Üniversitelerimiz işsizler antreposu

Şeref OĞUZ ÖNERİ - YORUM

Her bahsi geçtiğinde, sanki yokmuşçasına kafamızı çevirip bakmadığımız sorunumuz; işsizlik… Öyle ki iş aramayanı dahi işsiz sayacak kadar abarttık bu tutumu. Oysa varlar ve iş aramaktan dahi umudunu kesmiş durumdalar.

Ekonomik güvencenin ve ihtiyaçların giderilmesini sağlayan gelir kaynağının kaybı, “ailenin rızkını sağlayan kişi” rolünün sona ermesi, zaman duygusunu ve buna bağlı olarak düzen algısını kaybetmek… İşsizini görmezden gelen toplum, bir süre sonra işsizliğin yarattığı sosyal sorunları yaşamak zorunda kalıyor.

İşsizlik kimin için nedir?

Ekonomi bürokratı için işsizlik, bir istatistikten başka bir şey olmayabilir. Kendisi işsiz kalmadığı sürece, bu istatistiğin, “makul ölçülere indirilmesini” pekâlâ söyleyebilir.

Kamu güvenliği açısından işsizlik, suç potansiyeli anlamına gelir ki kaybedecek bir şeyi kalmamış insanların bir süre sonra toplumsal bomba haline geldiğini bilirler.

İşi olanlar için işsizlik, “ben de kalabilirim” kaygısından daha derin değildir.

Sendikacı için işsiz, “üye olmadığı ve dayanışma aidatı ödemediği için” çoğu kez var bile değildir.

Akıllı işveren için işsiz, “henüz iş veremediği” kişidir ve kafası, gönlü üretime odaklı bu insanların övüncü, “daha fazla insana istihdam” odağındadır.

Akılsız işveren için işsiz, “daha önce işten kovduğu” kişidir. Yeni yatırımını anlatırken, aldığı ileri teknoloji ürün fabrikasında her şeyi “insansız” yapacağıyla övünür.

İKİ SORU İKİ CEVAP

Bir toplum; işsizini neden saklar?
Bunu anlamak için işsizlik rakamına kimin nasıl baktığına göz atalım: İşsizlik bir siyasetçi için en büyük sorun olarak tanımlanabilir. Ancak önceliği değilse, “popülist” bir söylemden öteye geçemez.

Peki, işsiz için durum nedir? Örgütsüz, sahipsiz ve toplumsal zenginliğin taşrasına itilmiş bu kesim, kendini nasıl görüyor?

İşsizliğin işçideki anlamı daha hazin bir tanım barındırıyor; “hayat standardının düşmesi, çalışmada vazgeçme, işlerin angarya gibi gelmesi, iş ve iç disiplinin bozulması, aileye yansıyan sorunlar ve tehlikeli bir geleceğin inşası…”

ÇÖZÜM, SORUNU HALI ALTINA SÜPÜRMEK Mİ?

TÜİK değildir işsizliği gözden uzak tatmaya çalışan tek kurumumuz. Misal YÖK, izin verdiği yüzlerce üniversite ile işsizleri bir bakıma gözden uzağa çektiği, “eğitiyoruz” diyerek gizlediği işsizler antrepoları oluşturmuştur.

İyi olanları ve başarılı fakülteleri özenle bir kenara koyarak diyorum ki üniversitelerimiz, işsizleri geçici süre depoladığımız mekânlar halini aldı. İşsizler antrepolarına giriş; üniversite sınavıyla oluyor. 2-5 yıl arası burada “eğitim süsü verilerek” tutuluyorlar ve tıpkı antrepo mantığında olduğu gibi, ellerine ambar çıkış fişi mahiyetinde diploma tutuşturulup, sisteme salıveriliyorlar.

Peki, işe yarıyor mu? Yaramıyor elbette… Zira TÜİK bile artık işsizi saklayamaz duruma geldi ki “atıl işgücü” diye bir tanım uydurdu. Oranı mı? Çok yüksek, %30’lara koşuyor.

Antrepolardan taşanlara da “ev genci” diyoruz zaten ve sayıları 7 milyon civarında… Kesin sayı mı? Ne gezer. TÜİK saymıyor, sendikalar zaten işsizi “dayanışma aidatı ödemediği için” var dahi kabul etmiyor. Ama varlar…

Tüm yazılarını göster