İstikbal, istiklâl ve istikrarın yeni adresi var; gökyüzü… Sınırsızlık tanımıyla uzay… Biz de yeterince geç kalsak dahi Türkiye Uzay Ajansı’nı kurabildik.
Amaç; rekabetçi sanayinin gelişmesine zemin, milli çıkarları uzayda korumak ve uzayda var olmak… Ajansı kurduk ama henüz bir faaliyetimiz olmasa da…
Aslında uzaya ilgimiz; 17’nci Yüzyıl’da barut dolu haznesiyle havaya ilk kez roket fırlatan Türk bilim insanı Lagari Hasan Çelebi oldu.
Sonraki en ciddi denememiz Bandırma Feza Kulübü’nün tutkulu gençleriydi ve Kirkor Divarcı liderliğinde Marmara-1’i 900 metre yukarıya taşımışlardı. Hem de Rusların meşhur Sputnik-1’inden tam 2 yıl sonra…
Lagari’yi harcadık, Divarcı’yı yok ettik. Uzay Ajansı belki yeni umut olabilir. Belki diyorum zira henüz eylem yok. Beklentim, bu ajansın düzenli olarak kamuoyuna ve endüstriye bilgi vermesi, çalışmalarından bizleri haberdar etmesidir.
Uzayın efendileri ülkelerde bu yarış, sadece kamu ile değil özel sektörün gayretiyle sürüyor. Elon Musk örneği gibi…
Acaba bizden vizyoner girişimcimiz çıkıp uzayı kendine dava edinemez mi? Yeni zenginlik alanı uzay, bana göre geleceğin sektörüdür.
Dünyadaki ileri örneklere bakıyoruz ve “derin uzay madenciliği” diye bir endüstri alanı kurulduğunu görüyoruz.
Uzay ekosistemini ülkemizde yeşertecek olan kamu ve özel sektör işbirliği olacaktır. Geç kalmıyor muyuz?
BİZ DE UZAYA ÇIKABİLİRİZ
Lagari ile başladık, Divarcı’da durdurulduk.
Elin roketiyle yukarıya uydu göndermek, Türkiye’yi yarının müreffeh ülkeler yörüngesine taşımaz.
Tek başına kamu yetmez, özel sektörümüz de bu stratejik alana girmek zorunda.