da işte bu nedenden olmalı.

Bilimlerin atası olarak kabul edeceğimiz astrolojinin matematiğe, felsefeye hatta şiire bile yansıması bilinmeyene olan hayranlığımızdan geliyor. Ömer Hayyam’ın iyi bir matematikçi ve şair olmasının yanı sıra astronomiye olan sınırsız sevgisi bu tarihsel yakınlaşmayı ortaya koyuyor. İlk matematikçilerin veya filozofların astronomi ile bağının olması bir tesadüf değil hani.

Takvimleri hazırlayan, günümüzün ve geleceğimizin haritasını bizlere veren gökyüzüne son birkaç asırdır teknolojik olarak yaklaşıyoruz. Merceğin bulunmasıyla başlayan bu teknoloji teleskop ve nihayetinde uzay yarışıyla hız kazandı. Jules Verne’den yaklaşık 100 yıl sonra ilk kez uzaya çıkan insanoğlu, sadece karanlığın içindeki aydınlığı keşfetmedi. Yeni teknolojileri de hayatımıza kazandırdı.

Uzay yarışı icatları doğurdu

SSCB ve ABD arasındaki uzay yarışı 1960’lı yılların başında siyasi bir güç dengesi oluşturmaya başlasa da NASA yani Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nin yenilikler peşinde koşması günlük hayatımızı da etkiledi. Nasıl mı? Örneğin ilk dizüstü bilgisayar NASA tarafından uzay araştırmaları sayesinde hayatımıza girdi. NASA tarafından geliştirilen SPOC (Shuttle Portable On-Board Computer), ilk taşınabilir bilgisayar olan Grid Compass’tan uyarlanmıştı. Günümüzde kaybolan uzuvlarımız için kullanılan protezlerin NASA’nın uzay görevlerinde kullanılmak üzere insansız veya insanlı araçlarında yaptığı robotik geliştirmeler engellilerin kullandığı protezlerin daha işlevsel olmasını sağladı. Su arıtma sistemi, ev izolasyonu, LED lambalar, hafızalı köpükler, bilgisayar mouse’u, hidrolik kurtarma makası, çizilmeye dayanıklı mercekler, kablosuz kulaklıklar, cep telefonu kameraları, duman dedektörü, 3. otomatik film geliştirme kameraları… Hatta bebek maması.

Uzun ve görece daha savunmasız bu seyahatlerin daha konforlu geçmesi adına yapılan bu icatlar aslında uzayda araştırma yapan astronotların değil, yeryüzündeki insanların hayatını daha kolaylaştırıcı hale getirdi. Benim için bunlar arasında en dikkat çekenlerinden biri de şarjlı matkaplar aslında. Zira NASA’nın ABD’li bir şirketle birlikte geliştirdiği bu icat, kablosuz ortamlarda kullandığımız birçok aletin de gücünü veren şarjın hayatımızdaki kapatılamaz yerini anlatıyor.

Savaşta mermi ve fünye üretti

1910 yılında ABD, Maryland’da küçük bir dükkanda makina üretimi yapmaya başlayan iki girişimci Duncan Black ve Alonzo Decker’ın amacı sadece süt şişesi kapağı üretmekti. “Black & Decker Manufacturing Company” adındaki bu firma, 1912 yılında kartal kanatlarını andıran bir logo ile vidalama makinelerinde ve bits uçlarda üretimi portföylerine katıyor. İki girişimci, Birinci Dünya Savaşı’nın tam ortasında yani 1916’da taşınabilir elektrikli matkap için ilk patentini tabanca tip tutamakları ve tetiğiyle birlikte dosyalıyor.

1921’de reklam kampanyalarına başlayan şirket, 1928’de İngiltere ve Avustralya ile okyanus ötesideki çalışmalarını yerel ofislerle taçlandırmış. İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD endüstrisindeki dönüşüme ayak uyduran şirket, fünye, mermi ve diğer savaş malzemelerini de üreterek Müttefik Güçleri’ni destekledi. İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin savaş uçaklarında kullanılan Chobert bağlantı elemanı, şirketin havacılık ile ilgili ilk çalışmasıydı aslında. Savaşın hemen sonrasında ise günümüzde tabanca şeklinde görünen dünyanın ilk taşınabilir elektrikli matkabını piyasaya sunuyor. Bu aslında sanayide çığır açan bir dönemdi. Zira “kendin yap” adında bu devrim işte bu icat ile başlıyor. Black & Decker için asıl markalaşma süreci Uzay Çağı ile başladı. 1960’larda Black & Decker, Gemini ve Apollo programlarında uzay araçları geliştirmek için NASA ile birlikte çalıştı.

■ Önce matkap sonra süpürge 

1971’de NASA’nın Apollo 15 projesi kapsamına, Black&Decker yapımı güç ünitesine sahip Apollo Ay Yüzey Matkabı; Ay yüzeyinden kaya örneklerinin başarılı bir şekilde çıkarılması için kullanıldı. Bu matkap daha sonra Apollo 16 ve 17 projelerinde de kullanıldı. Günümüz şarjlı ekipmanların hayatımızdaki önemi de işte bu süreçte karşımıza çıktı. 1979 yılında ev temizlikleri için vazgeçilmez olan süpürgeler hem elektrikli hem şarjlı el süpürgeleri üretmek için bu fikirden yararlandı. Bilim Ve ticaretin buluştuğu bu şirket bugün 12 milyar dolar cirosu, 30 bine yakın çalışanı olan bir dev yarattı. İcatlar çoğu zaman ihtiyaçlarımızla hayat buluyor. CERN, NASA gibi kurumlar onlarca yeni icatla, buluşla övünüyor. İşte bu nedenle Türkiye’deki sanayi gücü ile eğitim-bilim kurumlarının birlikte daha fazla çalışması gerekmiyor mu?

Tüm yazılarını göster