Üstümüze çöken karabulut: Finansallaşma

Finansallaşma, 1980’lerden bu yana küresel ve ulusal ekonomilerde finansal piyasaların ve kurumların artan hakimiyetini ifade eden bir kavram. Finansal sektörün büyümesine, üretimden ziyade finansal faaliyetlerden elde edilen kârların artmasına ve hissedar değerinin temel kurumsal hedef haline gelmesine yol açtı.

Peki toplum ve kamu yararı bunun neresinde? Ekonomik verimliliği artırdığı iddia edilirken, diğer yandan artan eşitsizlik ve ekonomik istikrarsızlığa neden olduğu eleştirileri var. İtalya’da Rockefeller Vakfı’nın düzenlediği bir etkinlikte bir araya geldiğim bilim ve politika insanları ile yaptığım toplantılarda söyledikleri korkutucu.

Amerika Birleşik Devletleri’nde hastanelerin fon şirketleri tarafından satın alınarak kâr odaklı işletilmeleri sonucunda, ilaç yokluğundan ölen hastalardan bahsettiler. Tabiatı gereği kâr odaklı olamayacak sektörler olduğunu unutmamak gerek, kaldı ki bana kalırsa hiçbir sektör kâr odaklı olmamalı. Kâr bir amaç değil toplumsal faydayı artırmaya yönelik bir araç olmalı.

Bunu size kendi hayatımdan somut bir örnekle açıklayayım. Geçen ay internet faturama %200 zam geldi. Enflasyonun en az 2 katı üzerinde. Merak ettim acaba şirket aynı zammı çalışanlarına yaptı mı? Zira bireysel gelirim bu oranda artmadı. Ayrıca %200 gelir artışı veren kaç şirket var acaba? Biraz araştırınca şirketin 2023 yılında enflasyon muhasebesine göre düzenlenmiş sonuçlara göre net kârı, 2022’nin aynı dönemine göre %82,5 artış gösterdiğini buldum. Bana yapılan zam yatırımla yine bana daha iyi hizmet ile dönecek desem toplam yatırım harcamalarının gelire oranının sadece %21 olduğunu gördüm.

Bu örnek finansallaşmanın yarattığı sonuçları net bir biçimde ortaya koyuyor. Son okuduğum kitabın başlığı bunu çok güzel özetliyor “Üretmeden Kâr Etmek: Finans Hepimizi Nasıl Sömürüyor”. Kitabın yazarı Londra Üniversitesi’nde bir ekonomist olan Costas Lapavitsas. Koç Üniversitesi Yayınları çok güzel bir iş yapıp Türkçe’ye çevirmiş. Kesinlikle tavsiye ederim.

Profesör Lapavitsas bakın kitapta ne diyor: “Finsansallaşmayla yüzleşmek, sayılan alanlarda kamusal yaklaşımın ve temel mal ve hizmetlere erişmek konusundaki kamusal hak kavramının egemenliğini yeniden tesis etmeyi gerektirmektedir. Böylelikle, paranın hanehalk ve bireylerin geçimleri üzerindeki genişlemiş hâkimiyeti tersine evrilebilir. [...] piyasalar ve vergi konusundaki neoliberalizm görüşleri, son kırk yıldır finansallaşmaya ve kapitalizmin daha geniş kapsamlı dönüşümüne zemin hazırlamıştır.

Kolektif ideolojinin bireysel ideoloji üzerindeki, kamu ideolojisinin özel sektör ideolojisi üzerindeki üstünlüğünü yeniden tesis etmeksizin, finansallaşmayla yüzleşmek mümkün değildir. Kamu menfaatinin bireylerin kârlarından ve menfaatlerinden üstünlüğünü yeniden tesis etmeden finansallaşmaya karşı koymak mümkün değildir. Kamu otoritelerinin, çoğunluğun menfaatleri doğrultusunda ekonomiye müdahale etme hakkı ve yükümlülüğü olduğunu kabul etmeksizin finansallaşmayı tersine çevirmek mümkün değildir. Yerel ve uluslararası düzeyde sermaye üzerindeki kontrolleri yeniden hayata geçirebilecek politikalar tasarlamak ancak bu temelde mümkün olabilir.”

“Görünmez el” safsatasına kapılmadan, tüm bu önerileri liberal ve adil bir ekonomi sistemi içinde hayata geçirmek mümkün. Geleceğin ekonomisi adil olmak zorunda, bunun en önemli yollarından biri finansallaşmanın önüne geçmek, kamu yararını yeniden tesis etmek. Nokta!

Tüm yazılarını göster