Prof. Dr. Ali KAHRİMAN
Siyaset Üstü Düşünce Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Toplumum temel gereksinimleri için gerekli yol, su, elektrik, ısınma, eğitim-sağlık kurumları, spor-rekreasyon alanları gibi altyapı unsurları hazırlanmalı ve bu hizmetler karşılanabilir maliyetlerle sunulabilmelidir. Elbette bu fonksiyonun uygun ölçü ve konforla yapılabilmesi için de ekonomik yönden kalkınmış olmak gerekmektedir. Küresel bazda yaşanan COVID-19 salgını göstermiştir ki bu tür hastalıklarla etkin ve sürdürülebilir mücadele ancak sosyal devlet politikaları ile yapılabilir. Ülkelerin sosyal devlet fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için de kalkınma hamlelerinin sürdürülebilir ve toplumdaki ekonomik gelişimlerde dinamik ve sürekli artış olmalıdır.
Tedarik zinciri açısından değerlendirildiğinde; modern bütünleşmiş ulaşım ağı ile haberleşme, iletişim gibi altyapı olanakları sınırlı olan ülkelerin avantajlı jeopolitik ve coğrafi özelliklere sahip olmasının üretim sanayileşme ve kalkınma açısından fırsat olma özelliği yoktur. Ulaşım alt yapısı, tarım orman madencilik, balıkçılık gibi doğal kaynaklara dayalı ve diğer sektörlere de hammadde kaynağı olan dolayısı ile ekonomik kalkınma birincil olan sektörler için çok daha hayati önem taşır.
Kalkınmış ekonomilerde; ulaşım yatırımları ve gelişen teknoloji, ulaşım maliyetlerinde önemli azalmalar yaratırken büyümeyi ve ekonomik gelişmeyi teşvik edici sonuçlar doğurmuştur. Gelişmekte olan ülkeler için de benzer şekilde sürdürülebilir ulaştırma politikaları ile kapsayıcı büyümeyi artırma potansiyeli bulunmaktadır.
Sanayileşme-üretim-istihdam-kalkınma için ulaştırma alt yapısı entegrasyonunun farkında olan Cumhuriyetimizin kurucu kadroları; bir yandan sanayileşme süreci başlatırken eş zamanlı olarak da ulaştırma alt yapısı inşasına girişmişlerdir. Onuncu yıl marşımızdaki “demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan” dizeleri bunun önemli bir göstergesidir. Ne yazık ki sonraki dönemlerde plansız ve hızlı kentleşme sonucu bu trend amacına uygun olarak sürdürülememiştir.
Bununla birlikte son yıllarda artarak devam eden ulusal ulaştırma alt yapı inşaat çalışmaları sonucunda orman, köy, kırsal alan ve turizm amaçlı yollar hariç toplam 70 bin km civarındaki otoyol, devlet yolu, il yolu niteliğindeki karayolu, 13 bin km uzunluğuna ulaşan demiryolu, tamamlanma aşamasında olanlarla birlikte 60 adet havaalanı ve irili ufaklı 180 adet civarındaki liman ile ülkemizin ulaştırma alt yapısı bütünleşmiş sayılabilecek bir şekilde önemli ölçüde oluşturulmuştur. Üretim-ticaret- tedarik zinciri açısından son derece önemli olan bu olgu elbette memnuniyet vericidir. Bununla birlikte kentleşme, üretim ve sanayileşmede yerleşim birimi seçimi ve arazi yönetimi konusunda maalesef iç açıcı bir durumda olmadığımız da açık bir gerçekliktir.
Gelinen bu değerli aşamadan itibaren konsantrasyonu çarpık bir şekilde artmış olan kent ve üretim tesislerinin ulusal sınırlarımız içinde dengeli bir şekilde dağıtılarak desantralizasyona gidilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Mevcut ulaşım alt yapımız buna izin verecek hale gelmiştir. Bunun için ise siyaset üstü bir yaklaşım ile orta ve uzun vadeli stratejiler geliştirilmesi kaçınılmazdır. Katma değer yaratma kriteri esas alınarak öncelikli sektör, ürün ve lokasyon seçimi ile bu hayati olgu yönetilmelidir.
Ulusal ölçekteki ulaşım ağı ile megapoller başta olmak üzere kent içi toplu ulaşım ağı da kalkınma açısından önemlidir. Endüstri 4 çağı ile dijital devriminin yaşandığı dünyada hızla devam eden kentleşme süreci bir yandan kırsal sahalarda yaşayan nüfus için bir çekim merkezi oluşturmakta, diğer taraftan hızla artan nüfus dar sahalarda milyonlarca kişinin yaşamasına ortam yaratmaktadır. Kentsel ortaya çıkan nüfus yoğunluğu, bu sahalarda fiziki mekân ve sosyal ortamın organizasyonuna özel önem gösterilmesini zorunlu kılmaktadır. Başta altyapı olmak üzere, konut alanları, hizmet birimleri ve iş alanlarının uyumlu organizasyonunun esas olduğu kentlerde, kent içi ulaşım bu uyumu sağlamada en önemli rollerden birini üstlenmektedir. Kent içi ulaşımda amaç; kullanıcıya, işleticiye ve ülkeye maliyeti en az, ekonomik ve sosyal gelişmeye katkısı yüksek, kent içi gelişimi olumlu etkileyecek, daha iyi bir kent yaşamını yaratacak çağdaş bir sistemin kurulup uygulanması olmalıdır.
Son yıllarda merkezi ve yerel yöneticilerimizin kent işi ulaştırma alt yapısına yönelik hamleleri başlamışsa da nitelikli yöneticilere sahip AYGM ve İBB raylı sistem birimlerinin tatlı rekabetinden nasibini alan İstanbul hariç diğer kentlerimizde henüz arzulanan sonuca yaklaşılamamıştır. Tüm metropollerimizde benzer çalışmalarla, yeni projelerin de düşük ilk yatırım maliyetleri ile hızlı bir şekilde yapılabilir olduğu da açıktır. Bu nedenlerle yerel yöneticilerimizce yeni projelerle ilgili doğru kararların; gecikilmeden, kamu yararı öncelikleri gözetilerek, mühendislik bilim ve teknolojisi ekseninde planlanarak başlatılması zorunludur. Özetle, üretim ekonomisi için ulaştırma alt yapımız önemli öcüde uygun hale gelmiştir. Elbette bu yöndeki çabalar uygun kaynak tahsis modelleri ile dinamik halde sürdürülmelidir.
Evet, gelinen bu aşamada gerçekten yeni bir ekonomik kalkınma modeli uygulamak şarttır. Ancak bu konu popülizm eksenli olmamalıdır. Aynı zamanda kur, faiz, enflasyon ayarlamaları ekseninde de olmamalıdır. Öyle ise ne yapmalıyız?